"Yediğim kazıkların toplamı, tecrübemdir’” demiş, düşünürün biri. Ben izninizle bu sözü biraz daha geliştirerek; ’“Yediğim kazıkların toplamı + çektiğim acıların toplamı + yaşadığım sevinçlerin toplamı tecrübemdir" diyorum.’¶
Eğer Allahın bizlere verdiği ömrü dolu dolu yaşarsak, tecrübe katsayımız da yükseliyor. Bilginin, öğrenmenin sonu olmadığı gibi tecrübenin de sonu yok. İnsan her gün yeni bir şey öğreniyor ve öğrendikçe, ne kadar az şey bildiğinin farkına varıyor ve ’“tecrübe’’nin’” dünyanın en kıymetli nesnesi olduğunu daha iyi anlıyor’…
Dünyamızda halen yaşayan Devlet Adamları içinde en tecrübeli Lider, Sayın Demirel’’dir. Dünya liderlerinin hala kendisini arayıp, akıl danıştıklarını, fikir alışverişi yaptıklarını birebir bilenlerdenim. Bir şey daha biliyorum; Hepsinin beyinlerinin toplamı, Demirel’’in beyninin bir kıvrımı bile etmeyecek AKP Hükümeti, Sayın Demirel’’e danışmaz.
Sayın Demirel, ’“Siyaset Üstü’” konumunu muhafaza ediyor, Üniversitelerin davetlerine, İlmi Kuruluşların davetlerine, vaktinin elverdiği oranda katılmaya gayret ediyor ve deneyimlerini aktarmaya gayret ediyor. Sayın Demirel’’in siyaset yaptığı yıllarla ilgili olarak sorusu olanlar, Ankara Güniz Sokak 31 Numaradaki evinde Çarşamba günleri gidip kendisini ziyaret edip sorabilirler. Bana soracaklarınız olursa, 30 yıllık siyaset arkadaşı olarak sizleri aydınlatmaya çalışırım.
Bu gün, tecrübe deryası Demirel’’den sizlere, ’“Nükleer Silahlar ve İran’” ile ve de ’“İsrail-Filistin’” olayı ile ilgili düşünceler aktaracağım. Başarabilirsem ne mutlu bana..
NÜKLEER SİLAH, İNSANOĞLUNUN İLAHLARDAN ÇALDIĞI ATEŞ TOPUDUR, KULLANILMAMALIDIR. (Kissinger)
Dış politika, milletlerin, devletlerin birbirine karşı güveninin ve karşılıklı menfaatlerinin, saygısının özetidir. Yani karşılıklı menfaatler örtüşmüyorsa, karşılıklı taahhütlere girişmek, onları tutamamak anlamına gelir. İşte o zaman güveni zedelersiniz. Güven çok önemli hadisedir.
Türkiye’’nin bir diğer temel prensibi de, ’“Yurtta Sulh, Cihanda Sulhtur.’” Türkiye kendi sorunlarını da , başkalarıyla yeni sorunlar çıkarmadan, tüm sorunlarını barışçıl yollardan çözmek gibi bir politikayı takip etmelidir. Çünkü diplomasi de son yoktur. Diplomasi çok zengin bir sahadır. Sadece sabır ve karşılıklı diyalogların korunmasını ister.
Eğer biz, ABD ile ’“stratejik ortak’” isek, ki hükümet böyle söylüyor, bunun icabı neyse ona uymak gerekir. Eğer uymuyorsak, stratejik anlaşma bozulmuş veya zedelenmiştir.
Nükleer konusu ve İran’’a gelince; Bu gün 50’’ye yakın ülkede nükleer güç, enerji üretmek maksadıyla kullanılıyor. Ama nükleer silahlara sahip ülke sayısı 8.
ABD-Çin-Rusya-Hindistan-Pakistan-İngiltere-Fransa-Kuzey Kore. İsrail’’in de elinde nükleer silah var.
Dünyada birkaç devlete ’“kırmızı devlet’”, ’“rouge(ruj) devlet’” deniyor ve bunların ellerinde nükleer silah olması istenmiyor. Çünkü dünyada bu devletlere karşı genel bir güvensizlik var. Kuzey Kore bu devletlerden biri. Diğeri İran. Bir korku da, bu nükleer silahların, bugün dünyanın çok çekindiği, çok sıkıntı çektiği ’“terör örgütlerinin’” eline geçmesidir.
İran,Uluslar arası Atom Enerji Alansı ve Birleşmiş Milletlerin nükleer enerjiyi kontrol eden organizasyonlarıyla tam bir anlaşmaya varamıyor. Onlara yeterli teminat vermiyor, veya teminatları yeterli görünmüyor.
İran barışçıl amaçlarla nükleer enerjiyi kullanabilir, ama nükleer silah yapması mutlaka engellenmelidir.
Türkiye, yumuşamaya yardımcı olmak için takas anlaşmasına ortak oldu, ama Amerika’’nın endişesi bitmedi. Takas anlaşması hem Amerika’’yı hem de Türkiye’’yi zor durumda bıraktı. Buradan anlaşılıyor ki, Türkiye ve Amerika birbirlerine yardımcı olmak gibi bir niyetin içinde olmalarına rağmen, kafi miktarda konuşmamışlar. Bunun üzerine Amerika hem Çin’’i, hem de Rusya’’yı ikna etti ve İran üzerine yaptırım getirdi. Türkiye bu oylamada çekimser kalabilirdi.
