Bu başlıkla yazdığım üçüncü yazı bu. Bu isim,büyük halk ozanı Musa Eroğlu’’nun şahane eserlerinden birinin adıdır. ’¶ İnsanın kendisine biçilen ömrün sonunda mutlaka tadacağı ’“ölüm’” karşısındaki çaresizliğini çok usta bir şekilde anlatır.
Bu dünyanın direği yok,
Merhameti yüreği yok,
Kılavuzun gereği yok,
Yolun sonu görünüyor’…
Bu fani dünyada her şeyin bir sonu vardır. Sultan Süleyman’’a bile kalmayan dünya kime kalacak ki?Herkes geldiği gibi gidecek.
’“Ne Mutlu Türküm Diyene’” sözünün bazı yerlere yazılmasını ’“İlkellik’” sayan, Arapları Türklerden fazla seven bir Cumhurbaşkanı, Demokrasi benim için araçtır amaç değil, davam için papaz elbisesi bile giyerim deyip, Hamas’’a poster olan Başbakan , 2001 yılında yazdığı ’“Stratejik Derinlik’” adlı kitabında Irak’’ın üçe bölünmesi gerektiğini söyleyen, son olarak da ellerinde binlerce vatan evladının kanı bulunan Barzani’’ye ’“Kak’” yani ’“ağabey’” diyen Dışişleri Bakanı ve Cumhuriyet tarihinin en büyük yolsuzluk ve yoksulluklarını millete yaşatan, ülkenin borçlarını ikiye katlayan ve tüm değerlerini yok pahasına satan AKP iktidarıyla son senemize girdik.
Geçtim dünya üzerinden,
Ömür bir nefes derinden,
Bak feleğin çemberinden,
Yolun sonu görünüyor’…
8 seneye yaklaşan bu iktidar zamanında neler görmedik ki!
Biat kültürüyle cemaatlerde yetişen,din tüccarı sözüm ona demokratları mı, yürürlükteki Anayasa’’nın 174. Maddesine göre yasaklanmış olan tarikat-cemaat-tekkelerin Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Bakanlıklarını kendi aralarında pay ettiklerini mi,
Devletin en hassas kadrolarına tarikat artığı, Laik Cumhuriyet ve Atatürk düşmanı militanların yerleştirilmesini mi,
Babalarından harçlık alan çocukların medya patronu, gemileri olan armatör, pırlantacı, rafineri sahibi, enerji yatırımcısı olmalarını mı,
Dolmuşa verecek parası olmayıp, AKP’’li belediyelerde yaptırdıkları imar değişiklikleriyle dört çeker ciplerden inmeyenleri mi, Cami imamlığından, bölünmüş yol müteahhidi olanları mı,
Teröristi sınır kapısında karşılayan Genel Müdür ve Müsteşarı mı,
Adam başı 4 dakika yargılanma ile Teröristleri salıveren seyyar mahkemeleri mi,
Teröristleri şeref tribünlerinde ağırlayan Belediye Başkanlarını mı,
İnsanların ne ile suçlandıklarını bilmeden, aylarca tutuklu kalmalarını mı,
Gizli tanık denen ’“terörist eskilerinin’” ifadeleriyle hapse atılan Başsavcıları mı,
Apo denen eşkıyayı yakalayan kahramanların, komutanların, aydınların sorgusuz sualsiz hapse atılmalarını mı,
Terörü Türkiye’’nin her tarafına yayarız diyen hain milletvekillerini mi, bunları duymazdan gelen ödlek Cumhuriyet Savcılarını mı,
Cennet vatanın en aziz bölgelerinden biri olan Güneydoğuda Apo posteri ve PKK paçavralarını taşımanın serbest hale geldiğini mi,
Bana ne yazdan bahardan,
Bana ne kardan borandan,
Aşağıdan yukarıdan,
Yolun sonu görünüyor’…
Başka milletlerin bir asırda göremeyecekleri travmaları 8 senede gördük. Neler Görmedik ki,
’“Rabbim bize Cleveland dedi’” deyip şutlanan Kemal abiden, hazinemizi teslim ettiğimiz İngiltere vatandaşına, ’“Ali Dibo’’yu’” yeniden yeşerten bakanları mı,
Bu cemaat ve tarikat artıklarına yaranmak için, eşlerine türban taktırıp, gizlice kafayı çeken yalaka iş adamlarını mı,
Davos’’ta parlayıp, Amerika’’da Yahudi Lobisinin önünde el pençe duranları mı,
Müslümanların verdiği sadaka paralarını dolandıran ve Almanya’’da suçunu itiraf eden eş dost ve mücahit arkadaş ve akrabaları mı,
Arap yarımadasının zampara prenslerine İstanbul’’un en güzel arazilerini peşkeş çekilmesini mi,
Binlerce yıllık devlet geleneği olan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanının koşar adım Arap kralının otel odasın gitmesini mi,
İHH denen örgüt tarafından kullanılan ve öne sürülerek yaralananlar için hastaneye giden ama iki kilometre ötedeki, vatan savunması sırasında yaralanan askerlerin yanına dahi uğramayan Başbakanları mı,
Türk dış politikasının, ne olduğu bilinmeyen vakıflar tarafından yönlendirilmesini mi,
Tüm bunları görmezden gelip ihanetin en büyüğünü yapan bürokratik yapı ve medya kuruluşları mı,
Neler gördük biz neler’…
Azrail’’in gelir kendi,
Ne ağa der ne efendi,
Sayılı günler tükendi,
Yolun sonu görünüyor’…
Yazmakla bitmez bu 8 yılda gördüğümüz çirkinlikler. Ama başta söyledik, her şeyin sonu geldiği gibi bunların da sonu geldi. Şimdi hem hesap verme, hem de yıkılanları tamir etme dönemi geliyor.
Tayyip Bey ve AKP üst yönetimi hiç merak etmesinler. Bağımsız Türk Yargısı, hiçbir etki altında kalmadan haklarında en doğru ve adil kararı verecektir.
Yıkılanların, kırılanların tamir edilmesi ve duran kalkınma hamlesinin yeniden başlaması için Türkiye’’nin usta tamircilere ihtiyacı var. Siyasetin çileli yollarında yürümüş, tertemiz kalmış tecrübeli kişilerin önderliğinde, yeni pırıl pırıl beyinlerle takviye edilmiş kadrolar hizmet için beklemektedirler.
Partilere düşen görev bu insanları bünyelerine katmak için çaba göstermeleridir. Ayrıca Tayyip Bey’’in emriyle solu ve merkez sağı bölmek için emir bekleyen ve servetlerinin hesabını dahi veremeyen Belediye ve Amerika’’da mal zenginleri ile bay yüzde 10’’ların oyununa gelmemek ve bunların gerçek yüzlerini kamuoyuna bir daha anlatmak hepimizin görevi olmalıdır’…
En önemli görevimiz PKK terör örgütünün, toprak ağaları ve aşiret reislerinin zulmü altında ezilen Kürt kökenli vatandaşlarımızı, din tüccarları tarafından yıllardır sömürülmekte olan dindar vatandaşlarımızı bu terör ve din tüccarlarının etkisinden kurtarıp onları kucaklamak olmalıdır.
Türkiye’’de bu sevgiyi çoğaltacak ve tüm Türkiye’’ye dalga dalga yayacak yüce gönüllü o kadar çok halk adamı var ki, partilerimiz kapılarını açsalar hepsi koşarak gelecekler’…