Bir insan ya demokrattır, ya da değildir.
Aynen hamilelik gibi, ya hamilesinizdir ya da değilsinizdir. Demokrasinin uluslararası standardı vardır, bu standartları kendi dünya görüşünüze göre eğip bükemezsiniz, yapmaya kalkarsanız komik duruma düşersiniz, alay konusu olursunuz. Yani hem tarikatçı, hem cemaatçi, hem seküler düzene karşı olacaksınız, hem de demokrat olacaksınız. Geçiniz, siz olsanız olsanız ancak Ahmedinecad demokratı olursunuz.
Başbakan Tayyip Recep Erdoğan, Sümela’’da düzenlenen ayinden fevkalade memnun. ’“İnancı tam olan insan, başka insanların inancından korkmaz, bakın Osmanlıya, onlar hiç korkmamışlar’” diyor.

Öte yandan, gayrimüslim azınlık da başbakandan pek memnun. ’“Biz böyle Başbakan görmedik’” diyerek, yere göğe koyamıyorlar.

Fener Patriği, ayin sırasında, ’“bizim hiçbir art niyetimiz yok, sadece dua etmek için buradayız’” diyor. Diyor da, Yunanistan’’dan gelen gençlerin tişörtlerinde ’“Pontus’” yazısı ve tüm Karadeniz Bölgesini kapsayan ’“Pontus Krallığı’” yazısı var, onu görmezden geliyor!

Canım ne var bunda, sen de havadan nem kapıyorsun diye düşünebilirsiniz. Buna göz yumarsanız ileride neler olabileceğini yakın tarihimizde yaşadık. Çetin Alttan’’ın oğulları, Cengiz Çandar ve Cemaatin yazarları avuçlarını patlatırcasına bu olayı alkışlıyorlar. Şöyle bir deneme yapsak; Bu liboşlara, üzerinde ’“Trakya-Balkan Türkleri Krallığı’” yazan tişörtler giydirip Yunanistan’’a göndersek, başlarına neler geleceğini tahmin bile edemezsiniz’…

Başbakan Tayyip Recep Erdoğan’’ın tarih bilmezliği beni deli edecek, bilmezlik diyorum zira bilmezlikten kaynaklanan cehalet değilse çok daha vahim bir durum var demektir’…
Başbakan Tayyip Recep Erdoğan Bey’’e bir şeyler anlatmak istiyorum; ’“Tanzimat Fermanı’” nedir, hangi koşullarda ilan edilmiştir?Bir zahmet okusun, öğrensin. Bu fermandan sonra, Batı ve Rusya, ’“Gayrimüslimlerin koruyucusu oldukları gerekçesiyle’” Osmanlıya baskı uygulamışlardır. 1856 Islahat Fermanı ile de Osmanlı tebaası olan gayrimüslimlere, Müslümanlara tanınmayan pek çok hak tanınmış, adeta İmparatorluk içinde ayrıcalıklı bir konuma gelmişlerdir. Bu ayrıcalıklar, Lozan Antlaşmasına kadar sürmüş, Lozan da ’“Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan herkes eşittir’” ilkesi ile sona ermiştir.