Devletler egemendir, ama bağımlılık da vardır. Dünyada birbiriyle bağımlı olmayan devlet yoktur. Yani mono devlet yoktur. Kendi sınırlarını kapatıp yaşayacak devlet de yoktur. Enterdepence denilen bir olay vardır.(birbirine bağımlı olma) Bu bağımlılık milletlerin egemenliğini ortadan kaldırmaz. Ayrıca insanlar, beraberce barışı korumaya ve dünyayı tehdit eden iklim-açlık-terör-bulaşıcı hastalıklar-göç gibi sorunlarda birlikte hareket etmeye mecburdurlar.
Türkiye bağımsız bir ülkedir. Bu bağımsızlığımızın gereğini yerine getirirken ahde vefa denilen prensiplere sadık kalmamız lazımdır. Bir devletle bir taahhüdümüz varsa, başka bir devletle onu rahatsız edecek bir anlaşma içine giremezsiniz. Herkese mavi boncuk dağıtarak, çok yönlü dış politika olmaz.
İSRAİL-FİLİSTİN MESELESİ: (Sayın Demirel, Birleşmiş Milletlerin kurduğu, Filistin Komisyonunda görev alan dünyadaki 5 liderden biridir.)
Filistin meselesi, nükleer meseleden daha az olmamak şartıyla, karışık bir meseledir. Gazze meselesi, Filistin meselesindeki parametrelerden sadece biridir. İsrail Devleti asrın hadisesidir. İsrail Devletini bugünkü Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyini teşkil eden Çin hariç, ABD-Rusya-Fransa-İngiltere olmak üzere dört devlet kurmuştur. İsrail’’in varlığı dört devletin teminatı altındadır. Amerika’’nın özellikle teminatı altındadır. ABD’’nin Arizona eyaletinin güvenliği ile İsrail Devletinin güvenliği arasında bir fark yoktur onların gözünde.
Şimdi böyle bir yerde İsrail gelmiş, o devleti kurmuş. Fakat buna itiraz olmuş. Filistin de yaşayan Arap ahali, Filistin halkı buna itiraz etmiş. Bu itirazın sonucu savaş olmuş ve İsrail savaşı kazanmış. İsrail savaşla kazandığı topraklardan oradaki ahaliyi çıkarmış. Bunlar mülteci olmuşlar, başka yerlere gitmişler. Nihayet bir gün gelmiş Filistin Kurtuluş Örgütü kurulmuş. BU örgüt Filistin’’in dışında kurulmuş. İsrail’’e karşı savaş açmış. Adam 20-30 sene savaşmış, fakat bakmış ki netice yok, Yasser Arafat ve Filistin Kurtuluş Örgütü- El Fetih Teşkilatı, dünyanın patronajında anlaşmışlar. Madrid Anlaşması, Oslo Anlaşması diye gelmişler, İsrail Filistin’’i devlet olarak kabul edecek, Filistin de İsrail’’in oradaki varlığını kabul edecek.
Yasser Arafat, Tunus’’tan kalkmış İsrail’’e gelmiş, anlaşmışlar. İsrail’’de Filistin Devleti kurulacak, önce Filistin yönetimi kurulmuş. Bu sırada Arafat ölmüş. Filistin ikiye bölünmüş. Hamas diye bir örgüt meydana gelmiş. ’“Biz ölünceye kadar savaşıp, cihat edip, İsrail’’i bu topraklardan çıkaracağız’” demişler. Filistin Devleti kurulamıyor. Ülke El-Fetih ve Hamas tarafı diye ikiye bölünmüş. Gazze denilen bölgede, ahali ablukaya alınmış, İsrail ile Hamas arasında savaş fiilen devam ediyor. Türkiye, Gazze’’deki halkın bu durumuna karşı çıkıyor. Türk Hükümetinin aynı zamanda İsrail ile de münasebetleri düzgün.
Ama bir gün geliyor ki, Davos’’ta ipler kopuyor. Türkiye Başbakanı, İsrail Cumhurbaşkanına ’“Siz öldürmeyi iyi bilirsiniz, çocuk öldürürsünüz’” diye hitapta bulunuyor.
En sonda Gazze’’ye yardım gemisi gidiyor. Bu gemi daha İsrail karasularına girmeden İsrail Komandoları tarafından hücuma uğruyor, 9 kişi hayatını kaybediyor. Gemiyi alıp götürüyorlar, hala orada zapt ediyorlar.
Uluslararası alanda mesele çıkarmak kolay, çözmek zordur. Türkiye 9 insanını kaybetti, gemisi orada rehin kaldı. Dün ne orada gemisi vardı, ne de ortada özür dilenecek bir konu ne de tazminat istenecek bir durum.
Gemiye uluslar arası sularda müdahale edilmiş olması, insanların öldürülmüş olması, ağır silah kullanılmış olması kabul edilemez.
Durduk yerde, Türkiye’’nin yeni bir meselesi oldu; İsrail ile sürtüşme’…
İşte bu sebeplerden Türkiye her meselesini diplomasi içinde çözmek zorundadır.