Yıllar önce akademik çalışmalarım nedeniyle, bir konu arıyordum. Sonunda Türkiye'nin ilk kadın valisi Lale Aytaman, 'sen bir ilki yaşadın, yani bir valiyi tanıdın, haydi ülkemizdeki diğer ilk olan kadınları topla ve onların hayatlarını yaz' demesiyle, kendimi çok büyük bir maceranın içinde buluverdim. Nereden başlayacaktım, onlara ne sorular soracaktım hiçbir şey bilmiyordum. Yavaş yavaş başladım Türkiye'de mesleklerinde ilk olan kadınların isimlerini öncelikle toplamaya..
Aklıma gelen ilk isimler arasında; Türkan Akyol, Zuhal Yorgancıoğlu, Jülide Gülizar, Suna Kan, Zeynep Oral, Semiha Berksoy, Yaşar Seyman, Macide Tanır, Betül Mardin, Mehveç Emeç, Günseli Başar, Adalet Ağaoğlu, İonna Kuçuradi… Tam bir yıl içinde, toplamda 100 kadın ile buluştum ve onlarla sohbetler yaptım. Hayatlarındaki başarılarının arkasında neler olduğunu buldum. Öğrendiklerim ilginçti; bu kadınların karakteristik ve liderlik özellikleri arasında farklılıklar var iken, anne ve babalarından almış oldukları eğitimler arasında da farklılıklar vardı.
Bir insanın hayatında anne ve babasının ne kadar etkili olduğunu bu araştırma aracılığı ile öğrenmiş oldum. Bu nedenle de 'anne ve baba olma' ile ilgili eğitimlerim de hep bu kişilerin hayatlarından örnekler sunarak, insanları çeşitli şekillerde yönlendirmeye çalıştım..
Belki bu yazıyı okuyanlar merak edebilir. Bahsetmiş olduğum 100 kadın, acaba anne ve babalarından ne kadar etkilenmişlerdir? Onların hayatlarında anne ve babalarının ne tür rolleri olmuştur? İşin ilginç tarafı; bu kadınların hayatlarında annelerinde;
'Bir meslek sahibi olmanın gerekliliğini; kendine güvenmeyi; mücadeleci ve kararlı bir kişi olmalarını; iyimser bakabilen kişiler olmalarını öğrenirlerken, babalarından dürüst olmayı, yeteneklerini gösterebilmelerini, toplumsal olaylar ile ilgilenmelerini ve rol almalarını, ahlaki ve dini kurallara uymayı öğrenmişledir. Ne kadar ilginç değil mi? Hepimizin yaşamında acaba anne ve babalarımızdan neler öğrendik. Bunları ne kadar içsellşetirdik ve onlar gibi davrandık. Yada bu davranış şekillerimizi kendi çocuklarımıza aktardık?
Şimdi geçmişe çok geçmişe giderek kendi çocukluğuma dönmek istiyorum. Yarın 'Babalar Günü' Ben de, kendi yaşamımda babamın yerini bulmaya karar verdim.Küçük bir il'de yani Muğla'da geçti benim çocukluğum. Çok erken olmasa da 20 yaşımdayken bir trafik kazasında babamı kaybettim. Onunla olan anılarımı gözden geçirdiğimde bazı ilginç olayların, aslında beni ne kadar şekillendirdiğini daha net görebiliyorum.
Belki yıllar önce siyasi partilerin memurların hayatlarında ne büyük değişiklikler yarattığını hatırlayanlar vardır. Memurların 'sürgünü' vardı o yıllarda. Eğer A partiden iseniz, B parti seçimler ile iş başına gelince sizi bir başka şehre tayin ederdi. Eğer B partili iseniz, A parti seçimle geldiğinde, yine bir başka yere gönderilirdiniz. Memuriyetin çilesi buydu. Bir de hiç partisiz olanlar vardı babam gibi, o dönem senin bu dönem benim onu hep bir yerlere gönderirlerdi. Hiç sesini çıkarmaz giderdi. Biz de onu hep özlerdik. Yine böyle bir zaman diliminde, bir Perşembe günü, sabah ezanında itfaiye arabalarının sirenleri ile uyandım. Herkes bağırıyordu: 'Özcan Bey'in evi yanıyor, koşun' diye… Bu ev bizimdi, kendi evimiz yanıyordu ve birileri koşuyordu. Dışarıya annem ve kardeşim ile çıktığımızda, o gün köylerden gelen bütün çiftçilerin elinde bir kova bizim eve su döküyorlardı.'
Köylüler için her türlü mücadeleyi veren Zirai Mühendisi babamın o yıllara kadar insanlar tarafından ne kadar çok sevildiğinin farkında bile varmamıştım. Yangın söndürüldüğünde, gelen çiftçilerin gözlerindeki parıltıyı gördüğümde bunun nedenini çok merak etmiştim. Acaba babam ne yapmıştı ki, köylülerin kalbini bu kadar kazanabilmişti.
Aradan bir zaman geçti babam Muğla'ya geldi. Bir ramazan gününde, hafta sonunda onun eve geldiği bir günü hatırlıyorum ve merak ettiğim sorunun da yanıtını bulmuştum o gün… Babam evine geldiğinde, çok perişan gözüküyordu. Dudakları çatlamıştı, susuz olduğu belliydi. Saçı, başı karışmıştı, yüzü kavrulmuştu güneşten… Annemin ona kızdığını duydum. Diyordu ki: 'hem oruç tutuyorsun, hem traktör ile saatlerce tarlada sulama yapıyorsun, hem miden hasta, hem de kendine bakmıyorsun, neden böylesin?' diyordu.
Tam 15 yaşındaydım, babamın kim olduğunu iyi anlamıştım. O, insanlık için uğraşan, model olmaya çalışan, inançlı birisiydi. Şimdi kendime bakıyorum; eğer inançlı birisiysem bunun arkasındaki rol modelim 'babam', eğer ki, hiç yorulmadan öğrencilerim, halkım, kadınlar ve bana ihtiyaç duyan bir iki kişi diyorsam, ve ne kadar çok kişiye dokunabiliyorsam ve mutlu olabiliyorsam, bunun arkasında yine 'babam' var diyebiliyorum.
Bence Babalar Günü'nün özelliği bu olmalı. Bizim hayatımızda onların yeri ne olmalı? Biz onlardan neler öğreniyoruz? O zaman bizlerde güzel rol modeli yaratacak gençler yetiştirelim. Bizler de babalarımızı yarın bir gün bile olsa, …..mış gibi bir kutlama ile değil, anılarımızı konuşarak, boynuna sarılarak, ve seni seviyorum diyerek gününü kutlayalım.
Anılar ve An'lar, bizi biz yapar. Beni ben yapan kişiyi ben tanıyorum. O'da Babam… İyi ki, babamın kızıyım…