Gönül Soyoğul
Gazetecilikte ayakta kalmanın yolu Pensilvanya’’dan mı geçiyor?
27 Eylül 2010 Pazartesi

Gazetecilikle ruhumu örtüştürenin ne olduğunu, onca zorluğuna/meşakkatine rağmen, niye bu meslekte kendimi bulduğumu çok önceleri sormuştum kendime.
Kendime verdiğim pek çok yanıttan biri de, bu mesleğin bana ’‘soru sorma şansı’’ vermesiydi ki; benim gibi yaşama dair soruları hiç bitmeyen/eksilmeyen birisi için, bundan daha iyi fırsat herhalde olamazdı. Soru sorma isteğinin, mesleki karşılığının gazetecilik olması durumu yani’…  İşi iş olduğu için yapmak değil de kendi merakını giderirken, ortaya bir iş çıkması gibi’…
*
Adına ister röportaj deyin, ister söyleşi; konuşulacak kişiyle ilgili mutlaka bir hazırlık dönemi vardır/olur/olmalıdır.
Soru sormak için, o kişiyle ilgili asgari bilgilere sahip olmak zorunluluğudur bu.
Soru sormak önce buradan başlar. O kişinin hem yakın hem uzak çevresine, kimliği/kişiliği/yaptığı işle ilgili bir sürü soru sormak’…
Bunları not alırsınız, kafanızda evirir çevirirsiniz; gündemdeki meselelerle birleştirirsiniz ve sorgu meleği gibi gider karşısına oturursunuz.
Önce biraz ortamı ısıtırsınız.
Sohbet edersiniz, biraz şamata, biraz gündem falan derken asıl konuya girerseniz.
Ve kayıt cihazının tuşuna basarsınız.
İşte bu işin ’‘felaket’’ kısmı budur.
Soru sormak ’‘gül’’se, ’‘diken’’leri de işte budur: Bazen bir, bazen iki, bazen de üç saat sürebilen konuşmalar sonrasında, o konuşmaları kayıt cihazından yazıya dönüştürme işi.
Diyelim röportaj bir saat mi sürdü?  O röportajı (kabaca) çözmek için en az üç saat vermeniz gerekiyor.  
Nasıl oluyor çözmek?
Her cümleyi defalarca geri dönerek dinlemek ve virgülü virgülüne yazmak. Kısaltırken bile aslına sadık kalmak.
Bir de tabii’… Konuğunuz çok hızlı konuşuyorsa, çok kısık sesle konuşuyorsa, bazı kelimeleri yutarak konuşuyorsa, vurgusuz konuşuyorsa’… İşte o zaman tam yandınız. Cihazın geri tuşuna basar durursunuz. Bazen basıp durmanız bile yetmez, ne dendiğini bir türlü anlamazsınız.
Bunlara ek olarak, eğer röportajı biraz gürültülü bir yerde yapmak zorunda kaldıysanız’… Çifte kavruldunuz!
CSI dizilerindeki gibi ’‘dış sesleri temizleme’’ gibi bir mekanizma olmadığı için bizim kayıt cihazlarında; sözgelimi klakson, bağırış çağırış, telefon sesleri arasında konuğunuzun ne dediğini duymaya/anlamaya ve de (saçınızı başınızı yola yola) yazmaya çalışırsınız.
*
Her röportaja giderken ayrı bir heyecan duyarım.
Keşfedilmeye gidilen bir şehir/ülke/adaya doğru yola çıkış gibidir o an benim için.
Keşif bitip de dönüş yoluna geçtiğimde ise aklımın bir yerinde mutlaka ’‘Allahım ben bu kasetleri şimdi nasıl çözeceğim’’ sızısı vardır.
Saatlerce aynı cümleler üzerinde geri-ileri tuşuyla yaşanacak gerilimi düşünürken de içimden Japonlara, Almanlara, Amerikalılara, teknolojide en ileri her kim varsa onlara seslenirim: İnsan kopyası bile yaptınız da aklınıza hiç mi şu sesi yazıya döken bir cihaz icat etmek gelmez? Sizin gazetecileriniz de röportaj yapıyor; hiç mi sormazlar, hiç mi istekte bulunmazlar sizden ’‘tak fişe/dök yazıya’’ yapabilen bir cihaz icat etmenizi?
Oysa ki, böyle bir cihaz varmış, icadı çoktan yapılmış ve tabii ki Japonlar tarafından.
Avrupa ve ABD’’de gazeteciler röportajlarını yapıp ardından 3-5 dakika içinde, o konuşulanları bilgisayarlarına yazı olarak dökebiliyorlarmış. Öyle saatlerce ileri geri tuşuyla değil, tek tuşa basıp birkaç dakika içinde!
Ve benim için en can alıcı nokta; Japonya merkezli teknoloji şirketi Olympus firması tarafından üretimi yapılan bu cihazların Türkçe’’ye uyarlanması için Türkiye’’de bir yazılım firması ile çalışmalara başlaması.  Ses kaydını yazıya çeviren ürün için düğmeye basılması, çeviri de yapabilen bu ürünün Ocak 2011’’de piyasada olacağı. Fiyat olarak da 400-500 TL arasında bir rakam düşünüldüğü.
*
Bunları niye yazdığıma gelince’….
Sadece sevincimi paylaşmak ve ’‘gelecek günlerde daha sık, daha çok röportaj yapacağım’’ demek için galiba.
Şu ara memlekette sevinçle paylaşacak başkaca da bir şey bulamadığımdan, iç karartıcı bir yazı yazacağıma, mesleki bir iç açılıktan bahsederek haftaya olumlu başlangıç yapayım arzusundan da olabilir elbet, ne bileyim?
*
Konu röportaj olunca, ’‘merak’’ katsayımın hayli yüksek olduğunu belirtince; listemdeki ’‘konuşulacak’’ isimlerin bir hayli uzun olduğunu tahmin ediyorsunuzdur.
İşte bu isimlerden biri de Fethullah Gülen’’dir.
Bu isim benim için bir muammadır ve hakkında yazılan her şey (leyhte ve aleyhte) kafamdaki soruları azaltacağına, çoğaltmaktadır.
Ne aynı dünya görüşünü paylaşıyor olmamız, ne de onun örgütlülüğünden duyduğum endişe/korku, beni onunla röportaj yapma fikrinden caydırıyor.
Ama ’‘hoca efendi’’ ’“Aman Gönül gelse de bir röportaj patlatsak’” demeyeceğine göre’… Benimki ham bir hayalden öte gitmiyor, muhtemelen de gitmeyecek’…
Oysa Türkiye’’yi, ama en çok da ’“İzmir’’i özlemiş’” hoca efendi.
Bu özlemini de, Akşam’’dan Habertürk’’e transfer olan, aylardır köşesinden Pensilvanya’’ya gitmekten söz eden Serdar Turgut’’tan öğreniyoruz.
Turgut, nihayet bu arzusuna kavuşmuş ve aralarında Cüneyt Özdemir’’in de bulunduğu 3 gazeteci ile birlikte Fethullah Gülen’’le çiftliğinde sohbet etmiş.
Ama kayıt dışı!
Yani hoca efendi ne kamera görüntüsüne izin vermiş, ne de ses kaydı alınmasına. Ancak ’‘izlenimlerini’’ yazma özgürlüğü tanımış bizim meslektaşlara’… Bizimkiler de ’‘olur’’ vermiş!
Limon sıkarım böyle gazeteciliğin içine ben.
Pensilvaya’’ya gideceksin, Türkiye’’de etkinliği en az ’‘Başbakan’’ kadar olan ’‘tartışmalı’’ biriyle görüşeceksin, soru soracaksın, ama o soruların yanıtlarını yazmayacaksın, yazamayacaksın!
’“E o zaman ne işiniz var orada’” diye sormazlar mı adama?
Ben sorarım. İşi de gücü de gazeteci olan herkes sorar; ’“Taa Pensilvanyalara ’“gazetecilik için’” mi gittiniz, yoksa ’“hoca efendiye bağlılıklarınızı bildirmeye’” mi?’” der elbet.
’“Mertçe, açıkça yazsanız da öğrenelim’” diyeceğim ama’…
Kendime bile komik geldi bu satırlar! Vazgeçtim’…
’“ Sizin gibi gazeteciyim diye gezenlerin’… Taa Pensilvaya’’ya kadar yolunuz var. Açık olsun’” deyip bitirdim.
 
