CHP lideri Özgür Özel, partisinin grup toplantısında konuşuyor.

ÇANAKKALE ZAFERİ'NİN 110. YILI
Özel'in açıklamalarının satır başları şöyle:

"Çanakkale aynı zamanda Mustafa Kemal Atatürk'ün tarih sahnesine büyük bir askeri deha olarak çıkmasının, yine Anadolu'da, Rumeli'de yaşayan, Türk'üyle Kürt'üyle, Laz'ıyla Çerkez'iyle bu topraklarda yaşayan hepimizin dedelerinin göğüs göğüse çarpıştığı ve bu ülke emperyalistlerin işgaline uğramasın diye can verdikleri, kefensiz olarak toprak altında koyun koyuna yattıkları, bir büyük ayağa kalkışın, bir büyük direnişin ve karşıdaki ne kadar güçlü, elindeki silahlar ne kadar üstün olursa olsun, vatan sevgisinin, ülke sevgisinin ve cesaretin hiçbir silah karşısında aciz içinde olmayacağının dünyaya gösterildiği, tüm Cumhuriyet Halk Partililere ve Türkiye Cumhuriyeti'ni seven herkese de 110 yıl öncesinden vasiyet edildiği bir zaferdir. Günümüz kutlu olsun.

Bu akşam iftarda şehit ailelerimizle ve gazilerimizle birlikte olacağız. Onlar Cumhuriyet Halk Partisi'nin, ülkenin gündemi ne olursa olsun sürekli gözettiği, temas halinde olduğu, görüşlerini sorduğu, onlara rağmen bir şeyin yapılmayacağının teminatı olduğu, çok değer verdiğimiz büyüklerimiz, kardeşlerimiz ve evlatlarımız.

Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak tam sekiz ay önce üç büyük yapıyı, yani devlet protokolünde de şehitleri ve şehit ailelerini ve gazileri temsil eden, biri vakıf, ikisi dernek, üç büyük yapının taleplerini alarak Türkiye'de 200'ün üzerinde şehit ailesini, şehit aileleri derneklerini, gazi derneklerini ziyaret ederek, sekiz ay önce 18 kanunda değişiklik yapan bir teklifi Meclisimizin ilgili komisyonlarına emanet ettik.

Süreleri doldu. Maalesef bir çalışma yok. Geçtiğimiz günlerde Milli Savunma Bakanlığı'ndan bu konuda bir çalışma yapıldığı söylendi, umutlandık, dikkatle takip ediyoruz. Hem Çanakkale Zaferi'nin yıldönümüdür hem de Şehitleri Anma Günü'dür.

Buradan bir kez daha bütün parti gruplarına, siyasi parti gruplarına ve grubu bulunmayan siyasi partilere 18 kanun teklifiyle, Türkiye'de artık şehit ailelerin, gazilerin haksızlıktan, eşitsizlikten ya da kendilerine verilen sözlerin tutulmamasından şikayet etmedikleri bir kanuni düzenlemeler bütününü hayata geçirmek için hep birlikte olmamız gerekir. Bu noktadaki çağrımızı bir kez daha ifade ederek sözlerime başlıyorum. İki büyük facia birbirine çok benzeyen hukuki süreçler yaşanıyor.

KARTALKAYA YANGIN FACİASI
Bir tanesi en son yaşadığımız, tam 56 gün önce Bolu'da Kartalkaya'daki otel yangını. 78 kişi, 36'sı çocuk ve bebek katledildi orada. Gözaltılar yapıldı ve yedi kişilik bir bilirkişi heyeti görevlendirildi. Gerçekten liyakatleriyle, daha önceden zaten adliyeye başvurmuş, odalarından isim istenmiş, o isimler bildirilmiş. O havuzdan Bolu'daki adaleti sağlayacak olanların, savcıların seçtiği yedi bilirkişi görevlendirildi. Üç gün süre verdiler.

