Yakışıklıydı…

Jantiydi…

Gönüllerdeki siyasetçiydi…

Devlet Adamı'ydı…

Kesintisiz 50 yıl siyaset yaptı…

Üç darbe gördü…

'İnadına demokrasi', dedi…

Aydınlıydı…

Efeydi doğuştan…

Harbi şairdi…

Yazdı, yazdı, yazdı; biriktirdi…

Gün ışığına hiç çıkarmadı…

'Allahı'na kadar siyaset yapıyorum… Şiir kitabı çıkarırsam, insanlar garipser…' diye…

Hep cebinde dolaştırdı o duygu yüklü satırları…

52 yıl aynı yastığa baş koyduğu…

Merhum eşi Saadet Hanım'ın…

Vapurla İzmir'den ayrılışından sonra yazdığı…

'Ordu Vapuru' başlıklı şiir; okuyanı ağlatır mesela…

'Bir parça götürüyor benliğimden…

Ordu vapuru…

Bütün anılarımla birlikte…

Beni de sürüklüyor peşinden…

En tatlı tutkularımın…

Bir buçuk aylık hasretimin…

Ve O'nun…

Ardından bakakalıyorum..

Yalnız vücudum dolaşıyor sokaklarda…

Yalnız sokaklar benim arkadaşım…

Bir onlar anlıyor halimden…

Bir ben biliyorum kendimi…

Bu yaşanası dünyada…

Her gün yeniden ölüyor…

Yeniden diriliyorum…'

***

Devlet adamı imajı ile his dünyasını…

Birbirinden ayırmayı iyi bilirdi…

Hep şunu söyledi:

'Politikada ağabey olduysam şiir tutkum ve aşkım sayesindedir…'

***

Cumhuriyet'in ilanının beşinci yılında…

Aydın'da bir memur ailesinin…

İkisi kız 9 çocuğundan en büyüğü olarak doğdu…

İzmir'de Yüksek Ekonomi Okulu'nu tamamladı…

Gösterişli bir delikanlıydı…

Belagat sanatı doğuştan vardı…

Talebe Cemiyeti Başkanı oldu…

Üniversiteden mezun oldu; Denizli'de bir bankada işe başladı…

İki yıl dolmadan…

Matematik Öğretmeni büyük aşkı Saadet Hanım'a tutuldu…

Evlendiler…

Demokrat Parti'de politikaya atıldı…

1955 seçimlerinde…

Henüz 27 yaşında Aydın Belediye Başkanı seçildi…

O dönemde…

Türkiye'nin en genç belediye reisi oluvermişti…

Taaak, diye 1960 Darbesi geldi…

Tutuklandı; görevden el çektirildi…

O duygu yüklü şiir yazan genç adam…

Serbest bırakılır bırakılmaz…

Adalet Partisi İl Teşkilatı'nı kurdu…

Ertesi yıl, artık Aydın Milletvekili'ydi…

Süleyman Demirel'in kadim dostuydu…

İlk kez kurulan Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın başına geldi…

12 Mart 1971 Muhtırası'nın ardından…

Bakanlıktan ayrıldı…

Demirel, O'nu bu kez Maliye Bakanı yaptı…

Ardından…

12 Eylül 1980 Darbesi'ni yaşadı Türkiye…

Siyasi yasaklar kalkınca Doğru Yol Partisi'ne girdi…

Yeniden Aydın Milletvekili oldu…

Bu defa İçişleri Bakanı koltuğuna oturdu…

Dört ayrı bakanlığın vazgeçilmez ismi nasıl olunur; derseniz…

O günleri şöyle anlatıyor:

'1970'lerde para yoktu, (Maliye'nin başına geç) dediler... Sonra askerlerle ilişkiler sıkıntılı diye milli savunma bakanı, (Terör var) diye içişleri bakanı oldum... Doğal olarak kamuoyunda ciddi devlet adamı diye algılandım... Bu görevler ciddiyeti gerektiriyordu…'

***

Süleyman Demirel'in Cumhurbaşkanı seçilince…

O da TBMM Başkanı oldu…

Sonra ne oldu?

