22 Temmuz 2004 yılında Sakarya-Pamukova'da 41 insanımızın ölümü, 100 den fazla insanımızın yaralanmasıyla sonuçlanan 'hızlandırılmış tren kazası' olmuştu.Esasında 'cinayet gibi kaza' , bağıra bağıra 'ben geliyorum' diyordu !...
Uzmanlar, yetkilileri defalarca uyarmışlardı. En son Prof. Dr. Aydın Erel,
7 Temmuz 2004 tarihinde yani kazadan 15 gün evvel açıklama yapmış ve,
'Hızlı tren, hemen seferden kaldırılmalı' demişti.
Başbakan Erdoğan ve Ulaştırma Bakanı bu uyarılara sadece gülüp geçtiler. Başbakan ve Bakan'a göre 'uzmanlık' neydi ki. Bu uzmanlar AKP İktidarını çekemeyen kişilerdi, işleri güçleri AKP'yi engellemekti…
Sonunda uzmanların dedikleri oldu ve hızlı trene göre döşenmeyen ve güçlendirilmeyen raylar dayanamadı ve göz göre göre 41 insanımızın can verdiği, 100 den fazla insanımızın yaralandığı facia meydana geldi !..
Kazadan sonra iki makinist tutuklandı. TCDD Genel Müdürü, kazadan iki ay sonra hükümet tarafından görevinden alındı. Genel Müdür daha sonra yargı kararıyla tekrar görevine döndü.
Bilirkişi raporuna göre, 1.Makinist sekizde bir, 2.Makinist sekizde üç, trenin geçtiği raylar ise sekizde dört oranlarında suçlu bulundular.
Açılan Kamu Davası yıllarca sürdü, sonra da, Yargıtay'dan geri döndü.
7,5 yıl süren dava sonunda 'zaman aşımı' yüzünden düştü…
41 can, zaman aşımına bir kez daha kurban edildi… AKP Hükümeti için olay kapanmıştı…
Demokratik rejimle yönetilen bir ülkede uzman görüşlerine itibar etmeyerek, ihmal ve hata sonucu oluşan böyle bir toplu katliamın birinci derece sorumlusu, o kurumun başındaki kişidir. Sonra da o genel müdürü atayan Bakan ve Başbakan zincirleme sorumlu tutulurlar. Peki bizde, yani Türkiye'de ne oldu? Koskoca bir hiç… Sadece ölenler öldükleriyle kaldılar. Şimdi beraberce olayın perde arkasına, gerçeklere bakalım;
Tren kazası olduğunda TCDD Genel Müdürlüğünde SÜLEYMAN KARAMAN bulunuyordu.
Yalnız bir uyarıda bulunayım; Bu Karaman, Kanal 7'nin sahibi, Deniz Feneri sanığı olarak tutuklanan Karaman değildir. O, Zahit AKMAN'ın KARAMAN'ıdır. İki Karaman'ın en müşterek yönü, ikisinin de yıllar öncesinden beri
Tayyip Erdoğan'ın karşısında devamlı olarak esas duruşta durmalarıdır.
Bizde bir söz vardır; 'Karaman'ın koyunu, sonradan çıkar oyunu' diye, işte bu Karaman'ın oyunu 'Hızlandırılmış Tren Kazasında' diğerinin oyunu ise,
'Deniz Feneri'nde ortaya çıkmıştı…
Süleyman Karaman; Ulaştırma Bakanı Binali Yıldırım'ın dayısının oğludur. Binali Yıldırım, İstanbul Büyükşehir Belediyesi İDO Genel Müdürü iken, dayısının oğlu Süleyman Karaman'ı İstanbul Belediyesine İETT Genel Müdür Yardımcısı olarak işe aldırdı.
Süleyman Karaman, İstanbul Belediyesinin yan kuruluşları olan İSBAK-İSTON-İSMER—BELTUR gibi şirketlerde yönetim kurulu üyeliği yaptı.
ALBAYRAK DAVASI sanığıdır.
Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı olunca, 7 Ocak 2003 tarihinde dayı oğlu Süleyman Karaman'ı,TCDD Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkanı yapıverdi…
Kaza olup, 41 insanımız ölünce, kazadan yaklaşık iki ay sonra Eylül 2004'te baskılara dayanamayıp görevden aldı. 8 Temmuz 2005'te yargı kararıyla tekrar görevine döndü. TCDD kadrolarındaki yüzlerce kişiyi hallaç pamuğu gibi atıp, yargı kararlarını uygulamayan Ulaştırma Bakanlığı, ne hikmetse iş dayı oğluna gelince bu karara itiraz etmedi…Süleyman Karaman, Temmuz 2005 tarihinden bu yana TCDD Genel Müdürlüğü ve Yönetim Kurulu Başkanlığı görevine devam ediyor. İzmir'den milletvekili seçilen ve yine Ulaştırma Bakanı olan dayı oğlunun bakanlığına yakında Müsteşar olacak !...
Sonuç;
KIRK BİR CAN- KIRK BİR İNSAN-KIRK BİR DÜNYA, KIRK BİR IŞIK iş bilmez bir yönetim sayesinde yok olup gittiler.
Ümitlerini, hayallerini, sevdiklerini, geleceklerini, ömürlerini 'cahil yöneticiler' eliyle kaybettiler.
Dayıoğlu Binali Yıldırım, bu facianın birinci derecede ki 'Siyasi Sorumlusu'dur.
Bu katliamın hesabını vermeden İzmir'e düzen vermeye çalışan ve İzmir Büyükşehir Belediyesini 'müfettiş kampına' döndüren dayıoğluna soruyorum;
Siz mi Müslümansınız, siz mi dindarsınız, yetiştireceğiniz dindar nesiller sizler gibi mi olacak ?...
Hepinize 41 kere yuh olsun, yuh…