Yaratık!

Hey sen vicdansız!..

Hey sen insanlıktan zerre nasibini almamış hastalıklı yaratık!..

Allah'ın bizlere emanet ettiği o minicik kediye...

O dilsiz meleğe...

O masum yavruya nasıl kıydın!..

Nasıl vurdun yerden yere onu!..

Nasıl tekmeledin!..

Elin ayağın kırılsın senin de...

Yok, yok...

Medeni bir insan gibi yaklaşmayacağım sana...

Kelimelerimi dikkatlice ya da titizlikle falan da seçmeyeceğim...

Dilimde, aklımda, hafızamda ne kadar 'sana yakışan söz' varsa sayacağım o meymenetsiz sıfatına...

Hatta şu an karşımda olsan...

Ya da bir yerde karşıma çıksan...

Yemin ederim, o çaresize yaptığının bin mislini yaparım sana...

Be ete kemiğe bürünmüş yaratık...

Hiç mi Allah korkusu yok sende...

Hiç mi titremiyor şah damarın...

Nasıl vereceksin bu yaptığın vahşiliğin hesabını öteki tarafta....

Hadi öteki tarafı bırak, bu dünyada insan içine karışıp nasıl yaşayacaksın?..

Eşinin, dostunun, arkadaşlarının, ananın, babanın yüzüne nasıl bakacaksın!..

Tiksinmeyecekler mi senden?..

Mideleri bulanmayacak mı seni gördüklerinde?..

Mecbur muyuz biz senin nefesinle kirlettiğin havayı solumaya?..

Mecbur muyuz, senin gibi biriyle bu dünyada yaşamaya?..

Eğer bu alemde vicdan varsa...

Eğer merhamet varsa...

Eğer adalet varsa...

Ki, olduğuna bütün kalbimle inanıyorum...

Bunun hesabı mutlak senden sorulacak...

Bu devletin hakimlerine, savcılarına sesleniyorum...

Hatta çığlık çığlığa bağırıyorum...

'O'na en ağır cezayı verin...'

Bu adamı insan içine çıkarmayın...

Çünkü ağzı dili olmayan bir can'a bu zalimliği yapan, bebeklerimize çocuklarımıza da aynısını yapar...

Ey adaletin terazisini tutanlar!..

Ey kanun koyucular!..

İzin vermeyin bunun olmasına...

İzin vermeyin, cezasız kalmasına...

Bu canavar ruhu...

Önce Allah'a, sonra size havale ediyorum...

Ve yalvarıyorum...