Ozan EKİZ / EGEDESONSÖZ – İzmir Ticaret Odası (İZTO) Ağustos Ayı Olağan Meclis Toplantısı, İZTO binasında gerçekleştirildi. Meclisi, İZTO Meclis Başkanı Selami Özpoyraz yönetti. Meclis toplantısında, geçtiğimiz ay yapılan faaliyetlere dair sinevizyon gösterimi yapıldı.
ÖZGENER, YANGIN ÖNLEMLERİNİ SIRALADI
İZTO Yönetim Kurulu Başkanı Mahmut Özgener, meclis kürsüsünde yaptığı konuşmada, geçtiğimiz günlerde İzmir'de meydana gelen yangınları anarak, 'Kavurucu sıcaklar yaşadığımız, geçmiş yıllara kıyasla çok daha zor bir yaz dönemini geride bırakmak üzereyiz. Son yıllarda farkındalığı artırmaya çalıştığımız, paydaş kurumların desteğiyle düzenlediğimiz toplantılarda çözüm yollarını aradığımız, iklim değişikliği ve küresel ısınmanın yansımalarını ne yazık ki daha fazla kuraklık ve artan orman yangınları olarak yaşamaktayız. Bu ay içerisinde Karşıyaka, Urla, Menderes, Bayındır, Tire ve komşu illerimiz Manisa, Aydın ve Muğla'da çıkan yangınlardan zarar gören tüm vatandaşlarımıza geçmiş olsun dileklerimizi iletmek istiyorum. Büyük bir kısmı insan hatası sonucu ortaya çıkan orman yangınlarında hiçbir vatandaşımızın hayatını kaybetmemesi bizleri teselli etse de; dünya genelinde en bereketli tarım ve orman ürünlerinin yetiştirildiği eşsiz coğrafyalardan biri olan Bölgemize ait bitki örtüsünün, ekosistemin, endemik bitkilerin yok olmasına, can dostlarımız hayvanların zarar görmesine kahroluyoruz. 2024 yılının başından beri ülke genelinde 2 bin 690 orman yangını yaşadık. Bu rakamın geçen sene aynı dönemde bin 549 olduğuna dikkatlerinizi çekmek isterim. Zarar gören orman alanının ise geçen sene 12 bin 360 hektar iken, bu sene 20 bin 41'e çıktığını görüyoruz. Geçtiğimiz Cuma günü AFAD tarafından Bayındır'ın Yeşilova, Bayraklı'nın Doğançay, Körfez ve Onur, Karşıyaka'nın Latife Hanım ve Sancaklı, Tire'nin ise Çayırlı Mahalleleri afet bölgesi ilan edildi. Ülkemiz genelinde yangınların öncelikli çıkış nedeninin ihmal olduğunu görüyoruz. 2023 yılında çıkan 2.579 yangının 1.133'ünün, İzmir'de çıkan 314 yangının 238'inin ise insan hatasından kaynaklandığı kayıtlara yansımış. Bu noktada hem caydırıcı cezaların hem de farkındalık ve eğitimin öneminden bahsetmemiz gerekiyor. Ülkemizde orman yangınına sebebiyet vermek, ormanda izin verilen yerlerin dışında ateş yakmak, ormanda yaktığı ateşi söndürmeden terk etmek, ormanlara sönmemiş sigara ve yangına yol açabilecek madde atmak gibi suçlara hapis cezası verildiğini görüyoruz ama artan rakamlara paralel olarak cezaların yeterince caydırıcı olmadığını düşünüyoruz. Bununla birlikte, kamuoyunun bilinçlendirilmesine yönelik tüm iletişim kanallarının aktif bir biçimde kullanılması 7'den 70'e, istisnasız her ilimiz özelinde çalışmalar gerçekleştirilmesi gerekiyor. Konuyla ilgili yerel yönetimler ve sivil toplum kuruluşlarının da söz konusu çalışmalarda aktif olarak rol almasının büyük önem taşıdığına inanıyoruz. Ayrıca yurt dışındaki başarı hikayelerini de incelememiz gerektiğini düşünüyoruz. Amerika Birleşik Devletleri'nde toplumun yangın tehlikesine uyum sağlaması için iyileştirme programı oluşturulmuş (Firewise USA). İnsanlara orman yangınıyla yaşamaya nasıl uyum sağlayacakları konusunda bilgi veren ve komşularını birlikte çalışmaya ve orman yangını riskini azaltmak için harekete geçmeye teşvik eden bir program. Program, evlerini orman yangını tehdidine karşı hazırlamaları için harekete geçmelerine ve sahiplenmelerine yardımcı olmak amacıyla ilgili toprak sahiplerine, ev sahiplerine ve topluluklara teknik yardım ve eğitim sağlıyor. Toplulukları orman yangınına hazır hale getirmek için bireyler arasındaki iş birliği ve koordinasyona önem veriliyor. Özellikle okul öncesi ve ilkokul sıralarından başlayarak eğitim müfredatında yangın, deprem, sel gibi doğal afetlere karşı alınacak tedbirlerin ve tatbikat gibi uygulama örneklerinin geliştirilmesi ve yaygınlaştırılması gerektiğini düşünüyor, gelecek yıldan itibaren orman yangınlarıyla ilgili bu hazin tablonun değişmesini diliyoruz. ' ifadelerini kullandı ve iklim değişikliği vurgusu yaptı.
