Bir gazeteciye yakışan ciddiyet…
Tevazu…
Ağırbaşlılık…
Halkların yararına gördüğü bir röportajdan, sırf iktidar ve onunla çıkar ilişkisi olanlara zarar verme kaygısıyla vazgeçmemek.
Mesleki başarı uğruna, başına gelebilecek tehlike ve engellerden dolayı yılmamak.
Birilerine yaranma maksadıyla, çanak tutan sorular değil, gerçeği araştıran sorular hazırlamak.
En tahrik edici, kritik soruları bile; kaşını, gözünü oynatmadan ve kıvırmadan, karşısındakinin taaa gözünün içine bakacak bir özgüvenle sormak.
Her kesimden insan ve grupların duygu ve ilkelerini dikkate alan bir gazetecilik jargonu kullanmak.
Türlü hassasiyetleri içselleştirdiğini belli eden dürüstlükte bir objektif yaklaşım sergilemek.
Fotoğraflar için poz verirken; kırk yıllık ahbap çavuş haliyle pişmiş kelle gibi sırıtmamak. Hasret kalmışçasına, hararetle tokalaşan görüntüler vermekten kaçınmak.
İşini eğilmeden, bükülmeden yapma sorumluluğu ve kimseyi incitmeme özeni taşıyan asaletli bir duruşla objektiflere bakmak…
Sanırım, Suriye Devlet Başkanı Esad'la yılın röportajını gerçekleştiren Sayın Utku Çakırözer'den bahsettiğimi anlamışsınızdır.
Hakkında pek çok övgü yazıldı bu röportajdan sonra.
Ancak, Esad'la yan yana, milyonlarca insanın önüne konulan resimlerinden kimse bahsetmedi. Belki de ben görmedim.
Bir zamanlar İmralı ile Kandil'deki terör başı ile röportaj yapanların objektiflere verdiği pozları hatırlayınca, Sayın Çakırözer'e teşekkürü bir borç bildim.
Evet, doğrudur. Bir gazeteci herkesle görüşür. Görüşmelidir de.
Ama, bir gazeteci herkesle samimi ve gözlerinin adeta içi gülen, ya da askerlik hatırası çektiriyormuş gibi bir ifade takınarak poz vermek zorunda değildir.
Üstelik böyle pozlar vermek marifet de değildir!
Marifet; eli kanlı bir diktatör ya da terörist başıyla da görüşürken, bu görüşmenin yalnızca gazetecilik mesleğini icra etme adına yapıldığını hem karşındakine hem de kamuoyuna doğru bir tarzda hissettirebilmektir…
Marifet; röportajı yaparken, görüntüde de, üslupta da ölçüyü kaçırmamaktır…
En mühimi, marifet; bir gazetecinin, mesleğini vicdanları rencide etmeyecek bir bilinçle ve daima kamu yararını gözetecek bir tarafsızlıkla yapmasıdır. Bu etki ve izlenimi uyandırabilme becerisidir.
Bir kez daha teşekkürler Sayın Çakırözer…
Cumhuriyete ve gazeteciliğe dair bütün değerlerin paspas edildiği ve medyanın yandaşlara kaldığı bir dönemdeki bu cesur ve dik duruşunuzdan dolayı sizi bir kez daha kutluyorum.
Sayenizde; onurlu ve ilkeli gazeteciliğin yeniden dirileceğine olan inancımı muhafaza edebileceğim.
Dileğim; Sayın Çakırözer'in bu üstün başarısı ve nitelikli gazeteci kimliği, gazeteciliğe yeni başlayanlara örnek olsun. Ümidimiz çoğalsın...