Simültane tercümanlık, zor ve çok sorumluluk isteyen bir iştir. Özellikle, siyasi risk taşıyan uluslar arası toplantılarda bu kişilerin çektikleri zorlukları yakından bilirim. Hele konuşmacı, yazılı metin dışına çıkarsa, ya da anlamını sadece kendisinin bildiği deyimler kullanıyorsa!
Örneğin Tayyip Bey’’in dün İstanbul’’daki Türkiye İhracatçılar Meclisinde yaptığı gibi, toplantının en önemli yerinde sinirlenip, kendini Kasımpaşa’’da bitirimlerin gittiği kahvehane’’de sanarak; ’“yok öyle 25 kuruşa bir simit’” ,’“hakara makara yapma’” veya ’“lagara lugara yapma’” derse, o tercüman, bu deyimleri nasıl tercüme edecek?Ne diyecek?Konuşan kişi Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı! Tercüme etse bir türlü, etmese bir türlü!
İnsan’’ı diğer canlılardan ayıran en önemli özelliği, düşünme ve konuşma yeteneğidir. Toplum halinde yaşayan, bir kültür çevresinde toplanan, düşünme ve konuşma yeteneği olan, evreni bütün olarak kavrayabilen, bulguları değiştirebilen ve biçimlendirebilen canlı varlıktır, insan.
Bir insanın konuşma ve meramını ifade yeteneği, aile görgüsü ve yetiştirilmesiyle,aldığı eğitimiyle, büyüdüğü çevresi ve arkadaşlarıyla, okuduğu kitap sayısı ve kalitesiyle, yani kendini geliştirerek oluşturduğu kültürüyle doğrudan ilişkilidir. Kişi yabancı bir dil bilmeyebilir. Fakat en azından ana dilini iyi bilmeli ve kullanabilmelidir. Özellikle, Siyaset adamıysanız , 73 Milyonluk bir ülkeyi ve bin yıllık devlet geleneği olan bir büyük ülkeyi temsil ediyorsanız kendi ana dilinizi çok iyi ve kibar bir şekilde kullanmanız şarttır.
Küfür etmek istediğinizde veya alıştığınız şekilde argo kullanmak istediğinizde, gidersiniz gençliğinizin geçtiği kahvehaneye, çağırırsınız okey arkadaşlarınızı, beraberce hem küfreder hem oyun oynarsınız!
Sorumlu bir Başbakan’’ın, aniden sinirlenmesi, feveran etmesi onun doğru düşünme yeteneğini de olumsuz etkiler. Son gemi baskını sonrasında Başbakanı izlerken bunları düşündüm. Tayyip Bey, İsrail’’e esip gürlüyordu.
Tamam, İsrail insanlık suçu işledi. Yaptığı tam bir katliam teşebbüsüdür. Sorumludur ve hür dünya önünde hesabını mutlaka vermelidir.

İyi de, Tayyip Bey’’in hiç suçu yok mu?Hükümetin başı olarak vatandaşlarından sorumlu değil mi?Bu yardım vakfının tüm yöneticilerini Tayyip Bey teker teker tanır, bilir. Beraberce daha önce, Bosna’’da, Almanya’’da ve daha birçok organizasyonda Tayyip Bey hep geri plandan bu kişileri yönlendirmiştir. Bugün, AKP’’yi biraz olsun takip edenler gayet iyi bilirler ki, Tayyip Bey’’in haberi olmadan İstanbul Büyükşehir Belediyesinde yaprak kımıldamaz. Kendisi adeta İstanbul Büyükşehir Belediyesinden sorumlu Başbakandır! Mavi Marmara gemisi Tayyip Bey’’in bilgisi dahilinde satılmıştır. Öyle olmasa, bir yardım vakfı niçin bir gemi alsın?Her şeyi en ucuza mal edip, daha çok miktarda yardım ulaştırmak için maddi imkanlarını kullanması gerekmez mi?Eğer başka bir örtülü taşıma işinde kullanılması düşünülmüyorsa, geriye kalan tek seçenek bu geminin sadece bu iş için İHH’’ ya aldırıldığıdır. Yani senaryosu daha önce yazılmış, tamamen iç politikaya yönelik basit kafaların planlayacağı, sözüm ona bir kurnazlık oyunu. Oyunun bir yönü de Saadet Partisinin, İslami camia üzerindeki etkinliğini kırmaktır.

Tayyip Bey, bu bölgenin en güçlü ülkesinin Başbakanıdır. Sonu, insanlarımızın ölümüyle ve yaralanmalarıyla sonuçlanabilecek bir maceraya niçin engel olmadı?Niçin?
Sayın Savcılarımız ve Türk Adalet sistemimiz de bu olay sonrasında çok önemli bir sınav vereceklerdir. Bir otobüs şoförü, ölümle sonuçlanan bir kaza yaptığında, ’“ölüme sebebiyet vermekten’” mahkum edilir, yasaların verdiği cezasını çeker.
İnsanları, çoluk çocuk, yaşlı genç demeden bir gemiye dolduran ve onların ölümlerine ve yaralanmalarına sebep olan, bu vakıf yöneticilerinin hiç suçları yok mu?Bunlar nereden ve kimden cesaret alarak böylesine pervasız olabiliyorlar? Daha, İsrail tarafından öldürülen zavallı insanlarımız toprağa verilmeden, İHH Başkanı boynunda Hamas atkısıyla, başımıza açtığı belalar yetmezmiş gibi Türkiye’’yi ve dünyayı tehdit ediyordu; ’“Yine gideriz, kara yoluyla büyük bir konvoy yaparız, gerisini dünya liderleri düşünsün’”. Bu kişi aynı konuşmasında, ’“İsrailliler gemiye çıkınca onlarla savaştık, 10 İsrail Komandosunun silahını alıp, denize attık’” diye saçmalıyor ve televizyonlar da bu konuşmayı canlı yayınlıyorlardı.

Tüm Türk Milletinin gözü, Türk Yargısının üzerinde. Habur’’da kurulan ’“seyyar mahkeme’” benzeri bir utancı Türk Milletine yine yaşatacak mısınız yoksa ’“Türkiye’’de Hakimler var’” dedirtecek misiniz?
Bu arada Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, AKP- İHH-İstanbul Büyükşehir Belediyesi- Deniz Feneri-İslami Holdingler arasındaki ilişkiyi merak etmiyor mu acaba?
Bu cennet vatan için gözünü kırpmadan şehit olan Mehmetçiklere trafik kazası kurbanı muamelesi yap, askerinin başına çuval geçirildiğinde gıkını çıkarma, Türk Ordusunun Komutanlarını yıpratmak için cemaat ve tarikat artıkları zavallılarla kol kola gir, sonra da başın sıkıştığında, ’“yetiş genelkurmay’’ım’” de. YOK ÖYLE 25 KURUŞA BİR SİMİT!!!