EKONOMİ ÜNİVERSİTESİ'NDEN 'YANGIN KULESİ' PROJESİ
Özgener ayrıca İzmir Ekonomi Üniversitesi'nde geliştirilen Yangın Kulesi projesini anlatarak, 'Her fırsatta vurguladığım gibi, yaşadığımız sorunların çözümünü bilimde ve akılcı çözümlerde aramalıyız. Kısa vadeli, geçici önlemler yerine, uzun vadede olumlu etkilerini göreceğimiz somut adımlar atmalıyız. Bu noktada, hepimizin canını yakan orman yangınlarını önlemek için İzmir Ekonomi Üniversitemizin geliştirdiği bir projeye dikkat çekmek istiyorum. Kıymetli hocalarımız Prof. Dr. Celalettin Kozanoğlu ve Prof. Dr. Murat Aşkar, 3 yıl süren bir çalışma sonucunda orman yangınlarının en kısa sürede söndürülmesini sağlayacak 'yangın kulesi' projesi geliştirerek patentini aldılar. 50 metre yüksekliğe ulaşabilen, 250 tona erişen su kapasitesine sahip kule, sıcaklık ve akıllı alev-duman sensörleri sayesinde yangını anında algılayarak gece-gündüz farketmeksizin 200 metreye kadar su püskürtebilecek. Kıymetli Hocalarımıza ortaya koydukları çalışma için teşekkür ediyor, ülkemizi geleceğe taşıyacak bu ve benzeri akılcı çözümlerin çoğalmasını diliyorum' dedi.
'KÖRFEZ KİRLİLİĞİ İÇİN EYLEM PLANI OLUŞTURMALIYIZ'
İzmir Körfezi'nde kirliliğe bağlı olarak oksijen eksikliği çekerek yaşanan balık ölümlerine değinen Özgener, 'Doğaya insan eliyle verilen zarar ne yazık ki orman yangınlarından ibaret değil. Bunun bir diğer örneğini daha kentimizde yaşıyoruz. İzmir körfezinde kirliliğe bağlı olarak oksijenin tükenmesi sonucunda, Körfez'de kıyıya çupra ve levrek başta olmak üzere her boydan yüzlerce ölü balık vurdu. Ölü balıklar ile deniz yüzeyindeki kirlilik, kentimizin en büyük kabuslarından biri olan kötü kokuyu da beraberinde getirdi. Gerek Bakanlıklarımız gerek ise yerel yönetimler konu ile ilgili gerekli araştırmaları yapıyor. Burada bizlerin üzerine düşen görev; kentimizin tüm paydaşları ile bir araya gelip çözüm yollarını içeren bir Eylem Planı oluşturmak ve ivedilikle uygulamaya koymak. Bu nedenle kentimizde yaşanan gelişmeleri yakından takip ettiğimizi bir kez daha vurgulamak istiyorum' ifadelerini kullandı.
