Önce hızlandı...

Sonra hissedilir biçimde yavaşladı...

Heyetler gitti...

Heyetler geldi...

Son sefer...

Yahya Kemal Beyatlı’nın ölümsüz şiiri “Sessiz Gemi”yi hatırlatıyordu:

“Bir gemi kalkar bu limandan... / Hiç yolcusu yokmuş gibi sessizce alır yol... / Sallanmaz o kalkışta ne mendil, ne de bir kol...”

İkidir İmralı’ya gidiyor DEM heyeti...

Amaç...

Devlet Bahçeli’nin önerdiği “yol haritası”nı hayata geçirerek...

Bebek katiline...

MHP lider Devlet Bahçeli’ye göre şunu yaptırmak:

“Terörist başının tecridi kaldırılırsa gelsin TBMM’de DEM Parti grup toplantısında konuşsun, terörün tamamen bitiğini ve örgütün (PKK) lağvedildiğini haykırsın! Bu dirayet ve kararlılığı gösterirse umut hakkının kullanımıyla ilgili yasal düzenlemenin yapılması ve bundan yararlanmasının önü de ardına kadar açılsın... Tarihi terör sorunu ülke gündeminde tamamen çıkarılsın... Hodri meydan! Buna varız...”

***

Bu sürpriz gelişmede...

Her şey bir yana...

“10 üstünden 10” bir soru var:

“Terör örgütü PKK, Öcalan'ın çağrısına uymazsa ne olur?”

AK Parti Hatay Milletvekili Hüseyin Yayman...

Herkesin merak ettiği soruya şu yanıtı verdi:

“Cumhurbaşkanı ve Bahçeli, (Biz silah bırakın dedik, kabul etmediniz...) diyecekler... (Biz daha ne yapabiliriz ki?) deyip siyaseten üstünlük elde edecekler... PKK'nın partisi konumunda olan DEM Parti, Öcalan'ı paravan olarak kullanıyor görünecek... PKK silah bırakmalıdır, Kürt sorunu yoktur, terör sorunu vardır... PKK'nın orada sözde terör elebaşları var, baronlar var, onların dağa çıktığı bir dünya yok... Gerçeklikten kopmuş bir terör örgütü var... Onlar (Biz savaşmaya devam edeceğiz) derse Türkiye büyük bir devlettir, gereği de yapılır...”

***

Kimilerince çok parlak görünen “proje” askıda kalırsa...

Ne olacak?

Bu öneriyi hayata geçirmek...

Ancak...

Duvara çarpmasını görmek...

PKK terörüyle mücadelede “prestij sancısı” yaratmaz mı?

***

Bebek Katili yüzünden...

Oluşan bugünkü hassas ortamda...

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı hukukçu Mansur Yavaş’ın...

Şu sözleri akılara takılıyor:

“Hem Türk mahkemelerinin hem de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin terör örgütü lideri olarak kabul ettiği ve cezası onanmış birinin muhatap alınması, Türkiye’deki hukuk sistemine aykırıdır...”

Bu kadar mı?

Hayır...

Mansur Yavaş, noktayı şöyle koyuyor:

“Bu ülkede huzurun ve barışın hakim olması en büyük dileğimizdir... Ancak, bunun yolu terörist başının Gazi Meclisimiz çatısı altında konuşturulması asla değildir... Millet de tarih de bunu affetmez...”

***

Aslında...

Yeni yeni seslendirilen bir öneri var bu sıcak konuda...

Mesela...

Diyorlar ki:

“Bebek katilinin affını neden vatandaşa sormuyoruz?”

“Kanlı elleri hatırlatan” yerinde bir öneri...

“Zaman Tüneli”ne girmenin tam zamanı...

İlk silahlı saldırısını 15 Ağustos 1984'te gerçekleştiren…

Bölücü terör örgütü PKK…

Tam 40 yıldır yurt içinde ve dışında kan döküyor…

Can almaya devam ediyor…

15 Ağustos 1984’ten bu yana geçen çatışmalarda…

(Tam 14 bin 600 günde)

Toplam 14 bin 902 resmi görevli ve sivil insanımız şehit oldu…

Daha açık ve net yazarsak…

“40 yılda her gün bir şehit verdik!”

***

Bazılarımız hatırlayacaktır...

Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'in...

Dört yıl önceki sözleri tekrar gündeme geldi...

Takvimler “13 Ekim 2020” sayfasını gösterirken...

Gazeteci Kübra Par'ın...

Habertürk TV’de sunduğu “Açık ve Net" programına katılan Perinçek...

Aynen şöyle demişti:

“Türk devleti kısa zaman sonra Abdullah Öcalan’ı çıkartacak, (Silahları bırakın, biz yanlış yaptık) dedirtecek... Televizyonlara falan çıkartacaklar; göreceksiniz... Şu an devletin, MİT'in elinde oyuncak durumunda... Onu kullanıyorlar...”

***

Bitiriyoruz...

Ömrünün 50 yılını “CHP”ye vermiş…

Değerli büyüğüm Bülent Baratalı'ya sordum:

“Bu konu neden uzuyor? Sizce Öcalan, serbest kalacak mı yoksa milletin yoğun baskısıyla başka bir formül mü aranacak? Ve, Öcalan’ın serbest kalması durumunda neler yaşanır Türkiye’de?

