Müzik Önerisi : Thinking out Loud – Ed Sheeran
Düşünüyorum.
Öyleyse varım.
Cogito, Ergo sum…
Je pense, donc je suis.
Descartes öncelikle kendi varlığını sağlam bir zemine oturtur sonrasında dış dünyaya yönelirdi. Bilginin, güvenilir olduğuna inandığı duyular aracılığıyla algı oluşturduğunu ve bu algılardan oluşan bilginin doğruluğunu kuşku yöntemiyle sorgulamamız gerektiğini düşünürdü.
İlk olarak AÇIK seçik ve belirgin fikirler dışında hiçbir şeyi kabul etmeden başlıyordu düşünmeye. Sonra her sorunu çözebilecek şekilde parçalara ayırıyordu. Üçüncü fazda ise düşünceleri basitten karmaşıklığa göre kafasında yerleştirip gözden kaçabilme olasılığı ile sürekli geri dönük kontrol ediyordu.
Beden yer kaplar ama ruh sürekli düşünür…
“Her şeyini beni aldatmaya adamış biri, benim olmadığım bir şey için aldatamayacak”
Descartes günümüz Türkiye’sinde olsaydı nasıl düşünürdü acaba?
Şimdilerde algı yönetimi en büyük silah bana göre.
Bireylerin ve toplumların düşüncelerini yönlendirmek için kullanılan çok etkili ve aynı zamanda çok tehlikeli bir araç.
Descartes, modern medyanın ve sosyal platformların bireyin gerçekliğini nasıl şekillendirdiğini görseydi eleştirel düşüncenin bu çağda her zamankinden çok daha önemli olduğunu vurgulardı.
Düşündükçe var olmanın dayanılmaz yorgunluğu.
Konuşulanların, iddia edilenlerin, söylenenlerin katlanılamaz hale gelmesi ile düşüncelerin bile çıkmaza girmesi.
Gördüğüne inanma.
Duyduğuna inanma.
Okuduğuna inanma.
İstatistiklere inanma.
Varlığına inanma.
Yokluğuna inanma.
İşin aslı ne perde arkasında olan biten ne bilmeden yeni bir vukuatı kucağımızda buluyoruz. Düşünüyoruz komplo teorisi diyoruz. Sorguluyoruz başımız derde giriyor.
Sorgulayanımız da soru soranımız da var. Giderek azalsa da…
Ama ya farkında olmayan, sormayan, sorgulamayan, Descartes’in metodunda olduğu gibi bildiğini unutup duyularından gelenden vazgeçip kuşku ile gerçeği aramayanlara ne olacak?
Descartes bu kitleye nasıl akıl verirdi diye düşündüm…
Öncelikle gelen kirli bilgilerden kesinlikle arınmalarını isterdi. Dış dünyadan gelen verilerin fişini bir süreliğine çekiverir iletişimi kapatırdı.
Bireyin akıl yürütmesi gerektiğini savunur, manipülasyon ve propagandanın özgür düşünceyi baltaladığını düşünürdü.
Yapay zekanın bir mekanik zekâ olduğunu düşünür, insanın bir ürünü olduğunu ve asla insan aklının önüne geçemeyeceğini ve insan bilinciyle kıyaslama yapılamayacağını savunurdu.
Etik kavramını mercek altına alırdı. İnsan iradesinin ve vicdanının karar mekanizmalarındaki etkisinin yapay zekada olamayacağını savunurdu.
Körü körüne inanan çoğunluklara şaşırır, bu bireylerin aklına şaşardı.
Teknolojik ilerlemenin kurbanı olmaz düşünmeye sorgulamaya şüphe etmeye devam ederdi.
Aldanmamak için şüphe duymanın elzem olduğunu söylerdi.
Algılarının yönetilmesine izin verme.
Sakın gördüğüne inanma! Çünkü hakikat göremediklerinde.
Her bir aldatma aynı zamanda bir aldanmadır. Kendini aldatarak başlar insan aldatmaya. İlk önce kendisini ikna eder, vicdanından gelen sesi susturur, içindeki ahlak kanunlarının boşluğunu bulup onlara dayanır ve aldatmaya zemin hazırlar.
Kendini her aldattığında insan hem mağrur hem mağdur olur. Mağrurdur çünkü hadsiz bir özgüvenle doludur, mağdur olur çünkü kendine inandırdığı hadsiz güvenme hissine aldanır.
Aldanmamak için düşün.
Düşündükçe nefes alabildiğini unutma.
Düşünüyorsan varsın.
Ve sen varsan hakikati bulma ihtimali de var elbet…