ENFLASYON MESAJI: SIKINTI YAŞAYAN KOBİLERDEN VERGİ ALINMASIN
Ülke ekonomisindeki yüksek enflasyona değinen Özgener, 'Son 2-3 yıldır yaptığım her konuşmada, ülkemiz ekonomisinin en büyük sorununun enflasyon olduğundan söz ediyorum. Bugün de size enflasyonun sebep olduğu bir kısa, bir de uzun vadeli problemden bahsederken, enflasyonun düşürülmesi için neden kritik bir döneme girdiğimizi paylaşacağım. Bu ay gündemi en çok meşgul eden konuların başında enflasyon muhasebesi geliyor. Mart ayı meclis konuşmamda, şirketlerin stok veya henüz gerçekleşmeyen karları için enflasyon düzeltmesinden kaynaklanan farklara istinaden peşin vergi ödememesi ve geçici vergi dönemlerinde enflasyon muhasebesinin uygulanmaması gerektiğini aktarmıştım. 30 Nisan 2024 tarihli Resmi Gazete kararı ile, 2024 yılı 1.geçici vergi döneminde enflasyon düzeltmesi yapılmadı. 2024 yılının 2. ve 3. geçici vergi dönemleri için enflasyon düzeltmesi uygulamasına devam edileceği belirtildi. Bugün ise bu uygulamanın reel sektörümüzü oldukça zor bir duruma düşürdüğünü görüyoruz. Enflasyon ve vergi artışları nedeniyle sıkıntılar yaşayan, öz sermayesi yetersiz olduğu için yüksek maliyetlerle borçlanmak durumunda kalan KOBİ'lerimizden sabit yatırımlar veya stoklar üzerinden vergi almanın doğru olmadığı düşüncesindeyiz. Bu konunun; ülkemiz ekonomisine istihdam, üretim, yatırım ve ihracat gibi alanlarda büyük destek veren KOBİ'lerin rekabet gücünü zedeleyeceğini, işletmeler açısından çalışan çıkarma, hatta iflasa varacak etkileri olabileceğini düşünüyor, kararın en kısa sürede gözden geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu nedenle bağımsız denetime tabi olmayan işletmeler için enflasyon düzeltmesinin yıllık yapılması ya da isteğe bağlı olması önem taşıyor. Her ne kadar kalıcı bir çözüm olmadığı düşünülse de; söz konusu döneme kadar faizlerde bir düşüş olması öngörüsü ile, küçük işletmelerin finansmana erişiminin kolaylaşacağı ve soruna geçici bir çözüm sağlayacağını düşünüyoruz. Bu şartlar altında; geçici vergi dönemlerinde enflasyon düzeltmesinin yapılmaması önerimizi de tekrarlamak istiyor, Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın konuya açıklık getirmesinin doğru olacağına inanıyoruz' dedi.
Faizler hakkında görüşlerine yer veren Özgener, 'Enflasyonla mücadelemiz devam ediyor ve sonbaharla birlikte bu mücadelede kritik bir sürece giriyoruz. Enflasyon yıllık olarak azalmaya başlayacak; ama şu aşamada Merkez Bankası'nın tahmin ettiği seviyelere düşüp düşmeyeceği konusunda fikir birliği oluşmadığını görüyoruz. Ekonomide yavaşlama sinyalleri artarken, Merkez Bankası'nın da faiz indirim sürecini başlatması için baskının artacağını değerlendiriyoruz. Daha önce ifade ettiğim gibi; enflasyon düşük seviyelere kalıcı olarak gerileyene kadar, mücadelenin hem para, hem de maliye politikası yolu ile devam etmesini ve enflasyonun hızlı bir şekilde aşağı çekilmesi gerektiğine inanıyoruz. Aksi takdirde daha önce de vurguladığım gibi, enflasyonist ortam işletmelerimizin yüklerinin daha da artmasına yol açacak. Merkez Bankası faiz düşüşü ile ilgili net bir yönlendirme yaparak, bu konudaki kafa karışıklığını da önlemeye çalışıyor. En son enflasyon raporunun basın açıklamasında Merkez Bankası Başkanı Fatih Karahan, faiz indirimi ile ilgili koşulları 2 göstergeye bağladı: Birincisi aylık enflasyonun ana eğiliminde düşüşün devam etmesi, ikincisi ise enflasyon beklentilerinde düşüşün belirginleşmesi. Aylık enflasyonun ana eğilimi olarak; daha önce sözel yönlendirme ile mevsimsellikten arındırılmış verinin %1,5'in altına düşmesini faiz indirimi için bir eşik olarak görüldüğü belirtilmişti. 3. Enflasyon Raporu sunumunda ise, bu verinin 4. çeyrekte %1,5'in altına düşmesinin beklendiği tekrarlandı. Sonuç olarak, Merkez Bankası orta noktası %38 olan %34-42 bant aralığı yılsonu enflasyon tahminini değiştirmedi; fakat verdiği mesajlardan iç talepte azalma, Türk Lirasında reel değerlenme ve enflasyon beklentilerinde iyileşmenin devam edeceği öngörülüyor. Merkez Bankası Ağustos ayında faizleri beşince kez sabit tuttu. Temmuz ayında aylık enflasyonun ana eğilimi bir miktar yükselmesine rağmen, enflasyonist etkinin azalmasıyla birlikte iç talebin de yavaşlayacağını öngördüğünü tekrarladı. Fakat bütün bu açıklamalardan aklımızda kalması gereken; enflasyon beklentileri ve fiyatlama davranışlarının Merkez Bankası öngörüleriyle uyumlu hale getirilmesinin kritik öneme sahip olduğu' dedi.
