Başbakan Erdoğan, AKP Genel Merkezi toplantı salonunda ilk meclis Grup Toplantısında konuşuyor;
'Yemin töreni sırasında, Meclis Geçici Başkanı, Kılıçdaroğlu'nun ismi okununca, yok diyor. Yahu adam karşında oturuyor ve sen yok diyorsun. Hani siz dürüsttünüz? Dürüstlük bu mu?' diye soruyordu..
Aynı anda aklımıza; AKP Milletvekilleri Umre'de iken, kendileri adına sahtecilik yapıp oy kullanan AKP Grup yöneticileri geldi. Bu rezalet yaşandığı zaman Başbakan Erdoğan'dan tek ses çıkmamıştı!..
Şimdi soralım;
Türkiye Büyük Millet Meclisine saygısından dolayı Genel Kurula geldiği halde, en doğal demokratik tepkisini göstermek için oy kullanmamak mı sahtekarlıktır, yoksa Umre'de bulunan Milletvekillerinin imzalarını taklit ederek onlar adına oy kullanmak mı sahtekarlıktır.!...
Başbakan Erdoğan seçim süreci boyunca devamlı olarak, Silivri de tutuklu bulunan Türk Generallerini, PKK' nın Kuzey Irak'taki merkezinin bulunduğu Kandil Dağı ile ilişki kurmakla suçlamıştı.
4 gün evvel, PKK'nın ikinci adamı Murat Karayılan yaptığı açıklamasında; 'Devlet Kandil'le temas aradı ve kurdu. Ufak ufak başlamıştı teması… Ama biz olmaz, doğru olmaz dedik. Kapadık, kestik bu yolu. Bizim için tek adres İmralı'ydı, önder Apo'ydu çünkü.. Habur talebi Başbakan'ın kendisinden geldi. Barış adına somut bir adım diye, bir grup gelsin dedi.'
Şimdi soralım;
Cezaevinde tutuklu bulunan ve size cevap verme olanağı bulunmayan çoğu 65 yaşından büyük kişilere iftira atmak dürüstlük müdür?..
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak, sizin 40 binden fazla insanınızın canını almış bir terör örgütünün bulunduğu yılan yuvası ile temas etmek ve PKK militanlarını ülkemize davet etmek
dürüstlük müdür?...
(Başbakan Erdoğan, 4 gündür Hasan Cemal'in yayınladığı bu haberi tekzip etmedi)
Balyoz planı soruşturması kapsamında, İstanbul Cumhuriyet Başsavcıvekilliğince, Harp Akademileri Komutanı Orgeneral Bilgin Balanlı ve Hava Harp Okul Komutanı Tümgeneral İsmail Taş'ın da aralarında bulunduğu 15'i tutuklu 28 şüpheliye ilişkin iddianameyi kabul eden İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi, 8 tutuksuz sanık hakkında da 'delilleri karatma' ve 'kaçma' şüphesi nedeniyle yakalama emri çıkarıldı.Bu konudaki ihbar Eskişehir'de bir çay ocağından yapılmış fakat ihbarcı bulunamamıştı !...
Deniz Feneri e.V davası Almanya'da görüldü. Avrupa'da 'Tarihin en büyük dolandırıcılığı' olarak adlandırıldı. Yöneticileri suçlarını itiraf ettiler. Hapse mahkum oldular. Alman Savcılığı, ve suçlarını kabul eden dolandırıcıların ifadelerine göre esas suçluların Türkiye'de oldukları ve derhal yargılanmaları gerektiği söylendi. Suçlanan iki kişiden biri AKP'nin RTÜK Başkanı-Üyesi, diğeri
Kanal 7 nin sahibi ve Başbakan'ın oğlunun bacanağının babası.
Şimdi soralım;
Türk Ordusunun şerefli komutanlarının, dijital uydurmalarla suçlanıp 'kaçacaklar-delil karartacaklar' diye hapse atıp yıllarca 'tutuklu' olarak yargılanmalarına göz yummak dürüstlük müdür?...
Suçları hakkında güçlü kanıtlar bulunmasına rağmen, o kişileri devlet görevlerinde tutmak ve korumak dürüstlük müdür?...
Dünyanın terör örgütü kabul ettiği PKK terör örgütünün Kandil'deki başını,bu ay iki gazeteci ziyaret etti. Hasan Cemal ve Cengiz Çandar. Bunlar hala serbest ve AKP İktidarının çok itibarlı iki adamı.
Mustafa Balbay da bir gazeteci. Bundan on sene önce Türk Silahlı Kuvvetlerinin Komuta heyetinden yetkililer ile gazeteci olarak röportaj yapıyor. Bunların bir kısmını yayınlıyor, kitap haline de getiriyor. Bir kısmını ise bilgisayarında muhafaza ediyor. Balbay terör örgütüne mensup olmakla suçlanıp tam tamına 848 gündür tutuklu olarak cezaevinde…
Şimdi soralım;
Terör örgütünün başı ile, halen yürürlükte olan Anayasa'mızın değiştirilemez hükümlerini tartışmayı gazetecilik faaliyeti saymak ve bu kişilere itibar etmek dürüstlük müdür?..
Balbay'ın Türk Ordusu'nun Komutanları ile yaptığı röportajları, gazetecilik faaliyetlerinden saymayıp, terör örgütü kapsamında yorumlayıp, 848 gündür hapiste tutulmasına göz yummak dürüstlük müdür?..
Böyle ikili davranışlar ve olaylar karşısında 'nüfuz kullanarak' adaleti yönlendirmek çalışmaları toplumun adalete olan inancını zedeler. Bugünkü durum maalesef böyledir.
Hepimiz can vereceğiz, herkes elini vicdanına koysun ve aşağıdaki iki soruya kendi vicdanında cevap versin;
*Herhangi birinizin oğlu, üstelik 'yaya geçidinde' bir sanatçıya çarpsa ve ölümüne sebep olsa, oğlunuz bir dakika bile tutuklanmadan serbest bırakılır mıydı?
*Herhangi birinizin yeğeni, 50 kilo esrarla yakalansa ve 'ben satıcı değil, içiciyim' diye ifade verse, bu ifadesi mahkeme tarafından inandırıcı bulunup serbest bırakılır mıydı?...
Ey %50, dürüstlük bu mudur?.. Sizin hiç günahınız yok mu?..