Yoldaş Bahçeli… Muhalefetin vizyonu… Kayseri’nin anlattığı…

Türk siyaseti büyük bir değişimin ve dönüşümün kıyısında adım adım 2023 seçimlerine ilerliyor.

Toplum derin bir sessizliğe gömülmüş durumda ve günüNÜ bekliyor…

Bu süre içerisinde ise siyasetçiler topluma bir şeyler anlatmaya çalışıyor.

Sanki toplumla siyasetçilerin arasındaki bağ kopmuş gibi…

İktidar ekonomiyi düzeltmek için adım atamıyor. Muhalefet kendi iç tartışmasını tamamlayabilmiş değil.

Ve bunlar olurken vatandaşlar pazar alışverişlerinde porsiyonlarını azaltıyor.

Krizin ağır koşulları altında mazot sanki 28 TL olmamış gibi davranarak hayatına devam ediyor.

Toplumsal birikim artıyor. Bu birikimin muhakkak ki sandığa yansıması olacak.

**

Bu haftanın Çarşı Karışık'ına dönelim.

Geçtiğimiz hafta İzmir, Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ı, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi, Demokrat Parti Genel Başkanı Gültekin Uysal'ı ve Vatan Partisi Genel Başkanı Doğu Perinçek'i başkanı ağırladı.

Erdoğan ve Bahçeli Efes Tatbikatı sebebiyle günü birlik program gerçekleştirdi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 2023 seçimlerinde resmen aday olduğunu İzmir'de ilan etti.

İki genel başkan ile de karşılıklı Egedesonsöz olarak röportaj yapma şansımız oldu.

Hem Doğu Perinçek hem de Gültekin Uysal röportaj anında ve sonrasında yaptığımız sohbetlerde mütevazi biçimde sorularımıza yanıtlar verdiler.

PERİNÇEK İLE BAHÇELİ YOLDAŞ OLABİLİR Mİ?

En dikkat çekici röportaj Doğu Bey ile yaptığımız görüşmeden çıktı. Eski yıllarda karşı karşıya geldiği MHP'nin Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye 'yoldaş' yakıştırması yaptı ve SADAT iddialarını 'abartı' olarak niteledi.

Doğu Perinçek ve siyasi geleneği geçmiş yıllardan bugüne siyasetin farklı alanlarındaki anlayış ya da partilerle 'konjektürel olarak' bir araya gelmeyi tercih ediyor. Ama geçmişten bu yana tek bir ekseni var, o da Çin…

Perinçek'i anlayabilmek için kısaca bir siyasi geçmişine bakmakta fayda var.

Maoist devrimi savunan (işçi-köylü ittifakına dayalı bir köylü devrimi) ve kurdukları Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi (TİİKP) ile siyaset sahnesine giren Doğu Perinçek ve ekibi ilk dönemlerde Rusya'yı 'sosyal emperyalist' olarak değerlendirip Rusya karşıtı bir konum izledi. Bunun için Türkiye'deki sovyetik partilerle -TKP gibi- kanlı-bıçaklı oldu. Birçok insan bu sol içi şiddet olaylarında can verdi. Bu dönemde MHP ile de yaşanan silahlı kavgalarda çok sayıda kişi hayatını kaybetti. Öyle ki ölenler artık çoğunun mezarı dahi hatırlanmıyor.

'80 darbesinin ardından PKK'nın ortaya çıkışını 'devrimci' bulan Perinçek ve ekibi Sovyetler Birliği'nin çözüldüğü döneme kadar Kürt milliyetçileri ile arayı sıcak tuttu, Bekaa Vadisi'ne gitti, Apo'ya gül verdi.

Sosyalist bloğun çözülmesi ile eksen değiştiren Kürt milliyetçilerine sırt çeviren Doğu Perinçek, bu kez Kemalizme sarıldı. 90'ların sonuna doğru Çin ve Rusya yakınlaşması ile de ortaya çıkan Avrasyacılık düşüncesini de içine alacak biçimde Kemalizm ve sosyalizmi bulamaç eden eklektik bir düşünceyi Türkiye'de rehber edindi.

2000'li yıllarda ise Kürt milliyetçilerinin ve AK Parti'nin tam karşısında kendini konumlandıran Perinçek'in İsviçre'de katıldığı konferanslarda Ermeni Soykırımı'nı reddetmesi dava konusu oldu. İsviçre Mahkemesi'nin ceza verdiği Perinçek, süreci AİHM'e taşıdı ve AİHM, Perinçek'i haklı buldu. 2000'lerin sonunda ise FETÖ kumpasında tutuklanan ulusalcılar furyasında Doğu Perinçek de yer aldı.

