‘Zeytin’in bedduası çarpacak hepinizi!’

'O'nu, bunu bırakın…' demez zeytin ürecisi…

O toprak adamı için…

Zeytin'in adı, bu coğrafyada hep iki kelimedir; hiç değişmez:

'Ölmez Ağacı…'

Yazar Mehmet Başaran'a göre…

Ağaçların bilgesi, zeytindir kuşkusuz…

En çelimsizi bile…

Kendini kabul ettiren bir ağırbaşlılık…

Bir suskunluk içinde…

Yaşlarını bilen yok…

Roma'nın, Bizans'ın izlerini taşıyor bazıları…

Zamanlar geçmiş, nesil üstüne nesil gelmiş, ama…

O kutsal ağaçlar…

Yine de…

Kendi ölümsüzlüklerinde yaşıyorlar…

***

O billur yağlı…

O şifalı meyve…

O dualı zeytinin…

Ölüm fermanı asılıyor asırlık gövdelerin oyuklarına…

AK Parti milletvekillerinin imzasını taşıyan…

Kanun teklifi, TBMM Başkanlığı'na sunuldu…

Ne istiyor acep bazı arkadaşlar?

Arzular şelale ama…

Biz yine de kısacık geçelim:

'Eğer madencilik faaliyetleri, bırakın üstünde zeytin ağaçlarının olmasını, tapuda zeytinlik olarak kaydı olan yerlere bile denk gelirse, zeytin sahasının madencilik faaliyeti yürütülecek kısmına, kamu yararı dikkate alınarak Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nca izin verilebilecek…'

Bu ne demek?

Zeytin ağaçlarınıza gözünüz gibi bakıyorsunuz…

'Paaaaat!' diye elinizden gidecek…

Size, sadece…

Köklenen zeytin ağaçlarınız kalacak…

Onları da…

Bi'başka alan bulup yeniden dikeceksiniz ama…

Kadim dostum, değerli büyüğüm…

TARİŞ Zeytinyağı'nın kesintisiz 33 yıllık başkanı Cahit Çetin

Ya da Türkiye'nin bildiği unvanıyla…

'Zeytinlerin Efendisi'…

O kutsal meyvenin başına gelecek olanı şöyle özetliyor:

'Yaşlı zeytin ağacınızı kökleyip, aşka bir yere dikerseniz o tarihsel kökler yok olur… Yeniden doğuş başlar… Artık, dedenizden, hatta dedenizin dedesinden kalan asırlık zeytin ağacınız yeniden (bebek ağaç) haline gelir… Öldürüyorsunuz ve yeniden doğmasını sağlıyorsunuz… Yazık değil mi, yıllarını size zeytin veren, şifalı yağ veren o asırlık Ölmez Ağacı'na?'

***

'Yazıktır, günahtır…' derken bile…

İnsanoğlu, kendisini asırlardır besleyen…

Ölmez Ağacı'nı…

İlle de öldürmek için neden bu kadar iştahlı olduğuna…

Anlam vermiyor…

İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer ise…

Yaşanması kaçınılmaz…

Olası bir 'Toplu Zeytin Cinayeti' için son sözü şu:

'Zeytinlik alanlarda madenciliğin önünü açan yönetmeliğe karşı dava açmıştık… Anayasa'ya aykırı olan bu yönetmeliği şimdi de kanun teklifine dönüştürdüler... Gerekirse yine dava açacağız... Bu meselenin peşini bırakmayacağız… Zeytin ağaçlarımızdan elinizi çekin!'

***

Çok özel bir 'yakarış' ile…

Sözün sonunu getirelim…

'Ölmez Ağacı'nın, bir nebze de olsa…

Katiline yakarışıdır bu satırlar…

Yıllar önce meslektaşım Zehra Uğur'un…

TARİŞ'in…

'Asırlık Zeytinyağı' ürünleri için…

Kaleme aldığı…

'Ben Asırlık Dost' başlıklı yazı ile veda edelim…

Sonuna kadar okuyun lütfen…

Acıklıdır ama…

Üç kuruşluk maden için…

Zeytini kökleyenlerin kalbini sızlatır diye umudumuzdur…

***

40 bin yıl öncesinde var olan atalarımın parçasıyım…

Kenetlendi köklerim toprağa…

Hiç yılmadım…

Ne sıcağa ne de dondurucu havaya…

Dallarımın her birinde umut, barış, sevgi var benim…

Armağan olarak geldim siz insanlara…

Sağlık, güzellik umut ve aşk için var oldum…

Bu bereketli topraklarda…

2 bin 550 yıldır ayaktayım…

Bu topraklarda büyüdüm…

Senden eskiyim, senden bilgeyim…

Ve yine bu toprakların olacağım…

Senden sonraki nesli de ben kucaklayacağım…

Padişahların doğumlarına, yaşamlarına, ölümlerine şahit oldum…

Devirler kapattım, devirler açtım…

31 yaşında bir delikanlıydım; Birinci Mahmut Han dünyaya geldiğinde…

50'nci yaşımda Fransız Devrimi başlamıştı…

18'inci Yüzyılın içindeydik…

Beylerbeyi ile Çırağan'ın yapıldığı dönemlerde ise…

200'üncü yaşıma yeni girmiştim…

1914 yılının temmuz sıcağında Birinci Dünya Savaşı'nı gördüğümde…

250 yılımı arkamda bırakmıştım…

Ve o gün…

Yapraklarımdan gözyaşı dökerek insanlık için 'umut' diledim…

Sembol oldu dallarım, adını 'barış' koydular…

256 yaşımda Londra Konferansı gerçekleşti…

Bayram havasıyla kutlanan Cumhuriyet'in ilanını hatırlıyorum…

258 yaşımdaydım ve çok gururluydum…

Yaşlı elleriyle meyvelerimi toplayan yüzlerce emekçi dokundu dallarıma…

Bazen çocukların mutluluk çığlıklarını duydum…

Neş'eli koşuşturmalarına tanık oldum…

Şairlerin kalemine ilham verdi varlığım…

Hikayelerde hep yerim oldu…

1947'de…

'Yaşamaya Dair' şiirini kaleme aldığında Nazım, 282 yaşındaydım…

Ölümsüzlüğe olan inancımızı ispatladı ve bir kez daha gurur duydum…

Şöyle demişti:

'Yani öylesine ciddiye alacaksın ki yaşamayı, 70'lerinde bile mesela zeytin dikeceksin… Hem de öyle çocuklara falan kalır diye değil, ölmekten korktuğun halde ölüme inanmadığın için, yaşamak yanı ağır bastığından…'

Mevsimleri yaşadı bedenim…

Dallarım eğildi ama hiçbir zaman kopmadı…

Ve ben sizden hiç bir zaman vazgeçmedim!

1915'ten bu yana TARİŞ'in emekçilerine emanetim ve…

350 yaşımda sofralarınızın asırlık lezzetiyim…'

***

Zeytini öldürmek için bu ne inat?

Sen istesen de ölmüyor arkadaş…

Çünkü, adı üstünde 'Ölmez Ağacı'

Nokta…

Hamiş: '…Ve bir de ağaç yarattık ki, Turi Sina'dan çıkar; hem yağ bitirir hem de yiyeceklerine bir katık… / Müminün Suresi – 20. Ayet…'

Sonsöz: 'Yetişkin bir aslanı, kaplanı uslandırıp adam etmek neyse, zeytinlik yetiştirmek de o! Yürek ister, sebat ister bu iş… / Necati Cumalı… - İzmir Urlalı büyük edebiyatçımız…'