Üç gün içinde buradaki sorumlulukları bize rapor et, raporunu hazırla. O bilirkişiler gece gündüz üç gün yanmış otelin içinde çalıştılar. Bir rapor hazırladılar. Götürdüler, verirken, "Alamayız." dediler. Neden? "Bu raporda, siz sorumlu diye, Turizm Bakanlığı yazmışsınız." "Ne yazacaktık?" dediler. "Sorumluluk tamamen onda." Kapıdaki tabeladan tutun bütün kanunlara kadar bütün düzenlemelerde sorumluluk onda. "Bunu böyle yazamazsınız. Silin. Yerine 'Bolu Belediyesi' yazın." Bilirkişiler, teknik insanlar. Kanuna bakıyor, nizama bakıyor, yönetmeliğe bakıyor, yazışmaya, çizişmeye bakıyor.

Dediler ki, "Bolu Belediyesi'nin sınırlarının da dışında burası. İçinde de olsa Turizm Bakanlığı'nda yetki. Dışında, yıllar önce AK Parti'deyken Bolu Belediyesi'ne bir uygunluk verilmiş. O günden beri de, ne yıllarca 15 yıl AK Parti gitmiş ne de şimdi Bolu Belediyesi'nin oraya gitmeye yetkisi yok. Yazamayız." "Yazamazsanız istifanızı yazın." Buradan gösterdim geçtiğimiz haftalarda. O kadar güzel azil talepleri var ki.

Üç gün gece gündüz çalışmış, üç gün sürenin sonunda rapor çıkmış, "İş yoğunluğum nedeniyle azlimi istiyorum. Bu üç gün burada emek veremeyeceğim. Zamanım yok. Başka işim var. Azlimi istiyorum." Ben ilk görevlendirme yazısını da buldum.

Azil taleplerini de buldum. Raporu da buldum, sizlerle de paylaştım. Bütün aileleri de ziyaret ediyoruz. Hepsi o raporu da biliyor. O rapora "korsan" diyen Adalet Bakanı'nı da biliyor. Herkes o raporun ne kadar şeffaf, doğru yazıldığını da biliyor. İşine gelmeyenlerin bir adalet korsanlığıyla o raporu nasıl çaldıklarını biliyor.

Hatta şunu da hatırlatıyor aileler: "Bu bakan önce dedi ki, 'Rapor genişleyecek. Heyet genişleyecek.' Şimdi o heyet yok. Yeni heyet var diyor ama o günden bugüne 53 gündür yeni bir rapor da yok."

İLİÇ MADEN FACİASI
Biz bu meseleyi takip etmeye, unutturmamaya devam edeceğiz. Aynı İliç'te olduğu gibi, nasıl bu faciada ilk günden beri Kartalkaya'daydık, ilk andan beri, milletvekillerimizle, belediye başkanlarımızla, geçen yıl da, bundan 13 ay önce İliç'teydik. İliç'te dokuz işçi hayatını kaybetti. O devasa bir linyitin altında kaldılar. Facia göz göre göre geldi.

Bir kişi istendi. Orada da bilirkişi dedi ki: “Buraya kapasite arttırmasının altına imza atanlar sorumludur. Burası ilk ruhsattan sonraki kapasite artışlarını kaldıramaz, olacağı belliydi.”

"İMZA MURAT KURUM'UN ÇIKTI, SADECE İNKAR ETTİLER"
İmza kimin çıktı? Murat Kurum’un çıktı. İmzayı gösterdik. Bakan adına atılan imzayı, kendisinin yerine imza atması için yetkilendirmesini, ne yaptı? Sadece inkâr ettiler önce. Belgeleri görünce sustular. O dönemde İstanbul’a adaydılar. Dedik ki: “İliç’in felaketi oldun. İstanbul’un felaketi olmana İstanbullular izin vermeyecek.” Sonra döndü tekrar onu bakanlığa atadı. Bu sırada da o rapor, diyor ya sorumlu kamu görevlileri, imzayı atanlar yani Murat Kurum, “Sorumlulukların yüzdeleri belirtilmemiş.” diye, bunu soracak, raporu yazana değil, yeni bilirkişi heyetine yolladılar. Uygun bilirkişi heyetinden “sorumluluğu yoktur” yazısı aldılar.