 
 

Yazdır   Önceki sayfa   Sayfa başına git  
YORUMLAR
 Onay bekleyen yorum yok.

Küfür, hakaret içeren; dil, din, ırk ayrımı yapan; yasalara aykırı ifade ve beyanda bulunan ve tamamı büyük harflerle yazılan yorumlar yayınlanmayacaktır.
Neleri kabul ediyorum: IP adresimin kaydedileceğini, adli makamlarca istenmesi durumunda ip adresimin yetkililerle paylaşılacağını, yazılan yorumların sorumluluğunun tarafıma ait olduğunu, yazımın, yetkililerce, fikrim sorulmaksızın yayından kaldırılabileceğini bu siteye girdiğim andan itibaren kabul etmiş sayılırım.
 

Bu haber henüz yorumlanmamış...

FACEBOOK YORUM
Yorumlarınızı Facebook hesabınız üzerinden yapın hemen onaylansın...
Rifat ÖZER
Rifat ÖZER
Pişmanlıklar
Nedim ATİLLA
Nedim ATİLLA
Gürgen Kral
Mehmet KARABEL
Mehmet KARABEL
Atatürk bizden biridir!
Neşe ÖNEN
Neşe ÖNEN
Dün ve Bugün Türkiye (6) “Hamam mı? yoksa Spa mı?”
Engin ÖNEN
Engin ÖNEN
Rüşvet ile jest arasında!
Oytun NALBANTOĞLU
Oytun NALBANTOĞLU
Stoilov’a nazar değdi!
Ayda ÖZEREN
Ayda ÖZEREN
Kirpi ikilemi – Hayır deme sanatı
Tayfun MARO
Tayfun MARO
Netameli meseleler 7
Kemal ANADOL
Kemal ANADOL
Bir portre: Sadullah Usumi
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Prof. Dr. Mustafa KAYMAKÇI
Nasıl toprak reformu yapılmalı?
ÇOK OKUNANLAR
ÇOK YORUMLANANLAR
FACEBOOK'TA EGE'DE SON SÖZ
GAZETE EGE'DE SONSÖZ
KünyeKünye İletişimİletişim FacebookFacebook TwitterTwitter Google+Google+ RSSRSS Sitene EkleSitene Ekle Günün HaberleriGünün Haberleri
Maxiva