Rahmetli Turgut Özal'ın seçim otobüsü Diyarbakır'ın Bağlar semtinde güçlükle ilerliyordu. Otobüsün çevresi yüzlerce çocuk tarafından kuşatılmış.

Yıl 1987

Aynı otobüste bende vardım.

Özal'ın yanında Abdülkadir Aksu ve Hasan Celal Güzel duruyordu. Aralarında geçen konuşmayı bugün gibi hatırlıyorum.

'Biz bu çocukları eğitemezsek, sahiplenemezsek, dağa bile gitmezler, şehirlerde isyan çıkarırlar.'

Aynı sözleri gazetem bir sonraki gün manşette taşıdı.

Rahmetli Cumhurbaşkanımız öngörüsünde haklı çıktı.

Biz o çocukları sahiplenemedik, eğitemedik, ekonomik ve sosyal sisteme entegre edemedik. PKK'nın tuzağına düştüler. Yaşadıkları mahallede hendekler kazdılar, şehitler verildi, büyük acılar, göçler yaşandı. Yaşanmaya devam ediyor.

Benzer bir sorunla şimdi Suriyeli çocuklar adına yüzleşiyoruz.

Resmi verilere göre ülkemizde 4 milyonun üzerinde Suriyeli bulunuyor. 'Misafir' statüsünde olan Suriyelilerin yarısından fazlasını da 18 yaş altı nüfus, yani çocuklar, gençler oluşturuyor.

Başta dil olmak üzere, ekonomik, sosyal nedenlerden dolayı 1,5 milyon Suriyeli çocuk ve genç eğitimden yoksun biçimde ülkemizde yaşıyor.

Ne Türkiyeli olabildiler, ne de Suriyeli kalabildiler.

Ciddi biçimde kimlik erozyonuna uğramış, farklı ideolojik akımların etkisinde sürüklenebilecek potansiyele sahip, büyük bir savaşın travmasını yaşamış, acılar içindeki bir kuşaktan söz ediyorum.

Sosyal bilimcilerimiz, üniversitelerimiz, popüler aktüel yazarlarımız, sosyal sorumluluk projelerine kendilerini adamış entelektüel kurumlarımızdan ise bu anlamda neredeyse hiç ses çıkmıyor. Endişelerini, öngörülerini ya da projelerini paylaşmıyorlar.

Oldukça ağır, cumhuriyet tarihinin en büyük sosyal sorunu eğer devlete ihale edilirse, her şey yine devletten beklenirse korkarım biz bu çocukları hantal bürokrasinin çarkları arasında sisteme kazandıramayacağız. Üretime, bilime, vatandaşlığa bir değer ve ülkemize kazanıma dönüştüremeyeceğiz.

Çoğu en yakınındakilerini yitirmiş, hiçbir tedavi olmadan aramıza katılmış yüzbinlerce genç, çocuk kontrolsüz biçimde ülke sokaklarında başta dilencilik, seyyar satıcılık olmak üzere onlarca yasal dayanağı olmayan işlere şimdiden yönelmiş durumda.

İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 2015 yılında hazırladığı bir rapor, bugün yaşananları ve gelecekte yaşanacakları bütün çıplaklığıyla ortaya koyuyor.

Türkiye'nin sokaklarına salınmış 1,5 milyona aşkın sosyal sorunlu bombanın nerede nasıl patlayacağını, bünyemizde nasıl hasarlar oluşturacağını kimse konuşmuyor, tartışmıyor.

Çok ama çok hızlı biçimde Suriyeli çocuklara dair Ulusal Entegrasyon Projesi hazırlanmalı ve gerekirse sadece bunun için Üniversitelerden, kamudan (milli eğitimden) özel sektörden oluşan tam yetkilendirilmiş, geniş bütçeli bir birim hemen kurulmalıdır.

Burada amaç bir asimile etme politikası kesinlikle olmamalıdır. Dilleriyle, kültürleriyle, değerleriyle, renkleriyle, gelenekleriyle, inançlarıyla, müzikleriyle, sanatlarıyla ülkemiz insanlarıyla Suriyeli kardeşlerimiz arasında sağlıklı, güvene dayalı bir köprü kurmalıyız.

Birinci sınıf misafirimiz, yada vatandaşlarımız olduklarını göstermeliyiz. Bu anlamda batıdan küresel bir çaba beklemek kesinlikle mümkün değil, onlar işin algı tarafını iyi yaparlar ve ne kadar çocukları sevdiklerini çok iyi gösterirler lakin çocukların karınlarını doyurmaz, eğitimlerini asla üstlenmezler.

Bugün İzmir sokaklarında çokça gördüğümüz, su, mendil satan, dilencilik yapan o Suriyeli mülteci çocukları; gelecekte en iyi okullarda okuyan, en iyi hayatı yaşayan çocuklarımız için ciddi bir tehdit olarak görmek, kabul etmek ve ona göre sahiplenmek tedbir almak zorundayız.

Planınız bir yıl içinse pirinç ekin, on yıl içinse ağaç dikin, yüz yıl için ise insanları eğitin
(Huang Che)

Not: Fotoğrafları İzmir'in Torbalı ilçesinde çektik