"BİR TANE KAMU GÖREVLİSİ YARGILANMADI!"
Dün de duruşma vardı. Bir tane kamu görevlisi yargılanmadı. Yani İliç’e adaleti getirmek bundan bir sonraki iktidara, Cumhuriyet Halk Partisi iktidarına kaldı.

"TRUMP GAZZE'DE OTELLER AÇACAĞIM DİYOR"
Mübarek Ramazan ayındayız. Ancak İslam coğrafyasında gözyaşı dinmiyor. İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırılarında bir buçuk yılda yirmi bini çocuk, elli bin kişi hayatını kaybetti. Elli bin şehit var. 19 Ocak’ta bir ateşkes başladı. Memnuniyetimizi ifade ettik, umutlandık. Sonra o ateşkesten sonra Trump’ın Filistin’e emirleri başladı ve ondan cesaret alan Netanyahu’nun “Şunu yapmazsanız ateşkesi bozarım. Bunu yapmazsanız bozarım.”

Maalesef dün akşam ateşkesi bozdular. Ben bu konuşmaya hazırlanırken 300 kişiydi. Buraya gelirken 404’e ulaştı katliamda ölenlerin sayısı. Çok sayıda çocuk ve kadın hayatını kaybetti. Rakam 500’e doğru ilerliyor. Her yarım saatte 20-30 artıyor ve gerekçe, niye bozdun sen bunu?

1- Bütün rehineleri teslim etmediler.

2- ABD’nin tekliflerini reddediyorlar. Ne teklif ediyor ABD? Filistinlilerden Gazze’yi arındıracak, Filistinlileri civar ülkelere yollayacak. Gazze’ye Trump oteller, tesisler yapacak. “Çok güzel yermiş burası.” diyor. Orayı turizme açacak.

İsrail’le birlikte ve böyle bir şey konuşulduğunda Alman Cumhurbaşkanı “Tehcir kabul edilemez.” dedi. “İnsanlık suçudur bu.” dedi. Yanında duran Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Sayın Erdoğan Steinmeier’i dinledi, ağzını açmadı. Günlerce sustu. Dedim ki: “Cesaret muhalefete saldırmakla olmaz. Filistin davasına sahip çıkmakla olur. Geçmişte söylediğini, ettiğini söyleme. Bugün Trump’a ne söylüyorsun onu söyle.” dedim. Bana eskiden “One minute” demiş, onları falan anlatıyor. “Ben bugün diyorum. Trump’a karşı bir şey söyle.” diyorum.

Dün bir telefon görüşmesi gerçekleşti, evvelsi gün. Nihayet Trump’la telefonda görüştü. Hepimiz bekliyoruz ki İsrail’e karşı sert bir dil, Filistin’i sahiplenen bir duruş ve Trump’a bir meydan okuyuş. Bizimkilerin açıklaması bir kelime Filistin’in “F”si yok. İsrail’in “İ”si yok.

ERDOĞAN'A ÇOK SERT 'TRUMP' TEPKİSİ: "FİLİSTİN DAVASINI SATIYORSA YAZIKLAR OLSUN!"
Barış yok, ateşkes yok, 1967 sınırları yok, bağımsız Filistin yok. Ne var? Hiçbir şey yok. Karşı taraf, böyle görüşmelerden sonra açıklama yapılır, hiçbir açıklama yok. Diplomatik geleneklerde olmayacak bir şey. Niye? Bu “Filistin” demedi ya da demeye kalktı, çok sert bir cevap aldı. Gelen bilgi: Bu taraf Amerikalılardan görüşmeyle ilgili açıklama yapmamasını talep etmiş. Soruyorum Erdoğan’a: Bugün akşam iftarda çıkacaksın yine o kürsüye. Trump’a Filistin’le ilgili ne dedin? Bir şey dedin mi? Dediysen niye yazmaya korkuyorsun? Demediysen bunu nasıl söylemiyorsun? Deyip de bir cevap aldıysan o cevabı söyle de bilelim ama şunu biliyoruz ki, Nisan sonunda randevu istiyorsan Trump’a laf etmeyeceksin, Filistin’e sahip çıkmayacaksın. Trump’tan randevu için. Yani buradaki iktidarını sürdürmek için dışarıdaki tek umudu, Trump’a tutunabilmek için Filistin davasını satıyorsa Erdoğan, yazıklar olsun. Yazıklar olsun.