Şimdi adım adım Başbakanın önderliğinde bir yerlere gidiyoruz. Osmanlı göklere çıkarılıyor, Osmanlı’’nın imzaladığı, Türk Milletinin hiçbir zaman kabul etmediği (o tarihte İngilizler Meclis-i Mebusan’’ı dağıttığı için Sevr Mecliste kabul edilmemiş, hiçbir zaman hukukilik kazanmamıştır) bu belge, yandaş medyada bir barış projesi olarak sunuluyor. Çan sesini, ezan sesine tercih eden ve mübarek ramazan ayını CIA’’nın çiftliğinde imanı tam Hıristiyan kardeşleri ile beraber geçiren ağlayan hoca’’nın yayın organları ise, özellikle üniversiteli gençlere, Osmanlı ile ilgili bilgilerin yanlış olduğunu anlatarak beyin yıkıyorlar. Özellikle Osmanlı’’nın 19. Yüzyılını tamamen çarpıtıyorlar.
Osmanlı 19. yüzyıl boyunca, batı emperyalizminin ’“şamar oğlanı’” olmuş, gidişatı doğru yorumlayıp doğru tedbirleri alamamıştır. Tüm imparatorluklar gibi, doğal olarak etnik ayrılıklar, dini farklılıklara hoşgörü göstermiş ama bu hoşgörü hep suiistimal edilmiş, her yıl imparatorluktan bir parça kopmuş. Demek ki hoşgörü, tek başına işe yarayan bir argüman değilmiş’…
Şimdi Sümela’’da ayin yapıldı, Eylül ayında Van Akdamar Kilisesinde aynı şey, sıra Ayasofya’’ya gelecek. Olsun ne olur, diyebilirsiniz; bakın Amerika’’da her dine özgürlük var, Amerika parçalanıyor mu diyebilirsiniz ama bu sadece Amerika’’ya özgü bir durumdur. Kimse Amerika’’da, ’“bu topraklarda 1000 yıl önce benim devletim vardı’” iddiasında bulunamaz, ama Amerika dışında her ülke bu konuda son derece hassastır.
Unutmayın, 1948 yılında, Filistin toprakları üzerinde İsrail Devleti kurulurken, gerekçeleri, 2500 yıl önce o bölgede bir Yahudi Devleti olduğu idi.
Tarih bilgisi yoksunu Başbakan bunları değerlendiremiyor. ABD ve AB ne verirse aynen uyguluyor. Bunları da Türk Milletine, demokrasi gereği diye yutturmaya çalışıyor. Başbakan tarih bilgisinden yoksun ama, kurnaz esnaf ayaklarında emsalsiz. Türkiye’’de yaptığı her antidemokratik düzenlemeyi de ABD ve AB’’ye demokratikleşme diye satmayı beceriyor.
Devlet Güvenlik Mahkemelerini kaldırıyoruz, demokratikleşiyoruz dedi, yerine koyduğu özel yetkili mahkemelerin, DGM’’lerden bile geniş yetkilerle donatıldığını yaşayarak görüyoruz. Şimdi de anayasa değişikliklerini aynı yöntemle pazarlıyor, AB ve ABD yutuyor. Esasında neyin ne olduğunu onlar da görüyor ama, işlerine geldiği için deliğe süpürmek yerine kullanmaya devam ediyorlar!..
Başbakan son derece demokrat, gayrimüslimlere son derece hoşgörülü, Kürtçüleri nereye oturtacağını bilemiyor. Ee onlar da bu iyi niyete ellerinden geldiğince karşılık veriyorlar. Boykottan vazgeçip, ’“evet’’e’” döndüler, referanduma kadar şehit cenazesi olmasın diye ateşkes de yaptılar. Daha ne yapsınlar, bundan iyisi Şam’’da kayısı’…
Peki bu ’“demokrasi mücahidi’” ve ’“açılım organizatörü’”, meydanlara çıkınca niçin katmerli bir faşist söylemine bürünüyor? Her kürsüye çıkışında lafa, ’“kimler hayır’” diyor, CHP+MHP+BDP diye doğru olmayan bir beyanla başlıyor. Daha sonra ise CHP Genel Başkanının etnik kökeni, dini inancı hedef tahtası oluyor. ’“Babası ona, eline diline, beline sahip ol’” derdi diye, güya adamın alevi kökenli olduğunu vurguluyor. Ertesi gün, Dersim’’i CHP’’nin bombalamasından başlayıp, soy-sop meselesinden çıkıyor.
Bütün bunlar, tek kelime ile Türk Siyasi hayatında şimdiye kadar görülmemiş faşizan söylemlerdir. Lütfen bir düşünün, 1945’’ten bu yana çeşitli politikacılar meydanlarda boy gösterdi. Şimdiye kadar böylesi antidemokrat ve faşizan nitelemeler duydunuz mu?Siyasi tarihimizde bir tane örneği yoktur.
Bir insan ya demokrattır ya da değildir. Gayrimüslime, Kürtçüye, bölücüye, tarikat ve cemaatlere demokrat, diğerlerine gelince antidemokrat olunmaz.
Başbakan, her konuda olduğu gibi demokratlık konusunda da takıyye yapıyor ve, o meydanlarda konuşurken, ben utanıyorum’…