'SIKILAŞMA EĞİLİMİ ORTAYA ÇIKABİLİR'
Ekonomiyle ilgili görüşlerine devam eden Özgener, 'Bir diğeri ise, enflasyonda belirgin ve kalıcı bir bozulmanın gözlemlenmesi durumunda, sıkılaşma eğiliminin ortaya çıkacak olması. İşte tam bu noktada enflasyonla mücadelede önümüzdeki birkaç ay kritik olacak. Yurt içi talepteki yavaşlama daha da şiddetli hissedilirken, Merkez Bankası'nın gevşeme döngüsünü başlatması yönündeki baskıyı da artıracak. Enflasyonla mücadele programına ilişkin yurt içi talep baskıları artarken siyasetçilerin politika yapıcılara ve Merkez Bankası'na nasıl destek vereceği kritik ve belki de en önemli başarı faktörü olacak. Para politikasında ortaya konulan sıkı tedbirlerin, uygulamaların ve Merkez Bankası kararlılığının, bütçe politikaları tarafında da hayata geçirilmesinin bu mücadeleye önemli bir katkı sağlayacağı kanaatindeyiz. İlk adımları atılan vergi reform önlemleri, bütçe tarafında olumlu sonuçlar vermeye başladı. Şirketler vergi tarafında artan maliyetler ile karşı karşıya kalırken, bütçenin harcamalar tarafının zayıf halka olarak kalmaması ve enflasyonla mücadeleyi azaltmaması gerektiğini düşünüyorum. Vergide dijitalleşme, kayıt dışını vergilendirme gibi bir çok çalışma olduğunu görüyor ve bütçe tarafında bir toparlanma yaşandığını gözlemliyoruz. Bununla birlikte, harcamalar tarafındaki yavaşlamanın enflasyonu aşağı çekmek için yeterli olmadığı konusundaki uyarıları dikkatle takip ediyoruz' ifadelerini kullandı.
'EKONOMİDE KRİTİK BİR SÜRECE GİRİYORUZ'
Sonbaharla birlikte enflasyonda kritik bir sürece girildiğini belirten Özgener, 'Sonuç olarak, kritik bir sürece giriyoruz. Bu şartlar altında, mevcut ekonomik programa bağlı kalınması ve Eylül ayında açıklanacak Orta Vadeli Program hedeflerinin öneminin altını çizmek istiyorum. Enflasyonu hızla ve kalıcı olarak düşürmek için, bu programda ortaya konacak hedeflerin, beklentileri aşağı çekmede etkili olmasını ve Merkez Bankası'nın işini kolaylaştırmasını umuyoruz. Unutmayalım ki, kredibilitesi yüksek bir program, her ne kadar bugün farklı alanlarda uyum sağlamamız gereken adımlar gerektirse de, faizlerin gereğinden fazla yüksek kalmasını da engelleyecektir. Kararların gerektiği zamanda alınmaması ve aşırı gevşek politikaların sonucunu yüksek enflasyon olarak yaşıyoruz. Bu da büyüme ve enflasyonla ilgili bizi uzun vadeli bir diğer sıkıntı olan verimsizlik ve orta gelir tuzağına getiriyor. Bu tuzağı aşabilen Şili, Güney Kore, Polonya gibi ülkelerdeki ortak noktaların, yeniden yapılanmanın toplumsal olarak kabulü ve sosyal mobilitenin yüksek olması, eğitimin ekonomideki ihtiyaçları takip etmesi, kaynakların doğru alanlarda kullanımının sağlanması olduğu görülüyor. Orta gelir tuzağında takılı kalan Brezilya, Meksika, Hindistan, Güney Afrika ve Türkiye gibi ülkelerde gerçekleştirilen hataların da büyük ölçüde benzerlik gösterdiğini görüyoruz. İç piyasada rekabeti bozan regülasyonlar; iç piyasayı desteklemek için verimli-verimsiz şirket farkı gözetmeyen kredi genişleme politikaları ile verimsiz zombi firmaların, maliye