Maalesef Filistin’de şeker yiyemeyecek artık çocuklar ve Türkiye’de de Ramazan Bayramı geliyor, Şeker Bayramı geliyor ve çocuklar gidecekler komşularının kapılarına, büyüklerinin kapılarına, el öpecekler, şeker toplayacaklar, çikolata isteyecekler.

Erdoğan: Döktükleri her damla kanın hesabını verecekler Erdoğan: Döktükleri her damla kanın hesabını verecekler

EMEKLİYE 'BAYRAM' İKRAMİYESİ
Öyle bir süreçteyiz ki yaklaşan bayram emeklilerin gırtlağını düğümlüyor. 14.000 lira emekli maaşıyla kira ödemek, ısınmak, boğazdan geçirmek, kendini doyurmak, bir de gelecek bayramı karşılamak çok büyük bir zorlukla karşı karşıyalar. Burada belki bir ümit, alınacak bayram ikramiyesi.

Tekrar hatırlatayım: 2015’te CHP’nin söylediği, 7 Haziran’da, 1 Kasım’da AKP’nin “Biz de vereceğiz” dediği, 2018’e kadar kulağının üstüne yattığı, 2018’de seçimlere gelirken son bayramda 1.000 lira verdiği bir bayram ikramiyesi var. O 1.000 liraya o gün itiraz ettik biz. Niye ettik? Biz asgari ücret diyorduk. Asgari ücret 1.400 küsur liraydı. Bunlar 1.000 lira veriyordu, asgari ücretin yüzde 65’i falan. Bugün o 1.000 lira henüz Meclis’ten geçmedi ama maalesef Meclis öyle bir yer ki, öyle bir yere dönüştürüldü ki en düşük emekli maaşı Meclis’ten geçmeden 25 gün önce bakan tarafından kuruşu kuruşuna ifade ediliyor.

"SURAT ASTAR, UTANMAK YOK!"
AK Partili arkadaşlar da güya kanunlar münhasıran milletvekilleri tarafından çıkarılır, hiç usanmadan, sıkılmadan hele başlarında bir grup başkanları var. Aman Allah’ım! 25 gün önce bakanın dediğini kuruşu kuruşuna getiriyor, surat astar, astar, utanmak yok. Aynı şeyi geçiriyorlar. Şimdi geçen hafta 3.000 lirayı 4.000 lira yapacak. Erdoğan akşam her iyi haber verileceğinde ballandıra ballandıra anlatır.

Daha Meclis’e gelmeden o çok kıymetli kardeşime açıklattılar “4.000 lira olacak” diye. Şimdi komisyondan geçti, Meclis’ten geçecek. Geçen hafta da beceremediler Meclis’i işletmeyi. O 3.000’i 4.000 yapacaklar. Buradan açıkça söylüyoruz: O 3.000 lira 4.000 lira olmasın. O 3.000 lira en az bir asgari ücret, 22.000 lira olsun. Hiç olmazsa bu bayramda emeklilerin boynu bükük kalmasın. Grup Başkan Vekillerimize söylüyorum. 3.000 lirayı bir asgari ücret yapıyorlarsa gece gündüz çalışın, destek verin, geçirin. 3.000 lirayı 4.000 lira yapacaklarsa nasıl böyle biliyorlarsa öyle yapsınlar. Sakın ha sakın “Şuraya yetişecek, buraya yetişecek.” bayram sabahına kadar çalışsınlar, çıkarsınlar. 4.000 lirada biz yokuz kardeşim. 22.400 lira yaparsan biz desteği veriyoruz.

