Yeşim YAVUZER/EGEDESONSÖZ - Mülteci meselesini güçlü olarak destekleyen ve Senih Özay, Mehmet Refik Soyer, Feyzi Hepşenkal ile Murat Fatih Ülkü tarafından kurulma aşamasında olan Ana Yaşam Vakfı (AYVA) ana yaşamın desteklenebilmesi amacıyla yola çıktı.
Vakıf, mülteci sorununu ile ilgili siyasi yöneticilerin bulduğu yetersiz çözümü irdeleyip, içtihadi kararlar yaratması düşüncesi ve talebiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı Başkanlığı’na yaptığı başvuruyu yapılan basın açıklamasıyla duyurdu.
AB’nin ve Türkiye’nin mülteci meselesiyle ilgili politikalarını eleştiren vakıf, mülteci meselesini insan hakları meselesi olarak gören, sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, gazeteleri, hukukçuları, herkesi dayanışmaya çağırdı.
AB KONSEYİ VE AB KOMİSYONUNA SESLENDİLER
AYVA, adına basın açıklamasını okuyan Feyzi Hepşenkal, AB Konseyi ve AB Komisyonuna şu şekilde seslendi: “Mülteci meselesi her şeyden önce insan hakları meselesidir. Suriyeli Mülteciler sorununu, mültecileri Türkiye’de bloke ederek çözemezsiniz, mültecilerin yarattığı sosyal ve güvenlik ile ilgili sorunları Türkiye’nin üstüne yıkma düşünceniz, meseleyi anlamadığınızı, büyük bir yanılgı içinde olduğunuzu gösteriyor. Mülteci akınını böyle durduramazsınız. Suriyeli mülteci sorununu Türk yurttaşlarının vize serbestisi ve Türkiye Cumhuriyeti’nin AB üyelik süreci ile bağlantılı hale getirmeniz ahlaki açıdan sorunludur. İnsan yaşamı üzerinden oluşturmak istediğiniz bu çerçevenin AB değerlerinin uzun yıllar içinde yarattığı pozitif algıya zarar verdiğini görmelisiniz.”
GÖZ GÖRE GÖRE İNSANLIK BOĞULUYOR
Göz göre göre her gün insanlığın boğulduğunu söyleyen Hepşenkal AB’nin süren düzensiz göçün AB sınırlarında durdurulması ve Türkiye’de bloke edilmesi anlayışının benimsendiğini ifade ederek, “Tamamen geçici ve kolaycı çözüm içeren bu anlayışın, yaşanan ve yaşanacak sakıncaları gideremeyeceği çok daha açık bir biçimde ortada. Uyarıyoruz! Sergilenen yaklaşım, mültecilerin hukuki statüsüne ilişkin Cenevre Sözleşmesi’ne, 1967 protokolüne, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Yüksek Komiserliği’nin uluslararası hukukun emredici bir kuralı olarak kabul ettiği ‘geri göndermeme’ ilkesine, BM Genel Kurulu’nun kabul ettiği İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 14. Maddesinin 1.fıkrasına ve İnsan Haklarının ve Temel Özgürlüklerinin Korunmasına İlişkin Avrupa Sözleşmesi’nin 2.maddesine aykırıdır” dedi.
HERKESİ DAYANIŞMAYA ÇAĞIRDILAR
Mevcut hukukun geliştirilmeden, insanileştirilmeden, demokratikleştirilmeden idari ve siyasi olarak alınmak istenen önlemlerin sıkıntılar yaratacağının altını çizen Hepşenkal, “Siyasi yöneticilerin bulduğu yetersiz çözümü irdeleyip, içtihadı kararlar yaratması düşüncesi ve talebiyle Avrupa Birliği Adalet Divanı Başkanlığı’na başvuruyoruz. Başlattığımız süreçte mülteci meselesini insan hakları meselesi olarak gören, sivil toplum örgütlerini, üniversiteleri, gazeteleri, hukukçuları, herkesi dayanışmaya çağırıyoruz” diye seslendi.