Bu süre içerisinde 5 harfli partide sadece 'işçi' ismi kaldı, sırayla amblemdeki kızılyıldızı çıkarıp beyaz yıldız koydu. Sonrasında da partinin ismini komple değiştirip Vatan Partisi yaptı.

Ve bugün… 15 Temmuz darbe girişiminin hemen ardından Perinçek ile Erdoğan arasında kendi tabiri ile 'cephe birlikteliği' oluştu. Perinçek'in tabiri ile ABD, FETÖ'cü teröristlerle bir darbe girişimine kalkışmış ve Erdoğan'ı indirmek istemişti. Cephe birlikteliği fikri ilk dönemlerde Bahçeli'nin pek hoşuna gitmese de Erdoğan, Perinçek'i kendi safında tutmasından da rahatsız olmadı.

Doğu Perinçek, Erdoğan'ın Rusya ve Çin eksenine eklemlenmesi konusunda ise düşüncelerini sürekli olarak dile getiriyor. MHP Lideri Bahçeli'nin son dönemdeki NATO karşıtı çıkışları ise arayıp da bulamadığı türden…

Kısacası Doğu Perinçek her süreçte siyasi ilişkilerinde pragmatizmi rehber ediniyor. Perinçek, önceleri vuruştuğu, 'sosyal emperyalist' dediği Rusya ile şimdilerde dost-stratejik ittifak olabilir. 10 yıl önce SADAT hakkında yaptığı 'Bakanlık onaylı kontrgerilla merkezi' yakıştırmasının ardından bugünün iddialarına 'abartı' diyebilir. Geçmişte kanlı-bıçaklı olduğu MHP'ye pekala yoldaş olabilir.

Peki Bahçeli'nin ülküdaşı Perinçek olur mu?

Siyasette her ihtimal var.

Geçmişte Erdoğan'a karşı çok sert muhalefet yapan Bahçeli'nin şu anki pozisyonunu düşünürsek Perinçek'le ülküdaşlık konusu pekala bir olasılık olabilir pek tabii.

Ancak altını çizmekte yarar var.

Doğu Bey'in bir derdi var.

Doğu Perinçek, Türkiye'nin geleceğini Avrasya'da buluyor. Ülkenin yüzünün doğuya dönmesinden yana… Perinçek'in Türkiye'nin NATO ve ABD-AB ekseninden çıkarak içine Rusya ve Çin ile birlikte Türki cumhuriyetleri de alan bir yörünge çizme derdi var.

Beğenirsiniz beğenmezsiniz. Doğu Bey'in vizyonu ve yörüngesi budur.

**

VİZYONUNU ARAYAN MUHALEFET

Peki 6'lı masa yada muhalefet bloğu olarak değerlendireceğimiz partiler ve gruplar Türkiye'ye nasıl bir vizyon sunuyor?

Kendisini muhalefette tanımlayan ve 6'lı masada yer alan Demokrat Parti'nin genel başkanı Gültekin Uysal, yaptığımız görüşmede güçlendirilmiş parlamenter sistem, hukuk devleti, ekonominin düzeltilmesi gibi konulara özellikle değindi. Bunlar ülke için iyi ve önemli düşünceler. Ancak muhalefetin topluma nasıl bir gelecek ve vizyon sunacağı, iktidar olma durumunda da Türkiye'nin oturacağı yörünge konusunda bıraktığı bir boşluk var. Dış politikada yörüngesi belli olmayan ve her geçen gün dünyada yalnızlaşan Türkiye'nin olası bir iktidar değişikliğinde nasıl bir yörüngeye oturacağı konusuna bir açıklık getiremedi Sayın Uysal.

Buna Sayın Uysal değil muhalefet bir bütün olarak yanıt veremiyor. Örneğin, muhalefet Türkiye'nin AB'ye tam üyeliği gibi bir hedefi içini sindirerek söylemeyi geçtim, laf olsun diye bile dillendirmiyor.

Belki de Erdoğan'ın dillendirdiği 'yerli ve millilik' vurgularından çekiniliyor olabilir.

AB ile üyelik pek olacağı gibi görünmüyor ama AB hedefi bir vizyonu temsil ediyor. Yüzünü Osmanlı'nın son yıllarından bu yana aydınlanmacı bulduğu batıya dönen Türkiye'nin özellikle genç kesimi kurtuluşu Batı'da görüyor. Vatandaşlarını ve özellikle de gençleri heyecanlandıracak ve genç kuşakların ülkeye daha da sıkı bağlanmasını sağlayacak bir vizyondan ülke olarak yoksun durumdayız.