BAYRAM ŞEKERİ HESAPLAMASI! "İŞTE ERDOĞAN'IN MALİYETİ..."
Bakın şimdi, Erdoğan’a Ramazan jesti yaptık. Ne diyordu? “Türkiye’yi geziyor karış karış, doğru. Giriyor sarraflara, altın hesabı yapıyor” diyor. “Altın hesabını bırak” diyor. Niye? Efendim, “Sen gelmeden önce emekli maaşı sekiz çeyrek altın alıyordu en düşük emekli maaşı. Şimdi iki buçuk alıyor” diyorum diye bozuluyor. Ya da “Asgari ücret yedi çeyrekti, şimdi dört çeyreğe düştü” diyorum, Kızıyor. "Bırak altın hesabını” diyor.

Ben de ramazanda onu kırmadım. Altın hesabını bıraktım. Şimdi günün hesabı: Çocuklar bayram şekeri bekliyor büyüklerden, değil mi? 2018 yılı, bizim zorumuzla verdiği 1.000 lira 25 kilogram bayram şekeri alıyordu. Bugün verelim dedikleri 4.000 lira 6 kilo bayram şekeri alıyor. 700 lira olmuş bayram şekerinin kilosu, o gün 40 liraymış. TÜİK’i açın bakın, listelere açın bakın. Şekerciye, bayram şekeri satanlara gidin sorun.

"4 BİN LİRA EMEKLİYE HAKARETTİR"
2018’deki bin TL, 25 kg bayram şekeri alırken bugünkü 4 bin TL , 6 kg bayram şekeri alıyor.

İşte emeklinin, Erdoğan’ın Türkiye’yi yönetmesine ödediği bedel. Sadece bayram şekerinde 19 kg bayram şekeri kayıp. Böyle bir bayram geliyor ve 4 bin lirayı müjde gibi sürüyorlar. 4 bin lira müjde değildir, emekliye hakarettir. Kabul etmiyoruz.

ANKETLERİ AÇIKLADI
Erdoğan’a söyledim: “Anketler var. Anketlerde parti kırılımları var. Ben bakıyorum, sen de bak” dedim. “Öyle yalan yanlış videoları kesip kesip oraya koydurup grupta izletme. Koy bir anket izleyelim” dedim.

Önce, anket demişken bir şey söyleyeyim. “Anketler nasıl?” diye soruyorsunuz ya bazen, aynı kurulduğu günkü gibi Cumhuriyet Halk Partisi Türkiye’nin birinci partisi.

Anket sorusu: Misafir ağırlama maliyeti arttığı için aile, eş, dost ile yapılan ev buluşmalarının azaldığını düşünüyor musunuz? Türkiye geneli: Çok azaldı diyen yüzde 60, azaldı diyen yüzde 24. Vatandaşın yüzde 84’ü “Ev gezmeleri azaldı ekonomik zorluklardan.” diyor. Bakın, azalmadı diyenler, çok azaldı ve azaldı diyenler burada. Azalmadı diyenlerin Türkiye’deki ortalaması %14.

Parti kırılımı: AK Partililerin yüzde 19’u diyor azalmadı. yüzde 81’i azaldı diyor. CHP’lilerin yüzde 7’si, MHP’lilerin yüzde 24’ü, İYİ Partililerin yüzde 10’u, DEVA’lıların yüzde 6’sı, Yeniden Refah’lıların yüzde 15’i “Azalmadı. Eskisi gibi gidip gelebiliyoruz.” diyor. Geri kalanı “Bu ekonomik şartlardan dolayı ne iftara misafir ağırlayabiliyoruz ne iftar sonrası misafirliğe gidebiliyoruz.” diyor.

Erdoğan, kendi seçmeninin yüzde 80’inin verdiği cevap ortadayken bu memleketi daha fazla zulmetme, bu memleketin yakasından düş artık.