politikalarını olumsuz etkileme pahasına yüzdürülmesi bunların başında geliyor. Ülkemiz özelinde gördüğümüz bir diğer problem ise, iç tüketimle beslenen büyüme ve gevşek politikalarla yükselen enflasyon. Hepsinin temelinde ise, eskisi kadar hızlı büyüyememe durumundan bir an önce kurtulmak için atılan yanlış politikalar yer alıyor. Yüksek faiz durumunun şirketler kesimini, özellikle KOBİ'leri, sıkıntıya soktuğunu çok net hissediyoruz. Yapılan çalışmalar da, kurdaki hareketin büyük ve orta ölçekli şirketleri daha olumsuz etkilerken, faizlerdeki artışın ise küçük ve mikro ölçekli şirketleri daha olumsuz etkilediğine işaret ediyor. Bu koşullar altında; kredi ve ihracat ilişkisine de vurgu yapmak istiyorum. Pandemi öncesi, kredi hacmindeki %10'luk artış, ihracatı %0,8-%0,9 seviyelerinde artırırken; pandemi sonrası oranın %0,4'e gerilediğini görüyoruz. Verimsiz ve ihracat artış potansiyeli sınırlı firmaların aldığı krediler ve zombi şirketlerin varlığının sorun yarattığı ortaya çıkıyor. Tüm şirketler için atılan ve verimli-verimsiz şirket gözetmeyen adımların orta gelir tuzağından çıkışta yeterli çözümler üretemediği görülüyor. Ekonomik büyümeden ziyade büyümenin kalitesinin artmasının önem taşıdığı gerçeği ile, katma değerimizi artıracak inovasyon öncelikli politikaların, sosyal hareketliliğin artmasına olanak sağlayacak eğitim sisteminin, kurumların bağımsızlığı ve kalitesinin ve ekonomik özgürlüğün reformlarla desteklenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Orta gelir tuzağından çıkılabilmesi için; sadece parasal ve maliye politikaları destekli hacimsel genişlemenin yeterli olmayacağı kanaatindeyiz. Herşeyde olduğu gibi, burada da strateji odaklı, verimliliği gözeten ve ölçümleyen politikalara ihtiyaç bulunuyor. Bu şartlar altında, kredi maliyetlerinin yüksek olduğu bu dönemde; üyelerimizin teşvik ve desteklerden ne ölçüde yararlanabildikleri, hangi desteklere ihtiyaç duydukları ve geliştirilmesi gereken destek ve teşvikleri ile ilgili olarak Komitelerimize görüşlerini sorduk. Komitelerimizden aldığımız geri bildirimler ışında; yüksek faiz oranları nedeniyle krediye erişimin zor olması göz önünde bulundurularak, ticaret ve üretim kesimine yönelik uygun faizli kredi imkanları sağlanması başta geliyor. KGF, İhracatı Geliştirme (İGE) gibi kuruluş ve destek programlarının çoğaltılması da yapılması gerekenler arasında yer alıyor. Özellikle işgücü yoğun çalışan sektörler ile ihracatçı firmalarımızın finansal açıdan desteklenmesinin mevcut ekonomik şartlarda daha da önem kazandığını görüyoruz. Artan işletme maliyetleri, kur oranları ve yüksek finansman maliyetlerini, üyelerimizin karşılaştığı majör sorunlar olarak değerlendiriyoruz. Bu çerçevede, teşvik ve desteklerden faydalanma koşulları ve prosedürlerinin kolaylaştırılmasını, işyeri olarak kullanılmak üzere alınan gayrimenkuller için düşük faizli ve esnek ödeme planlı kredi imkanlarının geliştirilmesini, makine yenileme amacıyla teşvik ve desteklerin verilmesini de gerekli gördüğümüzü ayrıca ifade etmek isterim' dedi.