Refahyol Hükümeti'ne tepki gösterdi, DYP'yi bıraktı…

Veda ederken…

Yol arkadaşı Demirel'e…

'Merkez sağdan ve ilkelerinden uzaklaşıyoruz…' diyecek kadar…

Açık sözlü bir politikacıydı…

Hiç zaman kaybetti…

DTP'nin (Demokrat Türkiye Partisi) kurucusu oldu…

Mesut Yılmaz Hükümeti'nde…

DTP'den Millî Savunma Bakanlığı yaptı…

18 Mayıs 2002'de aktif politikadan ayrıldı…

***

Yarım asırlık siyaset hayatında…

Dört partide…

Hep aktif koltuklarda oturdu…

Siyaset'in hakkını verdi…

Tecrübesi…

İnsanlara yaklaşımı…

Devlet adamlığı ve saygın kişiliğiyle…

Sadece aynı partide siyaset yaptığı arkadaşları tarafından değil…

Rakipleri tarafından da 'siyasetin ağabeyi' olarak anıldı…

Yetiştiği siyasi geleneğin çizgisinden hiç ayrılmadı…

Ülkenin hep zor dönemlerinde…

Devlet Baba'yı ve partisini temsil etti…

Sonunda…

Politika'nın vazgeçilmez 'İsmet Abi'si oldu…

***

Türk Siyaseti'nin benzersiz ismi…

İsmet Sezgin

Üç yıl önce bugün vefat etti…

Yaşasaydı…

Tam 91 yaşında olacaktı…

Geride…

Nev-i şahsına münhasır bir siyasi kariyer…

Ege'ye özel 'zarif' ama bir o kadar 'efe' görüntüsü ile…

Mısraları hep aşk ile örülmüş…

Duygu yüklü, naif bir şair kimliği bıraktı…

***

Bitiriyoruz…

İsmet Abi'nin duygu yumağı bir aşk şiiri ile…

Üniversite yıllarında…

İzmir'deki bir gece kulübünde…

'I Found My Love in Portofino' şarkısı eşliğinde…

Dans ettiği kızın ardından…

Karalamış bu satırları…

'Ama sen yoksun…

Hiç gelmeyeceksin…

Boşalan bardaklarımda arayacağım seni…

Gözlerin gelecek aklıma kocaman kocaman…

Dudakların kor gibi…

Sesin kulaklarımda çınlayacak…

Yaşadığını bileceğim…

Ve yeniden geliş içinde evrene…

Bir şarkı olacak dudaklarımda…

Ben aşkımı Portofino'da buldum…

Portofino'ya yağmur yağıyordu…

Sarhoştuk, sırılsıklamdık…

Saçlarından alnına inen yağmur damlalarında Liza'nın…

Evrenim ışıyordu…

Mutluluğumuza türküler yakıyordum…

Dudaklarımda buruk bir lezzeti vardı…

Aşkın, yaşamanın...'

Nokta…

Bugünlük, Sonsöz…

Bir özel ayrıntı olsun… Çünkü, yazılmasa olmaz…

Gazeteci Uğur Mumcu, 24 Ocak 1993'te, aracına konulan bomba ile katledildi… Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel, İçişleri Bakanı da İsmet Sezgin'di… İkisi de, 'Bu cinayeti çözmek, Devlet'in namus borcu' dediler… Ama çözülemedi; sır kaldı…

Yıllar sonra İsmet Sezgin şunları söyledi:

'Mumcu suikastında kullanılan tarz, yepyeni bir tarzdı… Polis bu konuya yabancıydı, ilk defa vuku bulan olaya karşı emniyet tecrübesizdi… Elde edilen ipuçları basına yansıdı… Bu nedenle güvenlik güçleri bu kişileri elinden kaçırdı… Mumcu cinayetinin esas failleri yakalanıp, yargılanamadı…'

O suikastin failleri aradan çeyrek asır geçmesine rağmen belirlenemedi…