Son dönemde iktidarın ülkenin gündeminde olan Kürt meselesi üzerinden yeni bir oyun, yeni bir algı yönetimi kurguladığını hepimiz görüyoruz. Bütün gelişmeleri dikkatle, titizlikle, ihtiyatla, bizden ümidi olanların ümidini kırmadan ama oyuna da gelmeden, gelmeyeceğimizi de bütün muhataplarımıza söyleyerek dikkatlice yürütüyoruz.

"İMRALI" SÜRECİ
Partimizde tarihsel bir tutarlılık, grubumuzda, üyelerimizde tam bir söylem birlikteliği, doğru bir duruş var. O duruşumuzu asla terk etmiyoruz. Kürt sorununun varlığını kabul ediyoruz. Bunun ancak demokratikleşerek aşılacağını biliyoruz. Bunun için Türklerin de, Kürtlerin de, Lazın da, Çerkezin de büyük bir demokrasi paketiyle bu sorunu açmak için iş birliği, el birliği, gönül birliği yapması gerektiğini düşünüyoruz.

Hiçbir kesimi dışlamadan bu Meclis’i zemin kabul ediyoruz ve bunun üzerinden ilerliyoruz. Bize özellikle iktidarın küçük ortağı bir dönem kendi üzerine ateş toplayarak şimdi de bu süreçle ilgili olur olmaz yere ateş ederek bir algı yönetimi yapmaya, bir tuhaf sorular, bir tuhaf çabalar.

Eskiden “DEM Partisi’ne şunu diyebilir misin? Bunu diyebilir misin?” ya da CHP’ye “DEM Partisi’yle nasıl bayramlaşırsın? Meclis’te nasıl el sıkışırsın? Nasıl ziyaret edersin?” Şimdi oraların çok ötesinde bir ilişki içindeler. Dün o görüntüleri gördük, o fotoğrafları gördük.

Geçmişte dedikleri lafları çıkarıp yüzlerine vursan orada bir siyaset var ama bizim işimiz, dün bizim doğru yaptığımıza hepsi birden gelince, 6,5 milyon oy almış bir partiyi siyasi muhatap kabul etme noktasına gelince tutarsızlıklarını yüzüne vurmak değil, CHP’nin tutarlılığını, haklılığının gururunu yaşamak ve onların geldiği bu noktanın doğru nokta olduğunu, geçmişteki zikzakların, 180 derece dönüşlerin falan da onların külliyatına, arşivine, geçmişine kaldığını bilmek bize yeter ama o da ne? O da ne? Beyler, CHP’ye şunu soruyor: “Önce şunu açıklayacakmış CHP: Terörsüz Türkiye hedefine karşı mısın?” Tövbe estağfurullah.

"HEPİNİZ GELİP CHP'NİN DURDUĞU NOKTAYA GELMİŞSİNİZ!"
Cumhuriyet Halk Partisi terörle arasına mesafe koymada, terör sorunuyla, Kürt sorunu konusunda en tutarlı çizgisini yıllardır korumada herkesin takdirini kazanmış. Hepiniz gelip CHP’nin durduğu noktaya gelmişsiniz. Göreceğiz, devamında o adımları atabilecek misiniz, atamayacak mısınız? Ama durduğumuz yer doğru olmuş, tarih bizi tescillemiş. Adam bize “Terörsüz Türkiye der misin?” Net cevap veriyorum, net. Biz terörsüz bir Türkiye’den yanayız. Terörün durmasından yanayız. Terörsüz Türkiye’nin baş savunucusuyuz ama biz terörün her türlüsüne, şiddetin her türlüsüne karşıyız.

