Devlet, vatandaşının can, mal, ırz, namus güvenliğini sağlamak zorundadır. Çağdaş devlet yapısında, güvenlik güçleri bu iş için vardır ve görevleri, sorumlulukları yasalarla belirlenmiştir.
Güvenlik güçleri, yasaları ve devlet otoritesini temsil ederler ve bulundukları toplumda saygı görürler.

İngiltere, Amerika, Almanya, Fransa, İtalya, gibi çağdaş demokrasiye sahip ülkelerin herhangi birinde bir polise bırakın vurmayı parmağınızın ucuyla dokunsanız, sizin dünyanızı dar ederler, ananızdan emdiğiniz sütü burnunuzdan getirirler. Çünkü o ülkeler için ’“devlet otoritesi’” , devlet olmanın tek ve vazgeçilmez şartıdır.

02 Mart 2011 Çarşamba günü Hakkari ili Yüksekova İlçesinde görevli polisler, hakkında 3 yıl 6 ay kesinleşmiş cezası bulunan Muhsin Demir adlı şahsı alıyorlar. Çarşıdan geçerken Muhsin Demir; ’“beni kurtarın’” diye bağırıyor. Bir anda yüz kadar insan müsveddesi polislere saldırıyorlar. 2 polis kaçıp canlarını kurtarıyorlar , kaçamayan polis memuru (A.İ) bir anda, yamyamların arasına paraşütle düşmüş pilot gibi linç ediliyor ve öldü zannedilip yol kenarına atılıyor!...

Bu polis, Türkiye Cumhuriyeti Devletinin bir güvenlik memuru, bir aile reisi, bir baba. Kendi vatanında görev yapıyor ve görevini yaparken, bir suçluyu adliyeye teslim etmek üzereyken, nüfus kağıtlarında Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı yazan yüz kadar ’“mahluk’” tarafından linç ediliyor!...

Olayın vahşeti ve çılgınlığı yanında irdelememiz gereken çok önemli noktalar var;
*Bu bölgede Devlet otoritesi kalmamıştır. Polis kendini korumaktan bile aciz hale getirilmiştir.
* Bölgede devlete başkaldırmak olağan işlerdendir. Çünkü kimse yaptığının kanunda yazan karşılığını görmemektedir. Bölgede güç kimdeyse onun dediği olmaktadır. Güç bugün devlette değildir.
*Bu vahşeti yapanlardan tek kişi bile gözaltına alınmamıştır. Bu olayın çok daha küçüğünün İzmir, Ankara gibi illerin birinde olduğunu düşünün. Devlet bu olayı yapanların sadece kendilerini değil, yedi sülalelerini gözaltına alırdı.
Fakat devletin gücü bölgede ki terör örgütünün elemanlarına yetmez.
Ama dün 8 gazeteci daha gözaltına alınmıştır. Onlarca General, yüzlerce Subay, Bilim Adamları, Rektörler ve aydınlar suçlarını bilmeden hapis yatmaktadırlar.
* Mısır ve Libya’’daki olaylar için esip gürleyen Başbakan Erdoğan, bu feci olay hakkında tek kelime etmemiştir, edememiştir.
*Ülkenin asayişinden, güvenlik güçlerinin yönetiminden sorumlu kişi İçişleri Bakanıdır. Polisimize atılan tekmeleri, yumrukları, bıçakları kendi gönlünde hissetmeyen ve bu olayın hesabını sormayan, en azından olayı lanetlemeyen adam, değil İçişleri Bakanı, kır bekçisi bile olamaz. Bundan sonra da hiçbir emniyet görevlisi bu adama ’“Bakan’” diye saygı duymaz’…
*Emniyet Genel Müdürü ise, kendi deyişiyle Başbakan’’ın ona sahip çıkmasından ötürü mest olup zevkten bitmiş vaziyette, AKP Adana milletvekilliği hesabı yapmaktadır.
*Bölgedeki her olayda parmağı olan PKK terör örgütünün siyasi yapısı BDP, olayı görmezden gelmiştir. Fakat, kazayla polis bir teröriste tokat atsaydı, tüm insan hakları dernekleri ve çoğunluğu BDP’’nin yan kuruluşu olan Sivil Toplum Örgütleri(!) günlerce eylem yaparlardı. Bülent Arınç’’ın dostu kod adı Şivan Perver olan boyalı saçlı kart bülbül de Almanya’’dan ağıt yakardı..
*Başbakan Erdoğan’’ın damadının başında bulunduğu gazete dahil tüm yandaş basın bu korkunç olayı görmezden geldiler ve birinci sayfalarında yer vermediler. Ama, maazallah Hamas’’a mensup bir militanın burnu kanasaydı gene aynı koro işbaşındaydı, hatta yeni ’“gemiler’” hazırlanmaya başlamıştı bile’…
*Bir kişi olan devlet memuruna yüzlerce kişinin beraberce saldırması, terör örgütü mensuplarının mertlik, delikanlılık, insanlık anlayışları hakkında Türk Milletine ne güzel mesaj veriyor değil mi! Sorsan ’“töremizde’” böyle kalleşlik yoktur derler. Köpek yesin sizin törenizi’…

Maalesef ülkedeki asayiş durumu budur. Önünde arkasında yüzlerce polis ve korumayla gezmeye alışan ’“Açılım Baykuşlarının’” bunlardan haberdar olmamaları mümkün değildir. Sessiz kalmalarının, susmalarının sebebi oy kaygısıdır. Terörist başının verdiği yol haritasının dışına çıkarlarsa, patronları
Hüseyin Obama’’nın hışmına uğramaktan korkmaktadırlar.

Soru şudur;
Mısır- Tunus-Libya tipi halk ayaklanmaları, PKK Terör örgütü ve dış destekçileri tarafından 21 Mart’’tan sonra bölgemizde uygulanacaktır. Amaç, açılım tuzağına düşmüş AKP’’yi seçim öncesi sıkıştırmak ve ’“Bağımsız Kürdistan’” için mesafe almaktır.
Sokağa çıkamayan, istihbaratı çökmüş, tüm istihbarat gücünü TSK’’yi ve AKP karşıtlarını takip etmekte kullanan, sadece karakollarını koruyabilen polis teşkilatıyla ve generallerinin yüzde onu suçsuz yere hapse atılmış, her gün iktidar sözcüleri tarafından hırpalanan, cemaatin türlü oyunlarla her gün ayağına çelme taktığı, morali sıfır olan ordumuzla mı bu belaların karşısına dikileceğiz?
Yoksa istenen bu mudur?