Şu anki görünümümüz tam bir başıbozuklar alayı gibi. Kimin ne yaptığı belli değil. Azgın denizde dümensiz yol almaya çalışan gemi gibiyiz. Rüzgar nereye sürüklerse, oraya savruluyoruz.’¶

Yolsuzluk ve kirlenme, tepeden başlamış ve dalga dalga bürokrasinin önemli bir kısmına, oradan da tabana yayılmışsa alarm zilleri çalmaya başlamış demektir. Kaos’’un hakim olduğu böyle zamanlarda bozulan düzeni tekrardan sağlayacak bir otoriteye, bir güce ihtiyaç vardır. Demokratik rejimlerde bu tek güç, sadece ve sadece halk’’tır. Halk, seçimlerde tercihini belirtir ve bir komutan edasıyla herkese ’“Yerlerinize, marş marş’” diye emir verir. Halk bu emri verme bilincine erişmemişse o devletin batması, parçalanması kaçınılmazdır.

Türk Milleti’’nin genlerinde bu otoriteyi sağlayacak yetenek vardır. Tarihin ilk çağlarından beri bir arada yaşamaya önem veren Türkler 16 devlet kurmuşlardır. İçimizden çıkan sapıklara da, emperyalist devletlerin tamamına karşı da kendi devletini korumayı başarmış bir milletiz biz. Kurtuluş savaşımız bunun en güzel örneğidir.

İlk Genel Seçimde de, Türk Milleti kaderine el koyacak ve herkesi layık olduğu yerlere gönderecektir.
Biz bu arada, iki Anayasa Maddesini tüm memur ve kamu görevlilerine hatırlatmak istiyoruz. Milletin vereceği komuttan hemen sonra, ’“hesap verme’” dönemi başlayacak ve öncelikle bu iki maddeye uymayanlar yargılanacaktır. Hem de yalnızca ’“görevi ihmal’” veya ’“görevi kötüye kullanma’” maddelerinden değil. Doğrudan Anayasa’’yı ihlal suçu işlemekten yargılanacaklardır. Söylemediniz demeyin.
Anayasa Md; 129: Memurlar ve diğer kamu görevlileri Anayasa ve Kanunlara sadık kalarak faaliyette bulunmakla yükümlüdürler.
Bir hukuk devletinde bu anayasa maddesi tüm kamu çalışanlarını, memurları bağlar. Görevi ister Başbakanlık Müsteşarı olsun, ister MİT Müsteşarı olsun, ister Emniyet Genel Müdürü olsun, ister Hakim veya Savcı olsun, isterse köydeki kır bekçisi olsun. Maaşını devletten alan her kamu görevlisi, millet adına görev yapacak, Anayasa ve yasalara bağlı olacaktır.
Örneğin bir mahkeme, yasalara aykırı olarak Yargıtay kararlarına uymazsa, keyfi olarak dava dosyasını turistik gezi gibi şehir, şehir dolaştırırsa ve bu yüzden insanlar haksız yere zarar görüyorsa elbetteki bunu yapanlar cezalandırılacaklardır.

İktidar yetkililerinin usulsüz emirlerine uyup vatandaşların konuşmalarını dinleyenler, kayıt altına alanlar, kişi hak ve özgürlüklerini ihlal edenler, ellerindeki devlet gücünü kötüye kullananlar, iktidar muhaliflerini sindirmek için ’“vergi incelemesini’” silah gibi kullananlar günü geldiklerinde elbette ki bunun hesabını vereceklerdir.
Anayasa Md; 138: Hakimler, görevlerinde bağımsızdırlar; Anayasa’’ya kanuna ve hukuka uygun olarak ve vicdani kanaatlerine göre hüküm verirler. Hiçbir organ. Makam, merci veya kişi yargı yetkisinin kullanılmasında mahkemelere ve hakimlere emir ve talimat veremez, genelge gönderemez, tavsiye ve telkinde bulunamaz.
Bu açık Anayasa hükmüne rağmen, raportörü bulunduğu Anayasa Mahkemesi henüz kararını vermemişken, bu dava üstüne fikir beyan eden, İktidarı Anayasa Mahkemesi kararlarına uymamaya kışkırtan, Anayasa Mahkemesi üyelerini adeta tehdit eden bir kişi de elbetteki bu davranışının hesabını adalet önünde verecektir.
Emekli eğitimci M. Halil Arık Beyin dediği gibi; ’“Kirlilik erdemlerin kaybedilmesidir.’” Hele erdemlerini kaybedenler kamu görevlileri ise o toplumda hem kirlenme, hem yolsuzluk, hem de yoksulluk olur, kaos çıkar ve o toplumu bir arada tutmak çok zorlaşır.
Ülkemiz çok zor günlerden geçiyor. Belediye otobüslerine Molotof kokteyli atıp, kızlarımızı cayır cayır yakanların, balkondaki kadınımızı vuran aşağılık katillerin siyasi korumaları, terörü Türkiye sathına yaymakla Türkiye Cumhuriyeti Devletini tehdit ediyor, ampul partisinin Bakanları korkudan ağzını açamıyor.
Derviş Memed heveslisi yobazlar, cemaat ve tarikat artıkları, laik Cumhuriyetin damarlarını teker teker kesmeye çalışıyorlar, sadaka dolandırıcılığından topladıkları paralarla kurdukları basın organlarında her gün Atatürk’’e ve Ordumuza küfür ediyorlar, ülkemizi parçalamak isteyenlerle işbirliğine gidiyorlar.
Bunlara karşı yapacağımız iş, devletimizin ve kurumlarımızın yanında ’“kaya’” gibi durmaktır. Gördüğümüz yanlışları, ihanetleri başta yargı kurumları olmak üzere ilgili resmi kurumlara iletip kayıt altına aldıracağız.
Hiç unutmamamız gereken gerçek şudur; Doğru olan bizleriz, haklı olan bizleriz, çok olan bizleriz. Günü geldiğinde de bir arada durmayı başaracağız.