Günümüzde zeytinyağının önemini herkes biliyor. Ancak biraz geriye gidelim.Bir zamanlar zeytinyağı neredeyse dışlanmış,beslenmede katılaştırılmış yağlar egemen kılınmıştı. Ve 'Zeytinyağlı yiyemem aman, basmada fistan giyemem aman…' türküsü bu topraklarda söylenir olmuştu.
Elbette bu türkümüzün de bir hikayesi var. Bu hikaye, yüzyirminci yılın başat emperyalizmi olan Amerikan emperyalizminin türkülerimize bile nasıl müdahele ettiğini gösteriyordu.
Amerikan emperyalizminin türkülere nasıl girdi?
Süreç,ağırlıklı olarak İkinci Paylaşım Savaşı'nın sonlanmasıyla başlatıldı. İki kutuplu dünyanın Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ile Sovyetler Birliği tarafından oluşturulmasıyla Türkiye ABD'nin egemenliği altında bırakıldı.
Emperyalizm için önce kafaların yıkanması gerekiyordu. Bu bağlamda emperyalizmin ekonomik ayağı olan liberal-kapitalizmin kitlelerce benimsetilmesine gereksinme vardı. Kafalar ' nasıl doğadaki yasalar,genelde her yerde geçerli ise; tarihi, toplumu ve onlara egemen olan yasalar da doğa yasaları gibi genel geçerdir.' şeklinde yıkandı. Ve bu felsefi yaklaşım, eş zamanlı olarak ekonomide de tek ve biricik gerçeğin liberal-kapitalist bir düzen olduğunu, evrenselci bir söylem olarak ortaya çıkardı ve dayattı. Bu dönüştürmede, özellikle ABD ve Britanya'daki kimi düşünürler (!) önemli rol oynadılar. Arkalarındaki tekelci firmaların desteğiyle bu ideolojilerini yaygınlaştırmak için vakıf, enstitü ve iletişim ağı kurdular. Kimi bilim adamlarını, yazarlarını ve siyasetçilerini fonladılar. Bu ideolojik çalışmalarla liberal-kapitalizm, büyük bir kesim tarafından normal ve doğal bir sürecin parçası olarak kabul edildi. Özetle bu konuda önemli düzeyde kültürel egemenlik kuruldu. 'İnsanların beyinlerini işgal edebilirseniz, kalpleri ve elleri de arkadan gelecektir' deyişi gerçekleştirildi.
Liberal-kapitalist düzenin sürdürülmesi için ekonomik yardımlar da devreye sokuldu.Bunun en göze batanlardan birisi de İkinci Paylaşım Savaşı sonrasında 1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan ABD kaynaklı Marşal yardım paketi oldu.Aralarında Türkiye'nin de bulunduğu 16 ülkeye, bu plan uyarınca ABD'den ekonomik kalkınma yardımı(!) yapıldı.
Zeytinyağı nasıl dışlandı?
Yardım paketi altında Türkiye'ye ABD'de birikmiş olan margarin,süt tozu gibi besinler verildi. Marşal yardımının koşullarından biri de Türkiye'nin ABD'den mısırözü yağı alması oldu.
Buna koşut olarak Türkiye'de ilk margarin fabrikası kuruldu. Zeytinyağı ısıtılırsa kanser yapar gibi yalanlar uyduruldu ve basın aracılığı ile yayıldı. Yüz binlerce zeytin ağacı sökülerek büyük bir kıyım yapıldı. Margarinin fiyatları düşürüldü ve kitleler zeytinyağından soğutularak mısır özü yağına ve margarine alıştırdı.
Zeytinyağını kötüleme içinde TRT'ye 'Zeytinyağlı yiyemem aman, basmada fistan giyemem aman…' diye bir türkü sipariş edildi .Üstelik bu türküye,Türkiye'nin sanayileşmesinde öncü rol oynayan dokuma fabrikalarımızın basması da eklendi.
Günümüze gelince, başta da söylendiği üzere, halkın eğitimli ve de orta gelir düzeyine sahip sosyal katmanları margarinin ve naylon kumaşların zararların biliyor. Ancak halkın önemli bir kesimi margarin tüketmeye devam ediyor ve polyester kumaşları giyiyor…Ve de sağlıksız beslenmeden kaynaklanan kalp ve damar hastalıkları ile kanser gibi hastalıklar patlama yapmış durumda.
Bu oyunu bozan bilimci olmadı mı? Elbette oldu.Adı, Osman Nuri Koçtürk idi.
Veteriner hekim kökenli olan Osman Nuri Koçtürk Hoca,o yıllarda radyo yayınlarıyla soya yağı ve süt tozuna karşı halkı bilgilendirmeye çalıştı. Bu arada sürekli halka tarhana yemeyi öğütledi. Adı, 'Tarhana Osman'a çıktı.
Margarinlere karşı zeytinyağını savunmasından sonra da radyo yayınlarına son verildi. Konya'ya yaptığı bir gezi sırasında saldırıya uğradı ve öldürülmek istendi.
Ancak hiç yılmadı, zeytinyağını savunmaya devam etti. Aç bırakılmaya çalışıldı ve en ilginci tıp fakültesinde profesörlüğü,en azından Amerikancı, daha doğrusu uluslararası margarin sanayicilerinin egemenlik kurduğu kimi bilimciler(!) tarafından engellendi.
Işıklar içinde yat,Osman Nuri Koçtürk Hoca.Bilimi namusuyla yaptığın için.