Kate Moss'a kazık atanları bilmem, ama diğer turizm yatırımcısını, esnafının bu yaz işi zor gibi görünüyor. Evet, ben bundan sonra turizmci taifesini ikiye ayıracağım: Kate Moss'a kazık atanlar ve diğerleri… İşimiz hizmet-gücümüz hizmet, ama bu arada helalinden eve ekmek de götürelim diyenler var hala çok şükür… Öte yandan bu millet hava atmayı sever, kazık yemeye de alışık, vur abalıya diyenler… Aslında bizim gibiler için anlamak zor! Oysa İngiliz modele gelen hesap için, 'Ne var bunda ya? 4 lahmacun, 2 salata ve 1 şarap için 2.300 Euro hesap gelmesi, Bodrum gibi yerde gayet uygun' diyen ve bu tip yerlerde kendisini iyi(!) hisseden o kadar çok iğdiş edilmiş sığır var ki bu memlekette… Ben şuna şaşıyorum, zarif hanımefendi ülkesine döndüğünde, 'Gelen fahiş hesaba sakın ola itiraz etmeyin! Türkiye'de askeri vesayet hala sürüyor, jandarma yakanıza yapışır.' demedi iyi ki... O muhtemelen çok şaşkındır, ama biz de turist kazıklamak konusunda çok istikrarlıyız. Mantık hep aynı, günü kurtaralım derdindeyiz.

Bu neviden insanlarımız, Bodrum ve Alaçatı'da mebzul miktarda var. İnsan, çok yüksek hesap ödedim, aman da ne güzel kazıklandım, diye mutlu olur mu yahu? Sonra biz İzmirliler itiraz edince, 'köylü' oluyoruz. Öte yandan Göltürkbükü, bana göre Bodrum'da gidilecek en son yerdir. Oraya gelinceye kadar Bodrum Yarımadası'nda öyle şahane koylar ve denizler var ki, insanın aklı şaşar. Henüz yaz tam anlamıyla kendini hissettirmeden, Alaçatı'dan da sıkıntılı haberler gelmeye başladı. Alaçatı'da Kemalpaşa Caddesi'nin 2015 yazındaki (bence pek de matah olmayan) halini kısa vadede yazacağım; şimdilik sadece, iyi ki Hacımemiş'e doğru genişlemiş Alaçatı, diyorum.
Gelelim gerçek turizmcinin sıkıntılarına…

Sözünü edeceğim ilk sıkıntı komşudan geliyor. Bizim millet birbirine, uzun zamandan beri tavsiye edip duruyordu: Çeşme-Alaçatı'da kazıklanma korkunuz varsa Sakız'a; Kuşadası'nın meşhur esnafından sıtkınız sıyrıldıysa Samos'a; Bodrum ateş pahası diyorsanız Kos'a, Kalimnos'a gidin deyip duruyordu. Bir de, malum şimdi Ramazan ayındayız ya, AKP ile ilişkilerinin bozulmaması için, 'Mübarek günlerde Bodrum'da görünmemek lazım.' diyen iş dünyamızın nadide(!) temsilcileri de çoktan Kos ve havalisine kapağı atmış durumda. Yeni navigasyon cihazlarıyla kimin teknesi hangi adada bağlı görmek mümkün zaten… Adalara gidecek olan da zaten Euro hesabını yapmış oluyor.

Ancak pek yakında Drahmi'ye, bağlı olarak da TL'ye geçecekler. Midilli geçen yaz TL'ye geçmişti, her yerde yazıyordu, 'Hesabı TL ile ödeyebilirsiniz' diye… Adanın esnafı bizimkilerden aldığı TL ile Ayvalık'a geliyor, alış verişini yapıyordu…

Euro Bölgesi maliye bakanları Lüksemburg'da Yunanistan'ın durumunu görüşmek üzere bu hafta toplanıyor. Ülke ay sonuna kadar Avrupa ve IMF'den acilen ihtiyaç duyduğu kaynağı alamaz ve iflasa sürüklenirse, içerde ödemelerini yapabilmek için Euro'dan çıkmak zorunda kalacak. Şu da bir gerçek, Yunanistan ve Türkiye, her zaman deniz-kum-güneş turizminde birbirine rakip iki ülke…

