Zamanın göreceliliği teorisi, zaman algımızın bulunduğumuz konuma ve hızımıza göre değiştiğini söyler. Bu teori elbette yeryüzünden ne kadar yüksekte olduğumuz veya ışık hızına ne kadar yakın olduğumuz gibi mesafelerle tartışılıyor olsa da zamanın bir hastane koridorunda ya da çalan alarmları ertelediğimiz sıcak yatağımızda aynı hızda akıp gitmediğini ispatlayamasak da yemin edebiliriz değil mi? Einstein'ın mikro evrenlerimiz için bıraktığı boşlukları sanat dolduruyor ki bunun üzerine okuyup düşünmek çokzevkli bir zihinsel aktivitedir benim için. Yolun yarısını geride bırakıp ömrümüzün kum saatini ters çevirdiğimizde de günler, aylar, yıllar hızla akıp geçiyor.
Zamanın nasıl geçtiği konusuna geçen hafta boyunca Davos'da süren Dünya Ekonomik Forumu haberlerini takip ederken tekrar düşünmeye başladım. 'Oneminute' olayının üzerinden sanki yıllar geçmemiş ve ben son Davos yazımı daha dün yazmışım gibi hissediyorum. Herkesin ekran başında borsa, döviz, altın piyasalarını kovalayarak birikimlerini Dali'nin eriyen zamanına döndürmemek için uğraştığı bir devirde zenginlerden oluşan seçkin bir topluluğun, adını ekonomi forumu koydukları yıllık olağan kış partisi olayına dönen Davos'a duyduğum bu ilgiyi çok anlamsız bulursanız şaşırmam. Ne yapalım, çıkardığı esere son bir kez bakmadan sifonu çekemeyenler gibi ben de kendimi daha kötü hissettirmesi kesin olan bu toplantılara göz atmadan duramıyorum. Sonuçta birileri bizi gözetliyorken arada sırada bizim de onların neler yaptığını, nasıl konuştuklarını merak etmemiz doğal sayılmalı.
Bu yıl 54.sü düzenlenen Dünya Ekonomik Forumunun ana teması Güveni Yeniden İnşa Etmek. Sıradan bir analitik bakış bile bu soruna öncelikle 'Güven neden yıkılmıştı?' sorusuyla başlar ama elbette kimseden böyle samimi bir yüzleşme beklemiyoruz. 4 gün boyunca süren (ve bugün itibariyle bitecek olan) forumun üçyüzü aşkın oturumunun başlıca konuları arasında enerji dönüşümü, yapay zekanın tehdit ve fırsatları, siber saldırılar, olası salgın hastalıklar var. Kuşkusuz iklim krizikonusu herkesin gündeminde iken ve bizzat forumun katılımcıları tarafından hem 2 yıllık hem 10 yıllık olası tehditler listesinde kendine yer bulurken es geçilemezdi ama tabii ki bu tartışmalarda Davos'a özel uçak veya helikopter ile gelenlerinharcamasının 50 milyon dolar olduğu çelişkisini dile getirenler sadece toplantıları protesto edenler oldu. Yaklaşık 3.000'e yakın ve aralarında devlet başkanları, sivil toplum örgütü çalışanları, iş insanları, akademisyenler ve gazetecilerin bulunduğu katılımcıların dışında en etkin ve ses getiren yaklaşımları da bu protestoculardan duyuyoruz.
Çelişkiler yumağı sadece iklim krizinde geçerli değil elbette. NATOGenel Sekreteri barışı sağlamak için daha fazla silaha ihtiyaç duyduklarını haykırırken (kendi kulaklarımla duydum) devam eden savaşlara yönelik taraflı tutumlar kaynakları barışı tesis etmekten ziyade silahlanmayı caydırıcı güç olarak kullanmaya davet ediyordu.
COVID-19 pandemisi sırasında başarısı tartışılır Dünya Sağlık Örgütü'nün toplantı gündeminde ise Disease X (Hastalık X) vardı. Herhangi bir tıp kitabında karşınıza çıkmayan bu hastalık DSÖ tarafından henüz bilinmeyen bir patojenin sebep olabileceği bir salgına işaret ediyor. Küresel bir salgının dünya ekonomisini ciddi şekilde etkilediği bir tecrübeyi henüz atlatmışken olası böyle salgınlara hazırlıklı olmak elbette önemli. Ancak çözüm önerileri ise zenginlerin daha da zenginleştiği bu pandemi dönemlerinde nasıl daha eşitlikçi ve kapsayıcı politikalar üretilmesi üzerine değil, devletleri aşı üretimine önem vermelerine salık vermek. Biz sıradan insanlara ise panik olmadan tedbirli olmamız öneriliyor. Tedbirin ne olduğu belli değil tabii ki, sanırım çamaşır suyu stoklarımızı makul seviyede tutmak ve dolabın arkasına attığımız ekmek pişirme makinelerini elden çıkarmamakla işe başlayabiliriz.
Yapay Zeka ile ilgili toplantılar da Büyük Teknolojik firmaları tarafından en üst düzeyde temsil edildiği için (Bill Gates, Sam Altman gibi) büyük ilgi topladı. Yapay Zekanın verimliliği nasıl etkileyeceğine ilişkin ekonomistler arasında yapılan bir çalışma paylaşıldı. Bu çalışmaya göre gelir düzeyi yüksek ülkelerdeki verimliliğin büyük oranda artacağı konusunda herkes hemfikir görünüyor. Diğer taraftan daha düşük gelir düzeyindeki ülkeler bu verim artışından çok da pay alamayacak ve küresel düzeydeki gelir eşitsizliği devam edecek gibi görünüyor. Bu da tabii ki bizleri yeni göç dalgalarıyla karşı karşıya getirecek. Bill Gates'in konuya ilişkin olarak 'dünya zenginleşecek, daha az çalışıp daha çok kazanacağız' yorumu şimdilik bizim için çok geçerli değil.
Yapay zeka, makine öğrenmesi, Web3.0 gibi teknolojik gelişmelerin herkese eşit şekilde ulaşıp fırsat yaratmaması bu platformların daha demokratik bir ortam sağlayacağını düşünen romantikleri uykularından uyandırır mı bilemem. Üretim cihazlarına sahip olan sermaye sınıfı ile dünyanın bütün işçileri arasındaki uçurum her geçen gün daha da artmaya devam edeceğini bizzat bu sınıfın ağzından duymak da belki işe yarayabilir.
Davos'a duyduğum ilgi biraz da Davos'un kadrolu sanatçısı Refik Anadol'dan kaynaklanıyor. Geçen yıl olduğu gibi bu yıl da devasa dijital eserleriyle büyük ilgi gördü. Bu yıl sergilediği eser ise yarattıklarıLarge Nature Model diye adalnadırdıkları bir yapay zeka modeli ile oluşturdukları 'Yaşayan Arşiv: Doğa' isimli ses ve görüntüden oluşan bir enstalasyon. Yağmur ormanlarından toplanan binlerce veriyle oluşturulan bu eseri 'deneyimlemek' kuşkusuz bir ayrıcalık olmuştur. Ancak bu kadar veriyi toplamak da devasa bir maliyet işidir ve bu haliyle tam da Davos'a yakışırdır.