UMUTLUYUZ
Dünyanın en önemli sorunun mülteci sorunu olduğunu ifade eden Senih Özay, “Kendi ülkemizde 2.5 milyon Suriyeli’nin neler çektiğini biliyoruz. Bu konuda ne olduysa hükümetin bu Suriyelileri biraz rahatlatıp yurtdışına çıkışına izin vermesiyle Avrupa şoka girdi. Avrupa harekete geçti ve 28 ülke 3 milyar euro verelim bir de vize kolaylığı sağlayalım bunlar sende kalsın diye anlaştılar. Bu bir tasarruftu. Biz Türkiye’deki iç hukuku biliyoruz ama bunun uluslararası yeri olsun dedik. Biz yapabiliriz, yapacağız. Avrupa Birliği Adalet Divanı Başkanlığı ‘ne Türkçe ve İngilizce bir dava dilekçesi hazırladık. Dilekçemiz yolda gidiyor. Biz bu mahkemeden bir hukuk, bir adalet ve yargının işe bulaşması yoluyla uluslararası anlamda yüksek seviyede bir burun sokma bekliyoruz. Umutluyuz” diye konuştu.
KAPİTALİST SİSTEMİN ÜRÜNÜ DEĞİL, İNSAN HAKLARI MESELESİ!
AB ile Türkiye’nin eş zamanlı yayınladığı bildiriyi eleştiren Murat Fatih Ülkü birtakım süslü lafların arkasına sığınmış laflar olduğunu belirterek, “Mülteci meselesinin kapitalist sistemin bir ürünü olmadığı, insan hakları meselesi olduğu kanısındayız. Avrupa, AB değerleri konusunda bir sınavla karşı kaşyadır. Milyonlarca Suriyeli Türkiye’ye Yunanistan’a gelmişken AB değerlerini uygulamak gerekir. Adeta bir mal gibi değiş tokuş uygulamaları yapmak yeterli değildir. Bu yetersiz yaklaşımın hukuka , uluslararası mevzuata ve AB değerlerine karşı olduğunu düşünüp başvuru yapıyoruz. Mülteci meselesini böyle çözemezsiniz. Bu meseleyi içselleştirmeniz gerekiyor” diye konuştu.
AB’NİN STERİL ORTAMI KORUNSUN İSTİYORSUNUZ
Suriye’den gelen göçün daha önce hem AB’nin hem de dünyanın pek karşılaşmadığı kitlesel bir akım olduğunu söyleyen Ülkü şu şekilde konuştu: “Buna formül bulunması gerekiyor. AB, Türkiye bu 3 milyonu iyi tutsun, tam üyelik kısmı da buzdolabındaydı çıkaralım dedi. Bu 3 milyon insanı Türkiye içinde tutarak sorunu çözemezsiniz. Bunun birçok çözümü var. 28 ülkede eşit bölüştürebilirsiniz. Ama AB’nin o steril ortamı korunsun istiyorsunuz. AB bu düşünceyle bunu çözemez. Suriye’den gelen insanlar yine AB’ye gitmek isteyecek. AB bunların yetersizliğini tespit etsin ve çözümleri ortaya koysun istiyoruz.”
TÜRKİYE GÜVENLİKLİ 3. ÜLKE MİDİR?
Son olarak uluslararası hukukta, mültecileri koruyan, geri iade etmeyip kollaması gereken ülkelerin koşullarına dikkat çeken Senih Özay, “Uluslararası hukukta mültecileri koruyan, geri iade etmeyip kollaması gereken ülkenin koşulu, güvenlikli 3. ülke olma şartıdır. Türkiye’nin bu güvenlikli 3.ülke olma şartına ne kadar uyduğunu düşünmek lazım. Türkiye güvenlikli 3. Ülke midir? Değil midir?” dedi.