Yeni bir Susurluk mu?

Narin cinayeti, kamuoyunun en önemli gündem maddesi olmayı sürdürüyor. Peki, neden bu kadar yoğun bir şekilde kamuoyunun ilgisini çekiyor? Yılda yüzlerce kadın ve çocuk cinayeti yaşamıyor muyuz?

Yaşıyoruz tabii ki... Bu cinayetlerin türleri, nedenleri, bölgeleri, failleri farklı özellikler taşısa da, bunların sosyolojik olarak incelenmesine olanak tanıyan bazı sosyal özellikleri de var. Bir cinayet bireysel gibi gözükse de aslında diğerleri ile birlikte incelendiğinde sosyal bir olay olduğu ortaya çıkar. Cinayet sonrası aile bireyleri, köylüler ve aşiret üyelerinin takındığı tavır, 'Olan oldu ya da olur böyle şeyler, aileyi, babayı, abiyi korumak lazım' tavrı. Bir çocuk ya da birey feda edilebilir, önemli olan aile ve aşirettir tavrı dikkat çekici. Hatta aile bildiri yayınlıyor ama bu bildiride yer alan ifadeler bireylerinden ziyade, bir diplomat ya da avukatın elinden çıkmış nitelikler taşıyor.

Narin cinayetinin başka özellikleri de var. Diğerleri gibi değil. Nitekim diğer kadın ve çocuk cinayetlerinde failler çok kolaylıkla bulunurken bu cinayette bütün çabalara rağmen, olay giderek karmaşıklaşmakta ve bulanıklaşmaktadır.

Bir çocuğun boğularak öldürülmesi ve sonradan yaşananların olağanüstü profesyonel nitelik taşıması, işin başka boyutlarını da düşündürüyor ister istemez. Faillerin soğukkanlılığı bir yana, verdikleri ifadelerden davranışlarına kadar sergiledikleri profesyonel tutumlar, kurdukları senaryolar, profesyonel yardım olmaksızın olacak işler gibi gözükmüyor. Şimdi bazı örnekler üzerinde durarak, cinayet sonrası yaşananların ortaya çıkardığı yardımlaşma ve destek izlerini ele alalım.

Cesedi toprak yerine suya gömmekten, hazırlanan ifadelere kadar hepsi bir hazırlık gerektiriyor. Bu kimin aklına gelir? Hem köpeklerin koku almasını engelleyecek hem de otopside bulunacak bazı bulguları yok edecek bir plan. Whatsap kayıtlarını silen programın olduğunu hepimiz bu olay sayesinde öğrendik.

Cesedin bulunduğu günden hemen sonra Galip Ensarioğlu'nun 'Aileyi kırk yıldır tanıyoruz, bildiğim ama söyleyemediğim şeyler var' çıkışı, bu aile veya aşiretin ittifak izlerinin en önemlilerinden birini oluşturuyor.

Jandarma ile ailenin hangi alanlarda ve konularda işbirliği yaptığını bilmiyoruz ama Ensarioğlu gibi ailenin de sıkça ifade ettiği şey, köyün ve ailenin stratejik önemi.

Arama çalışmaları sırasında ilk akla gelmesi gerekirken, Jandarma kamera kayıtlarına 17 gün geçtikten sonra bakılması tesadüfi bir ihmal olabilir mi? Ya da bir iki gün sonra şüpheli duruma düşmüş olan aile üyelerinin telefonları kendilerine iade edilebilir mi? Cesedin taşındığı aracın iadesi normal mi?

Bu ailenin ve aşiretin devlet ile olan ilişkilerini bilmiyoruz. Ama bugüne kadar yaşananlar gösteriyor ki, eğer bu denli yoğun bir kamuoyu ilgisi olmasaydı, sanki bu olay, faili meçhul cinayetler listesine eklenecekti izlenimi veriyor. Nitekim Narin'den önce de şüpheli çocuk ölümleri olduğu bu araştırmalar sırasında ortaya çıktı.

Ve habere göre baba, üç - beş yıl önce ölen Narin'in ablasının mezarını bile gösterememiş (ya da göstermemiş) görevlilere. Baba kızının mezarını bilmiyor! Bütün bunlar normal olabilir mi? Ve bir köylünün, çiftçinin, kepçe operatörünün ya da sıvacının yapabileceği işler mi bunlar?

Akıl almaz bir ilişkiler ağı ve olağanüstü profesyonel tedbirler, ihmaller ve ifadeler akla yeni bir Susurluk Olayı ile mi karşı karşıyayız sorusunu getiriyor. Nasıl ki, Susurluk'ta 29 yıl önce bir otomobilin kamyona çarpması sonucu devlet mafya ilişkileri ortaya saçıldı ise, burada da küçük Narin'in öldürülmesi benzer ilişki ağları şüphesini hatırlatıyor.

Tabii, şu anda kamu kurumları, o zamanki kadar kamusal özellik taşımıyorlar...