Türkiye gibi, toplumunun ağırlıklı bir kesiminin politikasız yaşayamadığı bir coğrafyada, politikanın bilimini (politoloji) yapan politolog (siyaset bilimci) olarak, politik olanı üniversite dışında toplumla birlikte anlamaya ve anlamlandırmaya çalışmak, Egede Sonsöz'ün yazar kadrosuna katılmamın temel nedeni. Sevgili Ümit Yaldız'ın birkaç yıldan beri bu köşede yazmama ilişkin talebine daha fazla sessiz kalamayacağımı düşünmem de, beni bu aileye dahil olmaya sevketti.
Çeyrek asırdır politikayı üniversite anfilerinde gençlerle izleyen kimliğimle , zaman zaman ulusal medyada düşüncelerimi okuyucularla paylaşıyordum. Bundan sonra aynı uğraşıyı bölgenin saygın medya kuruluşlarından olan Egede Sonsöz'de sürdürme gayretinde olacağım. Yazılarım tabii ki politik olanın sosyolojik arkaplanında neler yattığını anlama odaklı olacak. Yazacaklarımın aktüel ve popüler politikanın ulusal ile yereline dair dinamiklerini anlama çabaları olarak okunup, yorumlanacağını ümid ediyorum.
Bu bağlamda ilk yazımı popülerliğini sürdüren, Mustafa Sarıgül'ün CHP ile ilişkisi üzerine kaleme almayı tercih ettim. Bunun nedeni; kabul edelim ya da etmeyelim, Sarıgül'ün Türkiye gibi mananın görüntü tarafından esir alındığı ülkenin gösteri siyasetinde bir politik fenomene dönüşmüş olmasıdır. Kendisinin CHP'ye üye olma sürecinde yaşananları, medyanın ve kamuoyunun ilgisini veri aldığımızda, bu fenomeni gözardı etmek mümkün değil. Sarıgül'ü ister gösteri siyasetimizin sola ait renkli bir görüntüsü, istersek içi bilgi ve deneyimle dolu bir yerel siyasi aktörü olarak kabul edelim, Sarıgül-CHP ilişkisi, CHP'li solun İstanbul'un sosyolojisiyle buluşma olasılığı ve bunun CHP'ye getirecekleri ya da götürecekleri anlamında önemli.
Son çeyrek asırdır küreselleşme, piyasalar başta olmak üzere ekonomi, toplum ve bunların gündelik hayata dair yansımalarını süratle tektipleştiriyor, üstelik sığlaştırarak, özün anlam yitimine uğramasına yolaçıyor. Küresel olanın etkisini politik alana dair her şeyde gözlemek mümkün. Siyasetin toplumsal ortak iyiyi tesis etmeye yönelik düne ait amacı, bugün bireysel çıkarı maksimize etmeye bırakmış durumda. Üstelik çoğu taraf için politika 'her şey vatan ve din adına' yüklü söylemlerle icra edilmekte. Dünün politik kaleleri olarak tanımlanan partiler bugün birer birer küresel akıl tutulma nedeniyle çöküyor. Ortak iyinin kar/zarar hesabıyla yer değiştirdiği politika ve partilerinde, politikanın özü yok olmakta, özünü yitiren politikada ortak iyinin kollektif hazzı yerini bireysel görünümleriyle maharetin sembolü olarak takdim edilen tekil siyasetçilere bırakmakta. Hal böyle olunca maharet ehli! siyasetçiler yegane misyonlarını ya çarenin adresi ya da kendilerini tanrının bu topraklara armağanı olarak sunmakta. Sosyolog Max Weber'in karizmanın egemenliği diye tanımladığı tam da böyle bir duruma tekabül eder. Yarım asır öncesinin Demirel'inden Ecevit'ine siyasetin mana ve öz yüklü siyasi aktörlerinin yerini, bugün, istisnaları olmakla birlikte görüntü, ses, söylem ve prompter takviyeliler almış durumda. Bugünün politikasının kahramanları bu unsurlardan biran için mahrum kalsalar, karizmalarının ne olacağına cevap bulmak hiç de zor değil.
CHP'ye, yuvasına dönen Sarıgül'ü, bu bağlamda yerel yöneticiliği ile Şişli'de başardıklarından ayrı olarak okumak gerekir. Görüntü, ses ve söylemi post-modern sığ sağ popülizm takviyeli sosyal demokrat yorumla halkla buluşturan bir politik fenomen olarak Sarıgül, CHP'ye İstanbul'da seçim kazandırma potansiyeli olan yegane aktör şeklinde düşünülebilir. Çünkü, Sarıgül'ün siyasi kariyerindeki yegane şiarı 'halk ne istiyorsa bir fazlasını vermeye hazır' politika tarzı ile halkı için çare üretmek olmuştur. Çare kimi zaman deprem bölgesinde okul yapımı , kimi zaman cami, sinagog, kilise onarımı, kimi zaman yoksullara aş, çocuklarına okul malzemesi dağıtma olarak halkın karşısına çıkmakta. Bugünün post-modern siyasetinin sınıflar üstü, görüntü, ses, söylem takviyeli özgün ağırlığı neyi gerektiriyorsa, Sarıgül'de onu fazlasıyla bulmak mümkün. Sözkonusu varlıkların CHP'ye İstanbul'da artı değer katacağına şüphemiz olmasa da, aynı varlıklar CHP'ye İstanbul'da seçim kazandırır mı sorusuna yanıt bulmak ise pek kolay değil. Nedeni; 90'lar öncesinin kültürel anlamda göreceli olarak homojen İstanbul'unun yerini bugün sayısız yapay İstanbul'lar almış olması. Çeyrek asırdır İstanbul'un demografisi Anadolu'nun sosyolojisi, kültürü ile harmanlanıyor. Bugün İstanbul'u ve İstanbul'luyu ancak Anadolu ve Anadolulu'ya ait olan ne varsa onunla anlayıp, tanımlamak mümkün. Kültürün göç yoluyla Anadolu'dan İstanbul'a kitlelerle birlikte mobilizasyonu İstanbul'u tarifi imkansız çok kimlikli-çok kültürlü global kente dönüştürmüş durumda. Sözkonusu veri durumda Sarıgül yıllara yayılan kültürel, politik, hatta ekonomik taşıyıcı adanmışlığıyla İstanbul'da bir güç olarak kendisini tutundurmuş olsa da, kentlileşememiş kültür adacıklarında CHP'ye seçim kazandırması pek kolay değil. Her ne kadar halk ne istiyorsa onun bir fazlasını vermeye hazır, bu konuda engin birikime sahip olsa da, rakibinin yerel iktidarda kurumsallaştırdığı parti referanslı ve partililer odaklı kaynak aktarımı işlevi, aday gösterildiği takdirde Sarıgül'ün en büyük açmazı olabilir.
Sarıgül aday gösterilir ya da gösterilmez, bu hal ve şartlar altında CHP'ye en büyük katkısı ne olmuştur diye düşündüğümüzde, Kılıçdaroğlu'yla birlikte el yordamıyla halka dokunmaya çalışan bir partiye umut aşıladığı tartışılamaz. Bu umut CHP'yi süratle potansiyel olarak Türkiye'nin popülist sağcı partilerinin siyaset tarzını benimseye doğru götürse de, küreselleşmenin tektipleştirici siyaset tarzı karşısında, zamanın ruhuna uygun ve darlığına meydan okuyabilecek başka bir hal çaresi varmı ki?