Gazeteci haber peşinde koşan, haberi yaratan, yoktan var edendir!

Her adım bir haberse, her haber de hazırlanış aşaması ve sunumuyla 'anılar dizini'ne eklenen halkadır...

Gazeteci için izlediği olaylar, yaşadıkları, gördükleri hem duygu yüklü, hüzünlü hem de yaşamın gerçeklerini önüne taşıyan olaylar bütünü...

Ve çoğu zaman olmasa da keyif veren, gülmeceye varan anlar!

İşte o anlar, anılar içinde özel yer taşıyor; öyle etkileşim sağlamış oluyor ki, dostlarla paylaşma gereği duyup bunu anlatımlarla ortaya döküyor gazeteci. Kimilerini da yazarak kitlelere ulaştırma gereği oluyor zamanla...

Paylaşınca daha bir anlamlanıyor insanın yaşadıkları... Tarihten birer yaprak tozlu raflardan iniyor ve anılar ortaya dökülüyor...

Ne güzel oluyor!

Böyle böyle çoğaltıyoruz dostlukları da, anıları da...

X

Bir gazeteci olarak Cumhuriyet'te çalışmanın ve mesleği başladığı yerde sürdürüp, tamamlamanın çok yararını gördüğümü söylemeliyim...

Türkiye'nin en yetkin yazarları, edebiyatçıları ve gazetecileriyle çalışmış olmak anı biriktirmede de etkiliydi...

Hemen her olayda bu isimlerle birlikte görevde olma şansımız vardı ve bir başka şansımız Hikmet Çetinkaya gibi iyi bir gazeteci ve röportajcının temsilcimiz olmasıydı. Görev alanımız ne olursa olsun her olaya gitmek, bölgemizde ya da Türkiye'nin diğer yörelerinde gelişen olayları, seminerleri, festivalleri, kültür-sanat etkinliklerini izlemek gibi bir şansımız her zaman vardı...

Bu bağlamda 1980'lerin son dönemlerinde düzenlenen Dikili Barış Şenlikleri de izleme olanağı bulduğumuz etkinliklerden biriydi. CHP'li etkin siyasetçi olan Osman Özgüven'in başkanlığı döneminde düzenlenen şenlikler Ege'nin iki yakasını bir araya getirmesi, karşı kıyıdan Yunanistan ve Midilli'den gelen dostlarla farklı bir anlam kazanıyor; Türkiye gündemini belirleyen katılımcılarıyla da manşetlere yerleşiyor, TV haber kanallarında geniş yer buluyordu...

X

Yıl 1989... Yine bir Dikili Şenliği'nde, Cumhuriyet yazarlarının çoğunlukta olduğu sıcak bir gün... Açılış kokteyli için hazırlıklar yapılıyor ve konuklar konaklama yerinin bahçesinde buluşuyor. Bir gazeteci ordusu görev başında!

Fakat farklı bir göz de her anı kayıt peşinde!

Gazetecilerden farklı duruyorlar; birinin elinde kamera, diğerinde son model Nikon fotoğraf makinesi var. Ama biliyoruz ki gazeteci değiller! İş öyle sıkıcı ve konukları bunaltıcı boyuta varıyor ki, neredeyse konukların burnundan girip, kulaklarından çıkacaklar. O denli yakınlaşıyor, rahatsız ediyorlar!

Özel görevlendirilmiş sivil polisler! Ne söyleseniz aldırmıyor, daha da abartıyorlar işi!

Kokteylin havası dağılmak üzereyken ve başkan Osman Özgüven, tüm konuklara durumu netleştirici ve sıkıntıyı vurgulayıcı konuşma yaptıktan sonra, Çağdaş Gazeteciler Derneği Genel Başkanı Mustafa Ekmekçi'nin sesi çınlattı geceyi:

'Rezil adamlar... İçimize gireceksiniz, ne söylesek, hakaret etsek de anlamıyorsunuz... Aslında sizin başınızdakiler, sizi buraya gönderenler daha büyük reziller... Ne yaparsanız yapın bizi kaçıramayacak, susturamayacaksınız. Biz sizi deşifre edeceğiz... Göreceksiniz ne olduğunuzu...'

İlerleyen saatlerde Diki Garajı'nda önlem aldıkları haberi geldi! Amaç gazetecilerin gönderecekleri filmlere el koymaktı!

Beceremediler! Belediyenin bir aracı filmleri İzmir'e ulaştırmak üzere yola çıkmıştı...

Bir gün sonra gazetelerde, Dikli Şenliği açılış ve kokteyl fotoğrafları yerine konukları görüntüleyen polis kameramanları ile fotoğrafçıları vardı manşetlerde...

Tepki yerini bulmuştu...

X

Ekmekçi-Gevrekçi diyaloğu!

Yine bir Dikili Şenliği'nde kahvaltı sonrası Setur Plajı'nda anı biriktirilecek söyleşi var...

Mustafa Ekmekçi abimiz sabah erken turladığı çarşı izlenimlerine yenilerini eklemek için gençlerle, çocuklarla söyleşiyor kumsalda...

Bir diğer yanda İlhan Selçuk, Oktay Akbal, Ali Sirmen, Demirtaş Ceyhun, Hikmet Çetinkaya ustalar çevrelerindeki dostlarla gülüşüyor, anıları tazeliyorlar...

Bir ara sık sık Ekmekçi abinin 'efendim, efendim...', peşinden 'efendim buradayım...' diye seslendiği duyuluyordu!

Herkesin ilgisini çekti; Ekmekçi kime 'efendim' diyordu?

Ve o ses giderek yakınlaştığında anlaşıldı ki, gelen seyyar satıcı bir gevrekçiydi!

O, 'geeevrekçi' diye bağırdıkça, Mustafa Ağabey, kendisine seslenildiği sanısıyla 'efendim... efendim burdayım' diye yanıt veriyordu!

İlhan Selçuk usta, olayın sıklaşması üzerine, 'Ekmekçi seni çağırmıyor yahu, adam gevrek satıyor. Her sese 'burdayım' deme' deyince kahkaha fırtınası esiyordu...

Sonunda Ekmekçi usta, kalan bütün simitleri alıp plajdaki çocuklara dağıtırken, kendi esprisini tamamladı:

'İyi yaptık ama değil mi? Adam daha bağırıp, çağıracaktı!..'

X

Yıllar içinde yaşananlar biriktikçe, kimilerini yazmakta yarar var diye düşünmeye başladım...

Ara ara kimi anıları paylaşacağım...

Bir tatlı tebessümle çoğaltacağız, zamana yayacağız birliktelikleri!