İktidarın vatandaşını heyecanlandıramadığı bir ortamda muhalefetin de çok önemli çıkışlar yaptığını maalesef görmüyoruz.

**

TOPLUMU HEYECANLANDIRAN TEK LİDER: ATATÜRK

Gençlerin ülke siyasetinde ismini duyduğunda heyecanlandığı ve coşkuya kapıldığı tek kişi var.

O da Mustafa Kemal Atatürk.

Muhafazakar-milliyetçiliğin tam manasıyla kalesi olan Kayseri'de Erciyes Üniversitesi'ndeki bahar şenliklerinde binlerce öğrencinin adeta after party yaparak İzmir Marşı'nı söylemesi sosyal medyayı tabiri caizse yıktı. Erciyes'in ardından birçok üniversitede de benzer görüntüler yaşandı.

Üniversite öğrencilerinin duruşu aslında 'vizyon' tartışmasında politik bir konumlanışa oturuyor. Erciyes Üniversiteli öğrencilerin tutumu apolitik değil basbayağı politiktir.

Gençler kendilerine bir vizyon sunamayan siyasetçilere tavır alıyorlar ve Atatürk'e sarılıyorlar. Bugünün Türkiye'sinde Atatürk dışında hiç kimse gençlere onlara bir gelecek vizyonu sunamıyor. Mustafa Kemal Atatürk, Kurtuluş Savaşı sonrası Türkiye'nin inşasında ülke için bir vizyon çizdi. Türkiye için batılılaşma ve uygarlık seviyesine yükselme gibi hedefler belirledi. Bu hedefe ne kadar ulaşıldı tartışılır.

Peki bu hedeflere ulaşabilmek için siyasetçilerimiz ne yapıyorlar?

Kutuplaşma siyaseti ve dilinin kullanılması sonucunda ülkede bir kaynaşma değil ayrışma ve içe kapanma yaşanıyor. Birbiri ile sürekli didişen siyasetçi topluluğuna bu memleketin üniversiteli gençleri bence Atatürk'e sarılarak yanıt veriyor.

Ve son olarak Integral Araştırma tarafından yapılan bir anket de bu durumu destekler nitelikte…

'Türkiye'yi yönetme konusunda muhalefet partilerinden hangilerine ne ölçüde güveniyorsunuz' sorusuna hiçbiri diyenlerin oranı yüzde 53,9. CHP'ye güvenenlerin oranı yüzde 18,8; İYİ Parti'nin yüzde 15…

Aynı ankette 'AK Parti, Türkiye'yi iyi yönetiyor' diyenlerin oranı yüzde 12…Kötü yönetiyor diyenleri oranı ise yüzde 70'in üzerinde…

Fazla söze de gerek yok.

Burası İzmir ve Millet İttifakı'nın 'kale' diye tabir ettiği bir kent…

İktidara da muhalefete de derin bir güvensizlik olduğu ortada…

ERDOĞAN'IN ADAYLIĞI
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın çok da sürpriz olmayan adaylık açıklamasını İzmir'de yaptı.

Erdoğan'ın aday olmayacağı ve yerine başkasını aday yapacağı konusu da bazı gazeteciler tarafından işlenmekteydi. Ancak bunun tersi olacağı besbelliydi. Çünkü şu anki konjektürde iktidar bloğunun oy desteği sağlamak için tek enstrümanı Erdoğan'dır.

Erdoğan muhalefetin adaylık konusunu muhalefetin zayıf karnı olarak gördü ve muhalefetin 'kale' olarak gördüğü ve ana muhalefet partisinin liderinin milletvekili olduğu kentte adaylığını resmen duyurdu. Erdoğan, muhalefetin adaylık tartışması konusunu zayıf karın olarak gördüğünü de saklamıyor. Adaylığını açıklarken Kılıçdaroğlu'nu işaret ederek 'adaysan adaylığını açıkla, değilsen adayını açıkla' dedi.

İktidar stratejisini muhalefetin zaafları üzerine kurmak istiyor. Adaylık konusunu alevlendirerek muhalefeti sıkıştırmaya çalışıyor. Şu an bunun dışında da yapabileceği fazla bir hamle de bulunmuyor. İktidar, ekonomi ya da dış politikada bir hamle üstünlüğü bulabilmiş değil. Şu anki konjektürde kendi avantajları üzerine kurabileceği fazla bir enstrüman da bulunmuyor.

Yarın ise belirsiz…