Vurulduk ey halkım unutma bizi!

Bunlardan birincisi ve devlet yönetimine hakim olan düşünceye göre yaşanan olaylar ’“Türkiye’’nin ülkesi ve devleti ile bölünmez bütünlüğünü bozma amaçlı irticai ve bölücü tehditten’” kaynaklanmaktadır. Zaten Sovyet blokunun yıkılmasından sonra her NATO ülkesi gibi kendine yeni bir düşman arayan Türkiye’’nin yeni Milli Güvenlik Siyaset Belgesi de bu yaklaşıma uygun hazırlanmıştır.
Azınlıkta olsalar bile devlet yönetiminin en tepesindeki Cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Turgut ÖZAL ise yaşananların altında farklı nedenler aramakta ve terörü bitirmek için farklı yollar denemektedir. Terörün bitirilmesi konusunda ÖZAL ile benzer görüşler taşıyan dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref BİTLİS sık sık Kuzey Irak’’a gitmekte, Kürt liderler Mesut BARZANİ ve Celal TALABANİ ile görüşmeler yapmaktadır. 17 Ocak 1993 günü de askeri bir uçakla K.Irak’’a gitmeye hazırlanan Eşref BİTLİS’’in uçağı kalkıştan hemen sonra düşecek, bu olay resmi raporlara göre teknik arıza, ailesine göre ise şüpheli ölüm olarak adlandırılacaktı.
24 Ocak 1993 günü araştırmacı-gazeteci Uğur MUMCU evinin önünde duran aracına C-4patlayıcı konularak öldürülecek, bu cinayet resmi raporlara önce İslam devrimini yaymakla görevli İran İstihbaratının işi olarak gösterilecek, ilerleyen yıllarda ortaya çıkan belgelere göre ise MUMCU’’nun Türk Kontrgerillası ile PKK ilişilerini belgelediği için ortadan kaldırılmış olabileceği ihtimali ağırlık kazanacaktı. Uğur MUMCU’’nun katli milyoları ayağa kaldıracak, ancak bu potansiyel kalıcı siyasete dönüştürülemeyecek ve Sol’’un ’“gelenekselleşen ağıt kültürlerinden biri’” olarak ’“vurulduk ey halkım unutma bizi’” dizeleriyle Türk solunun bir yüreği daha toprağa verilecekti...
17 Nisan 1993 günü Orta Asya Türk Cumhuriyetlerine yaptığı geziden dönen ÖZAL kalp krizinden ölecek, bu olayda resmi raporlara göre aşırı yorgunluğa bağlı kalp krizi, ailesine göre ise şüpheli ölüm olarak gösterilecekti. Özal’’ın sağlığında Milli Güvenlik Kurulunun gündemine aldırılan ’“Silahlarını bırakıp teslim olmaları halinde PKK’’lılara af görüşmeleri’” Bingöl’’de silahsız ve korumasız 33 erin şehit edilmesi ile gündemden düşecek, bu erlerin şehit edilmesindeki ihmal ve kusurlar ise ancak 2010 Türkiye’’sinde tartışılabilecekti.
ÖZAL’’ın beklenmedik ölümü üzerine Cumhurbaşkanlığı koltuğuna Süleyman DEMİREL, ondan boşalan Başbakanlık koltuğuna Tansu ÇİLLER oturacak, Genelkurmay Başkanı Doğan GÜREŞ’’in ’“Tak emreder, şak yaparım’” dönemi başlayacaktı. Doğan GÜREŞ’’in ’“Gizlininde gizlisi görevleri var’” dediği ’“Özel Kuvvetler’” in kuruluşu, devlet yanlısı aşiretlerin silahlandırılıp maaşa bağlanması, Jitem’’in ortaya çıkışı, Yeşil kod adlı Mahmut YILDIRIM benzeri siviller eliyle işlenen faili-meçhul cinayetler bu dönemde yoğunlaşmıştır.
PKK’’nın yüzlerce savunmasız Kürt Köylüsünü küçük çocukları ile birlikte kurşuna dizdiği, yollara yasaklanmış kara mayınları döşeyip, pusular kurarak yüzlerce askerimizi şehit etmesi de bu yıla ait olaylar dizisi içindedir.
2 Temmuz 1993 günü ’“Pir Sultan Şenlikleri’” için Sivas’’ta bulunan çok sayıda yazar, şair ve ozan’’ın kaldıkları Madımak Oteli ateşe verilmiş, asker-polis güvenlik güçlerinin seyirciliğinde 37 aydın yanarak can vermiştir. 12 Eylul öncesinin Kahramanmaraş ve Çorum katliamları belleğinde tazeliğini koruyan alevi kesimi, bu olaylar nedeniyle savunma refleksine geçmiş, bu tarihten itibaren de Alevi Derneklerinin sayısında patlama yaşanmıştır.
Öbür yandan Emniyet Genel Müdürü iken bazı Ülkücülere özel kimlikler verdiği belgelerle kanıtlanmış Mehmet AĞAR döneminde, çoğu Kürt kökenli işadamının cinayete kurban gitmiş olması, MİT’’çi Tarık ÜMİT’’in hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolması da bu dönemde olmuştur.
DEMİREL ve ÇİLLER gibi sağ kökenli siyasetçilerin temsil ettikleri taban için normal karşılanabilecek bu olaylar, kendini sosyal demokrat olarak tarif eden SHP’’nin tabanınca tepki ile karşılanmış ve günümüzde de sol’’un sosyolojik tabanının bir kısmının AKP’’ye yönelmesine de zemin hazırlamıştır. Olayların bu aşamasında SHP’’nin yarattığı boşluğu CHP dolduramamış, BAYKAL her zaman olduğu gibi günlük siyasete göre tavır üreten kolaycı yöntemleri seçmiştir.
1993 yılı içerisinde yaşanan gelişmelerden oldukça bunalan SHP’’ye bir darbe de İSKİ Genel Müdürü Ergun GÖKNEL’’den kaynaklanan yolsuzluk haberlerinden gelmiştir. Daha önceki bir yazımızda da belirttiğimiz üzere ilk özel TV kanalı olan İNTERSTAR’’ın SHP aleyhtarı yayınlarını dengelemek adına kurulmak istenen MEGA-10 için Belediyelere iş yapan müteahhitlerden toplanan paralar ’“Güvenilir insan’” (!) olarak İSKİ Genel Müdürüne emanet edilmiş, TV kuruluşu gerçekleşmediği gibi bu paraları gönül işlerinde harcaması üzerine eski eşin ihbarı ile patlak veren skandal SHP’’yi daha da zor duruma sokmuştur.
Bu olayda da rakip olarak SHP’’yi gören BAYKAL, durumdan CHP lehine yararlanmaya kalksa da SHP ile CHP’’yi birbirinden ayrı görmeyen seçmenlerin gözünde SOL’’da SAĞ gibi yolsuzluk da yapan bir akım olarak görülüp R.Tayyip ERDOĞAN’’ı önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına,daha sonraları da Başbakanlığa taşıyacak yol açılmış olacaktı.