Uzat alnını öpeyim, İzmir’im...

Bilir misiniz?

Kurtuluş Savaşı boyunca…

Kurtuluş'tan, Kuruluş'a giden…

Kanla yazılmış destansı yolculukta…

Tam 365 gün içinde…

230'dan fazla il ve ilçe…

Düşman çizmesinden kurtuldu!

Hepsi…

Ama hepsi…

96 yıldır 'Kurtuluş Günleri'ni…

İlk günkü gibi coşkuyla kutluyor…

3 Ocak 1922'de…

Mersin'le başlayan destan…

Aynı yılın…

27 Aralık'ında Tarsus'un…

Düşman işgalinden kurtuluşu ile noktalanıyor…

Devletler Tarihi'nde böyle…

Kanla, imanla alınmış…

Bir 'Kurtuluş Yolculuğu' yok!

***

Ancaaak…

Hiçbir kentin, ilçenin, kasabanın kurtuluşu…

'Kurtuluş Günü' kutlamasından öteye gidememiş…

Bi'tek İzmir'de…

'Kurtuluş'un adı 'Bayram' olmuş…

'Kuruluş'a doğru yelken açılmış…

Bu önemlidir…

***

O zaman…

Dönelim bi'kez daha 96 yıl öncesine…

8 Eylül'ü 9 Eylül Cumartesi'ye bağlayan geceye…

İzmir, artık Sabuncubeli'ne kadar ilerlemiş Türk süvarilerinin görüş alanı içindeydi… Sabahın ilk saatlerinde, Yüzbaşı Şerafettin Bey, iki bölükten oluşturulan müfrezesi ile ordunun en önündeydi… Halkapınar'a gelindiğinde, pusudaki hain silahlar ateşlendi… Dört süvari, isabet eden mermilerle oracıkta şehit düştüler…

Pasaport'a ulaştıklarında kalabalık içine gizlenmiş bir Rum çete, bombaları Yüzbaşı Şerafettin'ini atının ayakları altına fırlattı… Ancak, kanlar içinde kalan kahramanın kaybedecek bir saniyesi yoktu… Atını değiştirdi, yaralı haliyle saat 10.30'da müfrezesiyle, Konak Meydanı'na ulaştı… Bir Türk genci koşarak büyük bir bayrağı kendisine verdi… Bayrağı kanlı göğsüne saran Yüzbaşı Şerafettin Bey; bir elinde tabancası, ötekinde kılıcı; atından atladı, koşar adımlarla arkadaşlarıyla birlikte Hükümet Konağı'na girdi… Bir nefeste balkonuna çıktılar… Orada hala Yunan bayrağı dalgalanıyordu; hemen indirdi... Göğsüne sardığı bayrağı çıkardı… Bayrağın kırmızı rengine, kanı bulaşmıştı… Bir çırpıda kanıyla ıslanan bayrağı göndere çekti… İşte, o an Türkiye kurtulmuştu…

***

O sırada Başkomutan Gazi Mustafa Kemal Paşa, üç yıl üç ay 24 gün süren işgali sonlandıran gelişmeleri, Bornova Belkahve'de bir incir ağacının altında Kadifekale'de şanlı bayrağımızın dalgalandığı İzmir'i uzun uzun seyrederek takip ediyordu…

Bu nedenle '9 Eylül' bir bayramdır… İzmir'in bayramıdır…

***

Gazi Mustafa Kemal, hava kararıncaya kadar Belkahve'de kaldı… Geceyi geçirmek için Kemalpaşa'ya, O'nu ağırlamak için hazırlanan eve geldi… Gazi'yi, başları beyaz örtülerle sımsıkı sarılı köy kadınları karşıladı… Gölgeler gibi çekingendiler… Mustafa Kemal'i görünce yerlere doğru eğildiler; sarılıp dizlerinden öptüler; başörtülerinin ucu ile çizmelerindeki tozları aldılar, bir ikisi o tozları gözlerine sürdü… Ve onların gözlerinden Gazi'nin çizmelerine yaşlar damladı… Önünde el bağladılar, yaşlı gözlerle kendisine uzun uzun baktılar… Hiç konuşmuyorlardı… Bu susuşlar Gazi'ye bir sonsuz minneti ve hayranlığı bin sözden çok daha güzel anlatıyordu…

***

10 Eylül 1922…

Atatürk yanında Mareşal Fevzi (Çakmak) Garp Cephesi Komutanı İsmet (İnönü) Paşa, Garp Cephesi Kurmay Başkanı Asım (Gündüz) Paşa ve karargahı ile İzmir'e girdi, doğruca Hükümet Konağı'na gitti… O sırada İzmirli Türklerin büyük kurtarıcılarına armağanı olan bir açık otomobil getirdiler… Otomobilin her yanı kırmızı beyaz kurdelelerle küçük beyaz güllerle süslenmişti… İzmirliler'in inceliğinden duygulanmıştı… Fakat; çiçeklerin arasındaki kuzuyu fark edince, Ruşen Eşref (Ünaydın) Bey'e dönerek; 'Aman! Çabuk gidin söyleyin; şu kuzuyu kesmesinler...' dedi…

Gerisini Ruşen Eşref Bey anlatıyor:

'Aşağıya çok hızla koştum. Fakat; kapını önüne varınca gördüm ki, beyaz mermere al kanlar yayılmış, vaktinde yetişemediğimi arz için başımı ve ellerimi kaldırıp yukarı sana doğru baktım. Gördüm ki, balkondan çekilmişsin şimdi o anı bir daha hatırladıkça, saldırgan ordusunu yok etmiş bir muzaffer başkomutanın bir kuzu kanı dökülmesine bakamayacak derecede bir insan yüreği taşır olduğunu hasretle bir daha anıyorum…'

Sonsöz: 'Bayram'ın kutlu olsun İzmir'im…'