2014 yılında Türkiye'yi 41 milyon turist ziyaret etmiş ve toplam turizm gelirimiz 29 milyar Euro olmuş. Yunanistan ise geçen yıl 21 milyon turist çekmiş, geliri 13,2 milyar Euro… Turist başına harcamada da Türkiye geçen yıl bir adım önde. Türkiye'ye gelen turistlerin kişi başına düşen harcaması 707 Euro; Yunanistan'a gelen turistlerde kişi başına düşen harcama ise 633 Euro olarak gerçekleşmiş. Ancak yaşanan krizin de etkisiyle 2014 yılında Euro'da yaşanan değer kaybı, Yunanistan'ın turizmdeki rekabet gücünü artırmış ve ülkeye gelen turist sayısı yüzde 23 artmıştı. Bu arada bizim nüfusumuzun 78 milyon, onların da 10.5 milyon olduğunu unutmayın! Yani 1 milyonu Türk olmak, üzere nüfusunun iki katı turist ağırlamış komşumuz.
Türkiye'deki artış oranı ise 2014 yılında sadece yüzde 6'da kaldı. Alman ekonomistler, Yunanistan'ın Euro'dan çıkması durumunda, turizmde fiyatlar açısından avantajlı duruma geçileceğini öngörüyor. Bu durum yerli turisti sevindirir belki, ama gerçekten turizm yapmaya çalışan yatırımcıyı ve esnafı da üzer. Çünkü Türkler daha ucuza tatil yapma olanağını bulduğu için adaları tercih ederken; Türkiye'yi tercih eden Doğu Avrupalılar da Yunanistan'a gider…

Bizim turizm dengelerimiz açısından bir başka can sıkıcı gelişme de İngiltere kaynaklı… Türk medyasının göremediği, ancak AKP'nin tek başına iktidarı kaybetmesiyle birlikte daha dikkatli davrandığı IŞİD konusu da, ülke turizmi açısında ciddi bir sorun bizim için… İngiliz Daily Express gazetesi, IŞİD taraftarı teröristlerin, Türkiye'deki İngiliz turistleri hedef alan bombalı saldırılar düzenleyeceğini ve bazılarını da rehin alacağını ilan edince, İngiltere Dışişleri Bakanlığı, ciddi ciddi Türkiye'ye gitmeyin uyarısı yaptı geçen hafta.

Tüketici alışkanlıkları değişirken…

Dikkat ederseniz, tüketici alışkanlıkları da giderek değişiyor. Artık dünyada grup halinde yapılan tur gezilerinde büyük bir gerileme var. İnsanlar artık turlamayı, panoramik şehir turlarını değil; sindirerek gezmeyi, seyahate bir de hikaye katmayı istiyorlar. Bireysel tatil alışkanlıkları, pazarda büyük bir hızla artıyor.

Gezginlerin teknolojiden yararlanma oranları yükseldikçe, toptancılık yöntemiyle pazarı denetlemek de giderek tarih olacak gibi… Hava taşımacılığı da büyük ölçüde şekil değiştiriyor; açıkçası hepimiz takip ediyoruz, kim daha düşük fiyat veriyor diye…
Özetle bu yıl, turizm sezonunda kazancımız (İstanbul'u ayrı tutarsak), geçmiş yıla (hatta yıllara) oranla beklentilerimizin oldukça gerisinde kalacak.

Peki ya çözüm?..

Eski turizm bakanlarından Bahattin Yücel'in çözüm önerisi uzun vadeli ve akılcı: 'Bu durumda ilk yapılması gereken, işletme ve bölgesel düzeyde, uluslararası standartlarda markalaşma çalışmalarına hiç gecikmeden başlamak gerekiyor. Şimdi talep düşmüşken, yeni harcama kalemlerine yönelmenin ne alemi var sorusu akıllar gelebilir. Ancak… Önümüzdeki dönemde talebin belirlenmesinde, ülke ve bölgelerin genel tanınmışlık ölçüleri kadar, işletmelerin marka değerleri de (özellikle) pazarlamada önem kazanacaktır. Hizmet ve ürün standartlarının uluslararası normlara uygunluklarının denetlenmesi, eksikliklerin giderilmesi ve hepsinden önemlisi; eğitime zaman ayrılması, markalaşma yolunda bizim çok geç kaldığımız ama atılması zorunlu adımlardır. Kıyı bölgelerinde (doluluk nedeniyle) sezonluk değerlendirilen; küçümsenemeyecek sayıda nitelikli çalışanın, işletmeler üzerindeki ağır vergi ve prim yükleri yüzünden; bırakın eğitimi, iş bulacakları dahi belirsizken, bu da nereden çıktı, diyenler olacağına kuşku yok.'
Umarım yolun başında akıllar da başa devşirilir de, sezon sonuna kadar bizler turizmdeki sorunlar üzerine kalem oynatmayız.

Yapabilene iyi tatiller efendim.