Mehmet Haberal:
Profesör Doktor. Mesleğindeki ustalığı sebebiyle Türkiye’’nin yüzünü ağartan bir bilim adamı. Tüm hayatını insanlığa, bilime, Türkiye’’ye adamış, üreten, eserler yaratan, yapan ve yaşatan bir insan, adam gibi bir adam. On binlerce gence, Atatürk’’ün bilime dayalı aydınlık yolunu, onurlu ve çalışkan birer Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olmayı öğretmiş, gençlere yaşamayı, hayatı ve ülkesini sevmeyi öğütlemiş bir tecrübe adamı’…
Önce tutukladılar, suçunu söylemediler, bir yıl mahkeme ona hiçbir şey sormadı. Hasta olduğu için kaldığı hastane odasında 357 gün kendisine suçunun ne olduğunun söylenmesini bekledi.
’“Suçum ne?’” dedi feryat etti duymadılar. ’“Suçum Ne’” diye kitap yazdı, görmediler.
En son hastane odasını polis bastı. Hastane kayıtlarını, görüntü kayıtlarını, ziyaretçi defterini ve tedavisiyle ilgili rapor ve dokümanları toparladılar. Bu güzel adama hastane odasını bile zehir ettiler, hem onun hem de vicdan sahibi herkesin içini kanattılar’…
Abdullah Öcalan:
Kürtçe konuşmayı bilmeyen, Kürtçü-Bölücü PKK terör örgütünün başı. Bu cennet vatanın her türlü olanaklarından yararlanmış, üniversitesinde okumuş, ama ekmek yediği kaba pislemeyi marifet sayan bir hain. Türkiye’’yi bölmek için kendisine kurdurulan PKK terör örgütü ile binlerce vatan evladının şehit olmasına sebep olmuş, ellerinde bu ülkenin 40 bin vatandaşının kanı olan terörist başı.
Bölgedeki Kürt kökenli vatandaşlarımızı çoluk-çocuk, yaşlı-genç demeden öldürülmesi emrini veren kişi. On binlerce genci, yaşamlarının baharında kandırıp dağa çıkaran ve ölümlerine sebep olan katil. Dağıtımını ve ticaretini yaptığı Esrar-Eroin-Kokain gibi uyuşturucularla gençleri ölüme götüren cani.
Türk Yargısı tarafından yargılanmış, ’“Ağırlaştırılmış Ömür Boyu Hapse’” mahkum edilmiş bir suçlu’…
Önce İmralı adasına götürdüler. Yerim dar dedi, genişlettiler. Duvar kağıtlarım Avrupa malı olsun dedi, hemen yerine getirdiler. Yemekleri beğenmedi, özel aşçı tuttular. Yalnız sıkıldım dedi, yanına seçtiği arkadaşlarını getirttiler. Hükümlü olmasına ve yasalara göre yasak olmasına rağmen, her hafta avukatlarım gelsin dedi, pek tabii dediler. Avukatlarım ve ziyaretçilerim gelirken çok sallanıyorlar, yeni bir gemi verin dedi, özel bir yat tutup hizmetine verdiler. Hapisten örgütünü yönetmeye devam etti, ses çıkarmadılar. En sonunda Türkiye’’yi bölecek bir protokole beraberce imza attılar. Seçimlerden sonra tahliye etmeyi düşünüyorlar’…
Bu yazdıklarımı Türkiye’’de yaşayan, okuyan ve vicdan sahibi herkes bilir. Bilir bilmesine de, kimse sesini çıkarmaz. Örneğin Türk Tabipler Birliği denen STK, her olayda sesini çıkarır, iş bırakma eylemi yapar ama, bir meslektaşlarının göz göre göre ezilmesine ses çıkarmazlar.
Ben sizlere Haberal Hoca’’ya karşı olan düşmanlığın gerçek sebebini açıklayacağım;
Haberal Hoca, kendisine bu eziyeti reva gören siyasi iradenin üst düzey temsilcilerinin çoğunu veya çok yakınlarını ameliyat etti, organ nakli yaptı, onları hayata döndürdü. Fakat bu ameliyatlar esnasında bunların içlerini gördü. İçlerinin kapkara olduğunun başkaları tarafından görünmesi, badem bıyıklı, saat kapağı suratlı cemaat artlıklarını çok rahatsız etti. Haberal Hoca’’ya kinlerinin esas sebebi budur. Yoksa onlar da ’“bisturi’” ile darbe yapılamayacağını çok iyi biliyorlar.
Ah be Haberal Hoca, keşke bunların içini açtığında, yüreklerine biraz vicdan koysaydın!...
Sağlık ve başarı dileklerimle 03 Aralık 2010