Bu başlık değerli bilim adamı ve dostum Profesör Tahir Özgü’’nün bana gönderdiği kitabının adıdır. Prof. Özgü kendi isteği ile emekli olduktan sonra, Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı Kurucu Üyeliği, Türkiye Toplum Hizmetleri Vakfı Kurucu Başkanlığı gibi eğitim ve toplum hizmetlerinde bulunmuş bir bilim ve gönül adamıdır.
Prof. Özgü kitabında ’“neden böyle’” ve ’“ne yapmalı’” sorularına cevap aramış ve çözüm önerilerini de ortaya koymuştur.
İyi ki böylesine mükemmel yetişmiş, ülkesini seven ve çözümler için çalışan insanlarımız var.
Prof. Özgü’’nün kitabından bir bölümü bu tatil gününde sizlerle paylaşmak istedim.
Tahir Özgü’’ye teşekkürlerimle’…
’“Ülkemiz, çok ağır bir kriz döneminden geçiyor. Bu kriz döneminin temelinde, büyük bir amaç bunalımı yatıyor. Amaç bunalımı ise, dünyanın en güçlü ülkelerine rağmen kazandığımız bağımsızlık savaşında, aynı amaçla bir araya gelmiş insanları, şimdi çeşitli sıfatlar altında karşı karşıya getiriyor.
Bu oyuna gelmeyelim.
Yetmiş yıl önce silahlı mücadele verip siyasi varlığımızı kazandık. Ama bunun sağlam temellere oturmasını mümkün kılacak ekonomik ve teknolojik mücadelede başarılı olamadık.
Kurtuluşumuzun önderliğini yapanlar bize bu istikameti gösterdi. Ama bu istikamet, onların uzmanlığı dahilinde değildi. Zaten vakitleri ve takatleri de yoktu.
Şimdi yapılması gereken, 70 yılda, din adamlarımız da dahil olmak üzere her alanda yetişmiş aydın kadrolarımızın bu doğrultuda yeniden ve amaçlı bir mücadeleye başlamasıdır. Bu mücadelenin temel ilkeleri 70 yıl öncesinin güncel yorumundan ibarettir.
Bu mücadele, hak edilmemiş, yapay ve üstelik adaletsiz bölüşülmüş aşırı tüketime dönük bir kişisel refah düzeyinden geri adım atmamızı ve kuşku yok ki uzunca sayılacak bir sıkıntılı dönemden geçmemizi gerektirecektir. Ama bunu başarmamız mümkündür. Zaten başka çaremiz de yoktur.
Başarıyı sağlayabilmenin birinci koşulu, inançlı, muktedir ve istekli kadroların sivil ve yasal çerçevelerde teşkilatlanarak sınırsız ve zincirleme sorumlu biçimde ekonomik ve teknolojik ’‘Kurtuluş Savaşı’’na soyunmaları ve akıl bende, gayret ve fedakarlık başkalarında demeyerek, maddi ve manevi varlıklarını ortaya koymalarıdır.

Bunu yapamayacak olanların ortaya çıkmamaları ve hiç değilse gölge etmemeleri gerekmektedir.

Başarının ikinci koşulu ise sıkıntılardan geçeceğimizi halka dosdoğru söylemek ama sıkıntıların da, bu mücadeleden doğacak refahında, adaletli biçimde paylaşılacağına halkı gerçekten inandırmaktır.
Muktedir ve istekli kadroların teşkilatlanmasında en akılcı yol, herkesin kendi uyum ve güven çerçevesinde uygun bir tüzel kişilikle bir araya gelmesi, sonra da bu uyum ve güven gruplarının işbirliği ve işbölümü kurmasıdır.
Yapmamız gereken çalışmalar ise, ülkemizin küçüklü büyüklü sorunlarına karşı uygulanabilir çözümler üretmek, çözümleri üstlenecek yurtsever kadroları yetiştirmek ve bizlere ülke sorunları konusunda çözüm önerme hakkını sağlayacak aktif ve somut toplum hizmetleri yapmak, Cumhuriyetin temelleri ve doğrultuları bakımından seçmen görevlerini yerine getirmektir. Bundan daha ayrıntılı bir istikamet planı, ancak insanların sağduyularında mevcuttur.
Eğer biz bu toplumun bize sağladıklarından yararlanarak bir takım varlıklar edinmişsek, şunu aklımızdan çıkarmayalım ki, karşımızda ’‘yapsınlar’’ diyebileceğimiz bir muhatap yoktur. Yapsınlar diyebileceğimiz her şeyin yapılmamasından biz sorumlu olduğumuz gibi, bunları yapacak olan da yine bizleriz, başkaları değil!
Sorunlarımızın çözümünü kimseye havale edemeyiz. Biz, işgal edilmiş bir ülkede veya bir sömürgede dünyaya gelmedik. Çünkü bizden önceki kuşaklar, ülke sorunlarının çözümünü başkalarından beklemedi.’”

’“Elektronik posta kutusundaki iyi niyetli bir çağrıda şöyle yazıyordu: ’“Ne mutlu Türk’’üm diyene demek kolay. Mutlu Türk olmak istiyorsan bayrağı kap, mitinge koş.’”
Bu çağrıdan esinlenip onu şöyle tamamlıyorum: Bayrağı kapıp mitinge koşmak kolay, üstelik ne yazık ki Mutlu Türk olmaya da yetmez. Mutlu Türk olmak istiyorsan gece gündüz çalış, tüm sorunlarımıza yataklık eden yoksulluğu ve sosyal adaletsizliği yenme savaşında yerini al.’”