Yaşanabilir dünya mümkün

Yaşadığımız pandemi günleri birçok şeyin yanında insanlar ve tüm canlılar için en önemli olanın; temiz hava, gerçek gıda ve su olduğunu bir kez daha gördük. Ve çevreyi önemsemeyene de artık 'insan bile değil' dendiği günlere geldik.

Çok enteresandır, - açıkçası bu kadarını kimse beklemiyordu- insanların eve kapanmak zorunda kaldığı üç- dört aylık dönemde, doğanın kendini yenilemeye, eko sistemin yaralarını sarmaya başladığı açık şekilde gözlendi, gözleniyor. Unutmayın çok pis körfezlerde bile yunuslar görüldü… Karaköy'den Uludağ görüldü. Sahilevleri'nden Sakız ve Midilli'yi gördüm. Karbon ayak izi azaldıkça dünya daha güzel bir dünya oldu.

Tek kullanımlık plastikler Almanya'da bu dönemde yasaklandı. Bundan sonra da başka ülkelerin aynı kararı uygulamasını beklemeye başladık.

Elbette çok iyi biliyoruz ki; bir ekosistem ne kadar çok farklı sayıda canlı türünü barındırıyorsa biyoçeşitlilik açısından da o kadar zengin demektir. Çeşitlilik herhangi bir sistemin devamlılığını sağlayan en önemli unsurlardan biri; hayatın ana sigortası. İnsan kendi dışında kalan her şeyi bir kaynak olarak görse de aslında yeryüzünde yaşayan her canlı birbirleri için bir biyolojik kaynak olarak görülmeli. Altını çizelim: Her canlı diğerlerine muhtaçtır. Pandemi bunu bize bir kez daha öğretti.

Yine pandemiden öğrendik; insan dışındaki diğer canlıların birçoğu bir süreliğine doğadan çekilmiş olsalar, bırakın eko sistemin yaralarını sarmasını, canlıların yaşamının tehlikeye gireceği bilimsel bir gerçektir. Bu durum çok acı bir gerçeği açığa çıkarttı: Doğaya en zararlı canlı ne yazık ki insandır. Yaşamın birçok alanında duruma göre insandan daha iyi veya insandan daha kötü bir canlı bulunmamaktadır. O halde insanların kötü yönlerini törpüleyip, iyi yönlerini geliştirmemiz doğa için iyi bir sonuç verecektir.

FAO geçen hafta açıkladı; birçok ülke raporuna göre; tarımsal üretim tehlike ve tehdit altında… Bu tehdit ve tehlikeyi yaratan ise yaşanan genetik erozyon. Yani yerel çeşitlerin kaybolması... Yerel çeşitlerin kaybolmasının ana nedenleri olarak ise değişen tarım sistemleri, ormansızlaşma ve aşırı kullanma, nüfus baskısı, çevresel bozulmalar, aşırı otlatma, yasa ve politikalar ile artan hastalık ve zararlılar olduğu belirtiliyor.

Gıda Güvenliği Bilgi Ağı tarafından hazırlanan 2019 Küresel Gıda Krizleri Raporu'na göre 2018 yılında 53 ülkede yaklaşık 113 milyon insan yüksek düzeyde gıda güvensizliği yaşamış. Bakın bu rakam Covit-19'dan daha büyük bir rakamdır.

Doğayı hoyratça talan etmeden, zarar vermeden, insanların ihtiyaçlarının karşılanması, yaşam kalitesinin ve mutluluğunun arttırılıp; bilim, teknik, sanayi ve üretimin gelişmesini sağlamak mümkün değil midir? Elbette mümkündür…

Ve burada en önemli görev sivil toplum kuruluşlarına düşmektedir.

***

Geçen Cuma günü açıklandı. Dünyanın en güçlü sivil toplum kuruluşlarından biri olan Uluslararası Rotary de bugüne kadar hizmet için önemsediği 6 öncelikli alana 'Dünyada sürdürülebilir çevre' alanını ekledi. Aslında Rotary'in bugüne kadar ortaya koyduğu altı kurumsal öncelik alanının altısı da doğrudan çevre ile ilgiliydi…

Dünyanın çevresel sürdürülebilirliğinin, barışın da sürekli hale gelmesiyle... Olası çatışmaların engellenmesiyle...

Başta anne ve çocuk sağlığı olmak üzere tüm hastalıkların önlemesiyle...

Susuz insanlığa temiz su götürülmesiyle, hijyenle...

Toplumların ekonomik ve sosyal gelişimiyle...

Okuryazarlıkta fırsatlar yaratılmasıyla çevrenin o kadar ilgisi var ki...

***

Uluslararası Rotary 'Barış ve Anlaşmazlıkların Çözümünü' boşuna önemsemez. Çevreyi doğru şekilde korursanız, insanların birbirleriyle ve doğayla savaşmasına gerek kalmayacağını çok net bir şekilde görebilirsiniz. İnsanların refah içerisinde yaşayabilmesi, ihtiyaçlarının karşılanabilmesi için doğaya zarar veren ağır, kirli sanayi, madencilik, teknoloji vb üretimlerin yapılması zorunluluk gibi gösterilir. Halbuki temiz enerji her zaman mümkündür… Elektrik enerjisinin kullanımı her alanda bir zorunluluktur ve bir şekilde üretilmelidir. Peki doğaya en az zararı vererek üretilemez mi? Elbette üretilir.

İnsanları, canlıları, doğayı tehdit eden, GDO'lu bitkiler, hayvanlar, gıdalar, hibrit tohumlar, hormonlar hem yetişkin sağlığı için de hem de çocuklar için büyük tehlike oluşturmaktadır. Rotary hem gelişkin sağlığını hem de anne çocuk sağlığını çok önemsemektedir. Ama bildiğiniz gibi pestisitler akut ya da kronik sağlık zararlarına yol açıyor. Maruz kalma süresine ve miktara bağlı olarak başta karaciğer ve sinir sistemi olmak üzere çeşitli organlarda işlev bozulmaları ve hastalıklar görülür.

Son pandemi sürecinin öğrettiği bir başka gerçek ise doğanın insanlara değil, insanların doğaya uyum sağlayarak yaşamasını öğrenmesidir. Aksi takdirde su, hava, çevre ve insan sağlığı tehlikeye girmektedir.

Hazır dünyadaki herkes doğayı, canlıları, insan sağlığını tehdit eden felaketlerin, salgın hastalıkların önemli nedeninin çevre olduğunu öğrenmişken, dünyamızdaki 1.2 milyon Rotaryen ve dostları bugüne kadar olduğu gibi, daha yaşanılır bir doğa için, ağaçlar için, hayvanlar için, insanlar için yeryüzüne sahip çıkıyor.

Yenilenebilir, dönüşebilir, zehirsiz, zararsız kaynaklara yönelim ve üretimin doğa ve insana zararsız hale getirilmesi toplumların ekonomik ve sosyal gelişimiyle ne kadar da ilgilidir. Umuyor ve diliyorum ki Rotary'nin bu yedinci öncelikli alanı pestisitlerle mücadelede ortaya iyi bir savaşım örneği koyacaktır.

Unutmayalım; Dünyamız, doğa korunarak, bütün canlıların sağlıklı ve mutlu şekilde yaşamasına yetecek büyüklük ve zenginliktedir. Rotaryenler, rotaraktörler, interaktörler bugüne kadar olduğu gibi elele verip çevre duyarlılığını daha çok yükseltecekler… Ne güzel!