MHP'YE 'MAFYA TERÖRÜ' SORUSU: "VAR MISINIZ?"
Biz mafya terörüne de karşıyız. Bu soruyu soranlar, siz mafya terörüne de karşı mısınız? Terör sorununu çözmek için alabildiğine demokrasi. Demokratikleşme paketimizi hazırlıyoruz. Masa kurulduğunda, Meclis çalıştığında oradayız. Peki var mısınız? Hemen onunla birlikte, Türkiye’deki devlet dışı her türlü illegal oluşumun kökünü kazımak için, mafyaların kökünü kazımak için, Türkiye’de dört gezen, kol gezen tahsilat mafyalarının, uyuşturucu mafyalarının kökünü kazımak için, kimse uyuşturucu çetelerinden tetikçi tutup da gelip bir Ülkü Ocakları Genel Başkanı’nı Ankara’da, cumanın çıkışında, Ankara’nın göbeğinde vurup da buna kimse susmasın, susamasın diye, her türlü şiddetle birlikte mafyanın kökünü kazımaya var mısın sen? Bana onun cevabını ver. O yüzden “Terörsüz Türkiye” demeye CHP cesaret ediyor mu? Aha da söylüyorum: Terörsüz Türkiye istiyorum. Demokratik Türkiye istiyorum. Barış içinde Türkiye istiyorum. Güven içinde Türkiye istiyorum. Terörün de kökü kazınsın, mafyanın da kökü kazınsın istiyorum.

İçinde bulunduğumuz süreç maalesef, bu bileği, bu bilek Özgür Özel’in bileği değil. Bu bilek ülkenin kurucu iradesinin, kurucu partisinin, bu bilek Sivas’ta ilk kongresini yapan partinin üyelerinin bileği. Bu bileğin gücü kuruluşundan geliyor. Bu bileğin gücü bütün üyelerinin vatan sevgisinden geliyor.

CHP'Lİ BELEDİYELERE OPERASYON
Bu bileği bükemeyenler ellerindeki kamu gücünü kullanarak, adaleti bir sopa olarak kullanarak, yargı tacizleriyle saldırmaya devam ediyorlar. Onlara ilişkin söyleyeceğimi söylemeden, bu görevleri icatlarla, 14 yıl önceki vali talimatı, kaymakam ricasıyla cenaze teslim etmekten terör örgütüne yardım çıkararanların, 12 yıl önce kendileri güvenliği sağlayamayıp DHKP-C diye bir kukla örgütü, bir kukla örgütü belediyelerin başına bela edip belediye başkanlarının bunlara koruma talep ettiği, silah talep ettiği, bu örgüt tarafından tehdit edildiği bir süreci şimdi 12 yıl sonra geriye dönüp o terör örgütüne “yardım” diye, belediye başkanı o dönemin tutuklamak ya da bir belediye başkanını mağdur sıfatına koyup özel kalemini tutuklamak, belediye başkan yardımcılarımızı tutuklamak...

"LABORATUVARLARDA ÖRGÜT YARATMAYA, SUÇ YARATMAYA ÇALIŞMAYIN!"
Yani mevcut 40 yıllık terör örgütüyle bağı söyleyemeyecek artık, o form değiştiriyor. Yeni terör örgütleri ya da sandıktan terör örgütleri, müstakbel terör örgütü yaratıyor:

Halkların Demokratik Kongresi (HDK). 2020’de beraat edenler var. 2022’de İzmir Ağır Ceza Mahkemesi “Halkların Demokratik Kongresi terör örgütü değildir.” demiş, onaylanmış karar, kesinleşmiş. Ona rağmen geleceğe dönük bizim belediyelere operasyon için her belediyeden bir HDK’li. Ya da sandıktan terör örgütü çıkarıyor, DHKP-C. Ona vaktiyle tehdit ettiği belediye başkanımızı “Oraya yardım etti.” diye, o gün kamu düzenini sağlayamayanlar bugün işlem yapmaya kalkıyorlar. Onları hatırlatıyorum. Bakın, öyle icat çıkarmayın.

Laboratuvarlarda örgüt yaratmaya, suç yaratmaya çalışmayın. Bunu yapanların mazisi de belli, bugünü de belli.

"BUGÜNÜN ZEKERİYA ÖZ'LERİNE SESLENİYORUM, SONRA SIÇAN GİBİ SINIRDAN KAÇTI!"
Bugün, bugünün Zekeriya Öz’lerine söylüyorum: Bu yaptıklarınızı Zekeriya Öz yapardı. Sonra sınırdan sıçan gibi kaçtı. Ne durumdasınız görüyor musunuz?