11 Nisan Pazar günü yapılacak Yükseköğretime Geçiş Sınavı’’na (YGS) katılacak 1,5 milyon kişiden birisi de ben olacağım.’¶ Bu yıl ilk kez uygulanacak sisteme göre bu sınavda 180 ve üzerinde puan alanlar Haziran ayında yapılacak Lisans Yerleştirme Sınavı’’na (LYS) girmeye hak kazanacaklardır. Her iki sınavdan da başarı ile çıkmanlar bir lisans programına yerleşebileceklerdir.
28 Şubat sürecinde imam-hatip liselilerin üniversiteye girişlerini engellemek için diğer meslek liselilerin de önünün kesilmesine yol açan adaletsiz katsayı uygulamasına son veren YÖK kararı, yine Danıştay engeline takılmış ve şu anda uygulanan akibeti belirsiz katsayı uygulaması kararı alınmıştır. Danıştay bu defada iptal etmez ise uygulanacak bu sisteme göre normal lise mezunlarının çözdüğü her sorunun puan değeri 0.15 ile çarpılırken, aynı bölümü hedefleyen bir meslek lisesi mezununun puanı 0.12 ile çarpılacaktır.
Aslında bu sınav benim için kırk yıl aradan sonra gireceğim ikinci üniversite sınavı olma özelliği taşımakta. İlk sınavımda makina mühendisliğini kazanmış olsam da, o günkü maddi zorluklarım, 12 Mart askeri rejiminin üniversite öğrencilerini potansiyel suçlu gibi gösterdiği zorlu koşullar ile birleşince mühendis ünvanına sahip olamamıştım .Daha sonra geçen 40 yıl içinde de önceliklerim evlenip, çocuklarını yetiştirmeye dönük olunca da içimde kalan ukteye rağmen bir daha üniversite eğitimi görme şansı bulamadım. Ta ki emeklilik yaşamına başladığım bir dönemde, varlığına karşı olduğum YÖK yeni bir katsayı uygulaması başlatıp, düz lise meslek lisesi makasını biraz olsun daraltıncaya kadar.
Eğitimde fırsat eşitliğin sağlanması Anayasa’’da yazılı işlevsiz bir hüküm olsa da ben biliyorum ki yarınki sınavda da özel kollejlerde, Anadolu Liseleri’’nde eğitim görüp, en pahalı dersanelerde pratik yapmış bir genç ile Erzurum’’un Şenkaya Lisesini bitirmiş bir genç arasında çok büyük farklar olacaktır. Bununla birlikte her yurttaş için temel insan hakkı olan yükseköğrenim görebilme hakkına, meslek liseliler için ideolojik bir bakış açısıyla karşı çıkan CHP ve Danıştay’’ın bilinen tutumları ise bunların durumunu daha da dramatik hale getirmiştir. Danıştay’’ın geçmiş kararlarında ısrar etmesi halinde şu anda bile eşitsizlik içeren YÖK kararı da anlamını yitireceğinden, bu durumda olanlar için tek bir yol kalacak, o da bu uygulamayı AİHM’’e taşımak.
Tüm bu engellerin aşılması halinde bile örneğin benim bir üniversitenin siyaset bilimi bölümüne girebilmem için düz liseliden 8 soru daha fazla çözmem gerekecektir ki teorik olarak mümkün olsa da pratikte pek mümkün görülmemektedir. Tüm bu açık gerçeklere rağmen benim merak ettiğim ise bu kez Danıştay’’ın nasıl davranacağı ve de sosyal adaletçi olduğunu iddia eden CHP’’nin benim durumumda olanlara dönüp ’“madem meslek lise mezunusunuz sizin ne hakkınız var siyaset bilimi okumaya’” deyip, demeyeceğidir.
Bu olumsuz faktörlerin varlığına rağmen YÖK’’ün son katsayı düzenlemesiyle belki şansım olabilir umuduyla bu sınavlara girmeye karar verdim. 60 yaşında yeniden üniversite öğrenimi görme isteğim iki meşru nedene bağlıdır. Birinci nedenim yarım kalan eğitimim nedeniyle içimde kalan ukte ve cahil diplomalı ünvanını hak eden çok sayıda örneğin sadece diplomaları ile hak etmedikleri yerlere geldiklerine tanık olmamdır ki bu noktada kendimi yeniden test etmek için bu sınava girmeye karar verdim. Her ne kadar Hz.Mevlana ’“nice insanlar gördüm, üzerinde elbisesi yok. Nice elbiseler gördüm, içinde insan yok’” demiş olsa da günümüz Türkiye’’sindeki geçer yaklaşım insandan çok üstündeki elbiseye göredir.
İkinci nedenim ise, 40 yıl süre ile bir siyasi partiye üye olmuş ve bu partinin değişik dönemlerini gözlemlemiş biri olarak özellikle son yıllarda gördüm ki, ortaya koyduğunuz düşüncelerden çok, hasbelkader de olsa elde ettiğiniz siyasi kariyere önem verildiğini yaşayarak öğrenmiş olmamdır.
Siyasi Partilerimizin temel eksikliklerinden birisi de bünyelerinde, analitik düşünebilen, duygusal zekası gelişmiş siyasetçi azlığıdır ki, bu durum 12 Eylül cuntasından kalma Siyasi Partiler Yasasınından kaynaklanan nedenlerle birleşince siyaset, kifayetsiz muhterislerin elinde sermayesiz rant kapısına dönüşmüş olmaktadır.
Gerek ekonomileri ve gerekse demokrasileri gelişmiş ülkeler incelendiğinde görülecektir ki bu ülkelerin siyasetçileri genellikle duygusal zeka (EQ) yönleri gelişmiş, analitik düşünme yeteneğine sahip kişilerdir ki gelişmişliklerindeki temel özellikte buradan kaynaklanmaktadır. Türkiye’’nin siyasetçi tipi ise genellikle bunun tam tersi olup, önemli bir kısmı cehalet derecesinde bilgisiz, biraz bilgili olup normal IQ düzeyinde olanları ise sürekli kendini tekrar eden ruhsuz ’“siyaset makineleri’” gibidir.
Tüm bu nedenlerle, çok sayıda iyi eğitim görmüş ve de dersanelerde test tekniklerini geliştirmiş gencin arasında önce YGS’’de 180 puan barajını aşabilir, ikinci aşamada yapılacak LYS’’den de yeterli puanı alabilirsem amacım bir Üniversitenin Siyaset Bilimi veya Sosyoloji bölümüne girererek bu işi bilimsel yönleri ile öğrenebilmektir.
Hayalim ise; Yaşım yetmişe gelmeden Siyaset Bilimi Doktorası yapabilmektir ki, bu yoldan hem gençlere siyaseti sevdirip, hem de bu ünvana sahip olsa da uzun siyasi pratiklerinde başarısızlıkları tescillenmiş kıdemli meslektaşlarıma ders verebilmektir.