Yazı yazmak lazım.
Yaşanmamış öykünün ilk dizesi değil elbet. Şehrin kaldırımlarına sinmiş felsefe gibi acı çektiği söylenemez.’¶
Damıtılmış hüzünler bir bir uzaklaşıyor gölgelerinden. Biraz insan, biraz bulut, biraz sessiz ve derinden.
Kıyıda senelerce senelerce evvel güzelim Anabelli.
Sevmek. Fakat sevilen değildi aslında seven. Sevildiğini sevmek’…
Yaz gittikçe uzaklaşıyor anaç mevsimlerinden. Sıradan selamlar gibi düşer yapraklar. Adım adım kanıyor sessizlik.
Ah sessizlik; daha dün yaşamıştı enfaktüsünü. Hüzün yasaktı. Aşk yasaktı. İlaç diye verilen öpüşler yan etki yapıyordu.
Biraz daha yaklaşıyordu yüreğinin çıkmaz sokaklarına.
Biraz zaman’… Biraz zaman’….
Zaman zaman öykündüğü düşlerin part-time serzenişleri kesmiyor. Alabildiğince’… Olabildiğince içinde hüznün... Biraz pazarlık gerek son yaz düşleriyle. Sıkı pazarlık gerek düşen her yaprağın vebalini düşünerek’….
Giderek yayılıyor okaliptus sarısı.
Gelmeyecekmiş gibi bir yaz. Oysa hiç gitmedi ki’… Her mevsim biraz yaz taşır içinde ve her mevsim yaza çıkar sonunda...
Bilirsiniz ya’… Bu şehirde yaz ve iki ucuna eklenmiş ilk ve sonların romantik yağmurları gelir geçer ardınca... Aşkın tonlarını tartmak için’…
Yazı yazmak lazım. şöyle dörtbaşı mamur bir şiiri okuyarak başlamak en iyisi...
Yazı yazmak lazım.
En çokta kuru dal çıtırtısı etkiler.
Parkormanda yürürken el ele
Yazdan kalan son ümitle
Son nefes son güç son gayret
Yaşam yolundan arta kalan
Bir kez daha seni seviyorum
Diyebilmek şanssızlığı şah damarına oturur
Bir kez söylendi mi durmak lazım arkasında
Ki en olmadık güç gösterisidir.
Yaz güze kaydığında yani..
Yani toprakla birlikte kabaran yüreğinden arınmış
Kuru dallara sarı yapraklara akşam ayazına kanmadan
Yazı yazmak lazım hüznün eteklerine
Yazı yazmak lazım son yaza ısınmadan’….