'FUARIN 'TEKNOLOJİ' TEMASINI KIYMETLİ BULUYORUZ'
93. kez kapılarını açacak olan İzmir Enternasyonel Fuarı için mesajlarını veren Özgener, fuarın teması olan teknolojinin altını çizerek, 'Zafer Bayramını kutlayacağımız 30 Ağustos'ta, 'Fuar' kelimesini sözlüğümüze kazandıran, 'İzmir' denilince ilk çağrışım yapan konulardan biri olan, gurur kaynağımız, İzmir Enternasyonal Fuarı 93.kez kapılarını açarak 9 Eylül gecesine kadar misafirlerini ağırlayacak. Resmi açılış töreni 31 Ağustos olan fuarın bu yılki teması 'teknoloji'. Özellikle yapay zekayı ve gündelik hayatımızın her anına dokunan dijitalleşmeyi konuştuğumuz bu günlerde, fuarın temasının da bu çerçevede belirlenmesini kıymetli buluyoruz. Dünya genelinde düzenlenen fuarları incelediğinizde İzmir Enternasyonal Fuarı kadar köklü bir geçmişe sahip etkinliklerin sayısının az olduğunu görüyoruz. Fuarımızı çağın koşullarına uyarlayarak korumanın, geliştirmenin ve bizden sonraki nesle miras bırakmanın tüm İzmirlilerin görevi olduğunu düşünüyorum. Bu kapsamda tüm meclis üyelerimizi fuarımıza katılmaya davet ediyorum' diye konuştu.
'ÖĞRENCİLER ÜCRETSİZ EĞİTİM HAKKI KAZANMASINA RAĞMEN ÜCRET ÖDEYEREK İZMİR EKONOMİYİ TERCİH ETTİ'
Son olarak İzmir Ekonomi Üniversite'sine 2024-2025 yılı için yerleşen öğrencilere dair detaylı bilgi veren Özgener, '2024 yılı, üniversite giriş sınavlarında uygulanan barajların kalktığı yıldan bu yana, yerleşme oranlarının en düşük gerçekleştiği yıl oldu. Vakıf üniversitelerinde ortalama doluluk oranı %89.35'e geriledi. Üniversitemiz ise son 5 yıldaki seviyesini koruyarak %99.5 doluluk oranını elde etti. 2024 yılı da YKS sonuçlarına göre üniversitemizin önemli başarılara imza attığı bir yıl oldu. Sağlık temalı üniversiteler hariç tutulduğunda en çok tercih edilen vakıf üniversiteleri arasında üçüncü sırada yer aldı. Bizim için bir diğer başarı göstergesi de üniversitemize yerleşen öğrencilerin tercih hakkında ilk sırada yer alabilmek. Üniversitemize birinci tercihinde yerleşen öğrencilerin oranı 2018 yılında %14 iken, bu oran her geçen yıl artarak 2024 yılında %25'e yükseldi. Üniversiteli olma hayaliyle YKS sınavına giren öğrenciler, 21 binin üzerinde seçenek içinden tercih yapıyorlar. İndirimli kontenjanlarımıza yerleşerek İzmir Ekonomili olmayı seçen başarılı öğrencilerimizin puanlarını incelediğimizde, birçok bölüm için bu öğrencilerin isteseler bölgedeki devlet üniversitelerini birinci sırada kazanabileceklerini görüyoruz. Üniversitemizde ücret ödeyerek eğitim görmeyi tercih eden öğrencilerin puanlarının birçok vakıf üniversitesinin tam burslu puanlarından daha yüksek olduğunu da belirtmek isterim. Diğer bir deyişle; devlet veya vakıf üniversitelerinde ücretsiz eğitim alma hakkı kazanabilen bu öğrenciler, ücret ödeyerek üniversitemizde eğitim almayı tercih ettiler. YKS sınavında sözel alanda ilk 2,500'e, eşit ağırlık ve sayısal alanlarda ise ilk on bin sıralamaya giren başarılı öğrencilerin üniversitemizi tercih etmesinden mutluyuz. Bu öğrencilerin sayısı, göreve geldiğimiz 2018 yılına oranla %120 arttı. İzmir Ekonomiyi ülkemizin her yerinden öğrencilerin tercih ettiği bir üniversite yapma yolundaki hedefimiz doğrultusunda 65 farklı ilden gençlerimiz 2024 yılında da üniversitemizi tercih etti. Üniversitemiz bölümlerine yerleşen öğrencilerin başarı puanlarının ortalaması geçtiğimiz yıllara göre önemli bir artış gösterdi. Bu yıl tüm vakıf üniversiteleri arasında 33 lisans bölümümüzün 11'inde Türkiye birincisi, dördünde Türkiye ikincisi, üçünde Türkiye üçüncüsü olduğunu paylaşmak isterim. Bu başarıda büyük emeği olan Rektör Hocamız Prof. Dr. Yusuf Hakan Abacıoğlu başta olmak üzere tüm dekan, akademisyen ve çalışanlarımıza teşekkür ediyor, nice başarıları sizlerle paylaşmayı diliyorum' dedi.