Söz; Sayın Baratalı'da:

“PKK Diyarbakır’da kurulduktan sonra kendini ülkeye ve dünyaya duyurmak için ilk katliamını 15 ağustos 1984’te Eruh’ta yaptı... Çok sayıda Kürt kökenli yurttaşımızı hunharca katletti... Masum bir bebeğinin kurşunlanmış narin bedeninden onlarca mermi çıktı... Amaçları ülkemizin doğu ve güneydoğusunda bağımsız “Marksist Küristan”ı yaratmaktı... Hareket giderek büyüdü, dünyadaki örnekleri gibi vahşi eylemler yapıldı... Başlangıçta gayrı nizami harbe hazırlıklı olmayan Türkiye Cumhuriyeti’ne büyük bedeller ödettiler... Mehmetçik, NATO’da müttefik olduğumuz bütün devletlerin ürettiği silah ve mühimmat ile şehit oldu! İhaneti hem içte hem dışta gördük... Sonunda ülkemizin bağrından çıkan milli ordu ve polisimiz kendini yetiştirdi ve geliştirdi... Gayrınizami harp konusunda dünyanın sayılı orduları başında yer aldık... Sonuçta terör ile müzakere etmek yerine mücadele eden ülkemiz terörü tekrar sönümlendirdi... (2000’li yıllarda neredeyse sıfır terör vardı...) Ama şu gerçek ki, ayrılıkçı etnik terör bitmez, sadece sönümlenir... Şartlar uygun olduğunda tekrar alevlenir... Zaten ayrılıkçı etnik Kürt hareketi artık hapishanelerde ve Kandil’in güdümünde değil; uluslararası aktörlerin güdümünde... Amaç, Türkiye’den koparılacak parça üstünden “Büyük Kürdistan”ı kurmak...

***

Bu büyük tehlikeye karşı ülke olarak ne yapmalıyız?

***

ABD ve bileşenleri Büyük Kürdistan’ı kurmak istiyor mu? İstiyor...

48’inci paralelin üstüne uçuş yasağı getirerek fiilen “Kuzey Irak Kürt Bölgesi”ni oluşturdu... Bu ordu, artık ABD ve İsrail’in yararı için kullanılacak ve el koydukları fosil yataklı petrol yataklarını koruyacak; dahası Ortadoğu’da az bulunan su kaynaklarına göz dikecek... Fırat ve Dicle sınır aşan sularımız; aman dikkat... Peki, ABD’nin Orta Doğu’da Türkiye’ye ihtiyacı var mı? Tartışılır... Çünkü, ABD ne yaparsa yapsın Türkiye’yi uslandıramıyor... Bunların hepsi, Esat sonrası Suriye’ye üşüştü... Masa kurdular masada Türkiye yok... Türkiye’nin sırtı sıvazlanıyor, övgüler düzülüyor ama çözümü ara ki bulasın...

***

Gelelim yıllardır bitmeyen sürece...

Sayın Bahçeli’nin, bebek katilini Meclis’e davet ettiği sürece “barış süreci” diyorlar... Barış iki hasım arasında yapılır... Karşımızdaki devlet değil... Ülkemizi kan ve gözyaşına boğan bildiğimiz kanlı terör örgütü... Sürecin bile adı yanlış: Terörist başı, Gazi Meclis’e nasıl gelecek? İnfaz kanunumuz ortada duruyor... Terörist başına özel af çıkmayacağına göre genel af mı çıkacak? Buna ortam müsait değil... O zaman meclis başkan vekilinin İmralı’ya gönderilmesi doğru mu? Tabii ki, değil... Kahraman Silahlı Kuvvetlerimiz ile polisimizin diz çöktürdüğü terörist başına kendi gelemiyorsa, meclis başkanının gönderilmesi başımıza yara açar mı? Açar... Kanatır mı; kanatır... Türk insanı Apo’nun Yüce Meclis’e gelmesini, bunun için “genel af” çıkarılmasını, meclis çatısı altında konuşma yaptırılmasını, çekilen onca acıyı unutmayı, hiçbir şey olmamış gibi davranmasını büyük ekseriyet kabul eder mi? Etmez... Apo, sağduyunun sesi, Mansur Yavaş’ın söylemiyle ulusal ve uluslararası mahkemelerde terör suçlarından mahkum olup, cezası onaylandı mı bu iş bitmiş demektir... Bebek katilinin örgütü terör listesinde mi? Evet...

O zaman...

 Terörist ile mücadele etmiş, başarmış devlet neden terörist başıyla masa otursun?

Bunlar hep sorundur... Yoksa bu süreç ile 2028 seçimleri mi kotarılmak isteniyor? Orta Doğu’da oyun bitmez...

Sadece zaman zaman aktörler değişir... Ancak, bilenler, bilmeyenlere anlatsın ki...

Türkiye taaa Atatürk’ten beri oyun bozuyor; oyun kuruyor!

Nokta...

Sonsöz: “Türkiye, teröristten medet umacak kadar alçalmış bir devlet idaresine mahkûm değildir... Böyle bir şey olamaz!” / Müsavat Dervişoğlu - İYİ Parti Genel Başkanı...”