15 Mart 2025… Doğanın uyanışa geçmesi ile birlikte Yaren Leylek 14 yıllık mutad ziyaretini gerçekleştirmek üzere yine çok uzak yollardan çıkıp gelmiş….
Etrafa çeki düzen vermek için kendisinden önce yuvaya konan eşi Naz leyleğe bir kanat çırpınışı ile “ben geldim” minvalinde bir selam çakıp…
Gün ağarırken, vefa duygularını sergilercesine yaptığı reverans uçuşlarıyla, martıların hoş geldin çığlıkları arasında balıkçı Adem Kaptan’ın kayığının üstünde konuvermiş…
Ve… Günlerdir merakla onun yolunu gözleyen balıkçı Adem Kaptan’ın sevincini ve o anı ölümsüzleştirmek için bekleyen bir Yaban Hayatı fotoğrafçısı Alper Tüydeş’in deklanşöründen çıkan şahane bir fotoğraf …
Ülke gündeminde son günlerde en çok ihtiyacımız olan “umut” teması ile tüm ülkeye servis edilirken…
Meğer ki…
Bursa Karacabey ilçesi Eskikaraağaç Leylek köyünde 14 yıldır vuku bulan Yaren Leylek ile Adem amca buluşmasının 2019 yılında bir belgeseli çekilmiş ve Avrupa’da ders kitaplarına çoktan konu oluvermiş.
***
Yüzümde tatlı bir gülümseme, yüreğimde bir ferahlık, zihnimde bir berraklık hissettiren, umut enjekte eden bu haberi izlerken çocukluk yıllarıma gidiyorum…
Belki de bundan altmış yıl önceki yılların bir ilkbahara giriş günlerindeyim…
Kafesli cumbanın içini yine kendime göre dayayıp döşediğim, kitaplarım defterlerim, kalemlerimle, bir kase içindeki kuru üzümlü leblebimle…
Yine kendi kendime oyunlar kurduğum, yine kendi dünyama daldığım bir anda…
Kara kara kargaların sürü halinde, çığlık çığlığa pike uçuşları ile irkiliyorum…
Komşu bahçedeki ulu ceviz ağacına ilişiyor gözüm…
Büyük bir azametle “ben geldim” der gibi yuvasının üzerinde ayakta duran leyleği görüyorum…
Büyük bir heyecanla… “Gelmiiiş...” diye bağırıyorum “Babaanne leylek gelmiş...”
Salonun havuz başına bakan camın önündeki divanda oturmuş elinde iğne iplik bir şeylerle meşgul babaanneme sesimi duyurmak için, bar bar bağırıyorum…
“Gelmiş babaanne gelmiş, Müzeyyen hanımın hacı leyleği gelmiş...”
Yerden bir hayli yüksek cumbanın evin içine doğru açılan kanatlarını hızla iterek açıyorum…
Boyumun yetmediği yükseklikteki cumbanın altındaki tabureye basarak atlayabiliyorum aşağıya…
“Babaanneee leylek, leylek gelmiş babaanne...”
“Anaaa bak gari seen, çok şükkür” diyor babaannem… Elindeki işi bırakarak…
“Bu sene de geldi çok şüküüür… Erdim şükür gördüm şüküür”
“Hadi bi gayret yukarı çıkalım, balkonlu odadan bakalım da… İnşallah ayaktayken selam verelim mübareğe”
“Neden mübarek diyorsun babaanne leyleğe?”
“Ee kutsal topraklardan geçti de geldi ya ondan a yavrum”
“Hem artık Müzeyyen hanım da daha bir canlanır hacı leyleğinin gelişiyle”
“Kapanıp kalmaz evin derinlerine; dışarlara çıkar hava alır, az biraz dolanır bahçelerde”
***
O yaşlarımın karışık duyguları ile çözemezdim bu muamma durumu…
Müzeyyen hanım hasta mıydı, fakir miydi, ya da neden leyleğe hacı deniliyordu….
Babaannem leyleğin gelişi ile komşunun hayatını niçin bu denli ilişkilendiriyordu bir türlü anlamazdım..
Meğer ki…
Müzeyyen hanım teyze göründüğü gibi değilmiş…
Bir erkek yeğeninden başka kimsesi olmayan, babaannemin dediğine göre bilmem hangi bolvarda (bulvarda ) bilmem kaç tane hanı olan…
Parasının varlığından haberi olmayan bir kadınmış…
Boyaları griye çalan demir sokak kapısının nadiren açıldığı, ulu ceviz ağaçlarının kuytuluğunda bahçenin bir ucunda kalmış, bahçesini kedilerin mekan tuttuğu o evde kendi başına yaşarmış…
Evimizin üst katından baktığımda bana çok esrarengiz gelen bu geniş bahçenin içinde ancak bir kaç kere dolaşırken gördüğüm, muamma Müzeyyen hanım teyze…
Ancak leyleklerin geldiği zamanlarda , onların gagalarından çıkan lak lak sesini duyunca usulca bahçesine çıkar, uzak yollardan gelen leyleğini büyük bir saygı ile selamlar…
Her gün oturduğu sandalyesinde onunla sohbet eder, etrafı ot bürümüş sokak kapısını yavaşça açar, nadiren de olsa kapı aralığından bir iki insanla bir iki laf edermiş …
Leyleklerin sıcak ülkelere gidişi ile birlikte o sırlı kapı yine kapanır, yaşlı kadın evin dip odalarından birine çekilir…
Müzeyyen hanım yine yeğeninin getirdiği iaşelerle, gelecek ilkbahara kadar sırlı hayatına devam edermiş…
***
Günümüzde yaşanan Yaren Leylek hikayesi ile…
Yıllar önce bir başka leyleğin yarenlik ettiği Müzeyyen hanım teyze, ulu ağaçların kuytuluğundaki bahçesi, kapısı açılmayan evi ve leyleğin gagasından çıkan seslerle onu uyandırışını anımsayıp da…
Onun da leyleği kutsal bir misafir gibi karşılayıp yarenlik edişi gelirken aklıma…
Afrika ve Arap yarımadasındaki kutsal topraklar olarak addedilen Kudüs ve Mekke semalarından süzülüp gelen leyleklere; farklı inançlarda dahi mübarek gözüyle bakıldığını öğrendiğim yaşlara geldiğimde…
Sonbaharla birlikte yine görünmez olan Müzeyyen hanım teyzenin tek katlı evin üzerini kaplayan dalları ile ulu ceviz ağacının yaydığı sülfür gazından dolayı uzun uzun uykulara daldığını da anlayabiliyordum artık…
Gelişi dört gözle beklenen Yaren Leylek ile balıkçı Adem Yılmaz’ın sandalındaki mutad buluşmanın hatırlattıkları ile…
Periyodik rutini içindeki döngüsüne şahitlik ettiğimiz, yaşamanın anlamı olan doğanın uyanışına…
Baharın müjdecisi cemrelere, yarenliği ile umudu ve vefayı hatırlatan Yaren leyleğe…
Dündeki yaşanmışlıklara ve andaki tüm canlılara bin selam olsun.