Yurt dışı vatandaşlık üst kurulu (YDVÜK)

55 inci Cumhuriyet Hükümetinde Devlet Bakanı olarak görev yaptım.
Bana verilen görevlerden biri de, Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın gerek yaşadıkları ülkelerde, gerekse Türkiye ile olan problemlerini araştırmak, bunları hükümete ve meclise aktararak çözüme ulaştırmak idi.
Görev, Başbakan tarafından bana verildi verilmesine de, bu işle ilgili çalışma yapacak ne kadro var, ne bütçe var, ne de gerekli bilgi birikimi mevcut.
Türkiye'nin yurtdışında yaşayan yaklaşık 5 Milyondan fazla vatandaşı var.
(Kesin rakam bilinmiyor?) Bu vatandaşlarımızın sağlıklı kayıtları hiçbir yerde yoktur.
Araştırma yapabilme ve yeni bir ekip kurabilmek için bazı bilgiler istedim; Ne iş yaparlar, nasıl yaşarlar, çocukları eğitim alıyorlar mı, üniversitelerde okuyan çocuklarının adresleri var mı gibi..
Büyükelçilikler, Konsolosluklar, ilgili Bakanlıklardan aldığım cevaplar hep aynı idi; 'Bu konuda elimizde sağlıklı bilgi yok…'
İş başa düşmüştü. Önce bir durum tespiti yaptırdım. Yurtdışında yaşayan Türkler çok sayıda dernekler kurmuşlardı, neredeyse bir araya gelen 5-6 kişi
1'er dernek kurmuş, hemşeri dernekleri veya dini faaliyetlerle ilgili basit çalışmalar yapıyorlardı.
Yurtdışında yaşayan, öncelikle Üniversite eğitimi almış, bulunduğu ülkenin lisanını çok iyi konuşabilen, o topluma kendini ispatlamış ve kabul ettirmiş, bilim insanları-basın mensupları-işadamları-çalışanlardan oluşan, yarıya
yakını da bu niteliklere sahip kadınlardan oluşan YDVÜK nu oluşturdum.
Bu konuda 55 inci hükümetin Başbakan Yardımcısı Bülent Ecevit'ten ciddi destek gördüm.
Yurtdışında ve Ankara'da kurul üyeleriyle toplantılar yaptık. Kurul Üyelerinin büyük bir kısmı, kurdukları ilişkiler sonucu, yaşadıkları ülkelerin önde gelen siyasetçileriyle dostluk kurabilecek, basın organlarına arada bir de olsa makale yazabilecek donanımda tecrübeli kişilerdi.
Toplantılar sonucu aldığımız kararlardan bazıları şunlar idi;
*Bu kurul TBMM'ne bağlı bir kurum olmalı(Günlük siyasetten uzak olmalı)
*Yurtdışında yaşayan vatandaşların seçmen kütükleri oluşturulduktan sonra, bu kurul seçimle işbaşına gelmeli.
*Kurulun çeşitli ülkelerde ofisleri ve çalışanları olmalı.
*Kurul Türkiye'nin tezlerini, bilime ve araştırmaya dayalı bir biçimde sürekli olarak anlatmalı, yaşadıkları ülkede kamuoyu oluşturmalı, ve o toplumlardaki etkili kişilere ulaşıp, dostluklar kuracak lobi çalışmaları yapmalı
*Kurul, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın problemlerine yardımcı olmalı ve gerekenleri Ankara'ya bildirmeli.
*Kurul, Yurtdışı Üniversitelerinde eğitim gören Türk gençleriyle sürekli ilişki halinde olmalı.
*Kurul, bütçesini TBMM'den alan bir Sivil Toplum Örgütü çizgisini asla bozmamalı.
Bu iyi niyetlerle yola çıkıldı ve çok mesafeler alındı. 1995 yılında Anayasamızın
67 inci maddesinde değişiklik yapılarak, Yurtdışındaki vatandaşlarımızın bulundukları ülkelerde oy kullanmalarına olanak verecek düzenlemeyi de yapmıştık. Bundan sonraki süremiz, Türklerin yaşadığı ülke yetkilileri ile
'Oy Kullanma' şekli ve 'Oy Güvenliği' ile ilgili çalışmalarla geçti.
Maalesef biz görevden ayrıldıktan sonra, özellikle AKP İktidarından sonra bu çalışmalar tamamen durduruldu…
Bugün Fransa'da yaşadığımız 'Ermeni Soykırımının inkarına ceza verilmesini' öngören yasa tasarısı için son anda yapılan acemice tepkiler, her nisan ayında Amerikan Başkanının Ermeniler konusunda ne diyeceğini merak etmenin ve
PKK Terör örgütünün Avrupa'daki terör örgütünün propaganda gücünü kırılamamasının en temel noktası, kurmayı tasarladığımız gibi bir sivil toplum örgütüne sahip olmamaktan kaynaklanmaktadır.
Bu çalışmaları Dışişleri Bakanlığı-Büyükelçilikler yani devlet eliyle yapamazsınız. Yaptığınızı düşünürsünüz ama, çalışmalarınızın hiçbiri, ne o ülkenin basınında ne de kamuoyunda yer alır.
Binlerce insanı sokaklara, parlamento önlerine toplayabilirsiniz, ama bunların tümü ters teper. Çünkü Avrupalı için önemli olan, 'Sivil Toplum ve Sivil Toplum Kuruluşları'dır.
Bu mücadeleyi yapacak iktidarın önce kendisi 'demokrat' olmalı ve 'örgütlü topluma' inanmalıdır.
Bu işler, Almanya'ya gidip, binlerce cüppeli-sarıklı insanı spor salonlarına doldurmakla ve bu toplantıları 'iç politika' malzemesi yapmakla olmaz.
Aksine ülkenizin imajını yerle bir edersiniz.
Yasaklama ile, ekonomik ambargo ile de ülkenize yapılan haksız saldırıları önlemek olası değildir.
Eğer bu kafamızı değiştirmezsek, işi gücü bırakıp, bir gün Ermeniler için, bir gün Amerika için bir gün Fransızlar için, bir gün Kürtçüler için, o ülke senin, bu ülke benim, dolaşır dururuz…
Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı Erdoğan, Dışişleri Bakanlığından ve Milli Eğitim Bakanlığından, yurtdışında üniversitelerde eğitim gören Türk gençlerinin adreslerini alıp, yeni yıl tebriki atmayı becerebilir mi? Beceremez. Çünkü adreslerini bulamaz !...
Peki üç ay sonra bir Genel Seçim olsa, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımız oy kullanabilir mi? Kullanamazlar. Çünkü hem vatandaşlarımızın oy kullanacağı ülkelerle gerekli görüşmeler yapılmadı, hem de yurtdışında oy kullanacak vatandaşlarımızı belirleyecek 'Seçmen Kütükleri' oluşturulamadı…
Yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın oy kullanmalarına olanak veren Anayasa değişikliği yapılalı tam tamına 16(ON ALTI) yıl oldu. Türkiye hala Anayasa emrini yerine getiremedi…
Bu ayıbın ve saygısızlığın 6 yılının suçu geçmiş iktidarlarda, 10 yılı ise AKP iktidarındadır…
Siz hem kendinizi savunduğunuzu iddia edeceksiniz, hem de her biri birer
'Fahri Büyükelçi' niteliğindeki insanlarınızın yurtdışındaki adreslerini dahi bilemeyeceksiniz..
Buna halk dilinde şöyle denir; 'Siz ölmüşsünüz ama ağlayanınız yok…'