Suriye'deki baş döndürücü gelişmeler ya da altüst oluşlar, iç siyasi tartışmalara farklı boyutları ile yansıyor.
İç kamuoyumuzda, bu altüst oluş karşısında, selden kütük kapmak anlayışı ile, toprak kazanma fırsatından söz edenler var. Yani sınırlar yeniden şekillenirken, biz de buradan sınırlarımızı genişletiriz tarifini yapanlar söz konusu.
Bu süreçte kazanç hanesine yazılmaya çalışılan diğer bir sonuç, milyonlarca mültecinin geri döneceği umudu.
Bu iki beklenti de kolay gerçekleşecek sonuçlar değildir.
Çünkü, Suriye'de oyun kurucu aktörlerin niyeti ve buradaki sosyolojik yapı, Türkiye'nin sınır genişletmesine elverişli olmadığı gibi, yine mülteci hareketlerinin yapısını ortaya koyan araştırmalar, önemli bir bölümünün dönme konusunda dirençli olacağını göstermektedir.
Suriye'de henüz çağdaş anlamda bir devlet ve kurumlar oluşmuş değildir. Ayrıca rejimin yıkılması ile ortaya çıkan tabloya bakıldığında, burada üniter bir devlet çabası olsa da, bunun kısa vadeli olacağı kesin. Ayrıca federatif bir devlet bile, bir üst kimlik taşımakla mümkün.
Oysa bu bölgede başarılması en güç işlerden biri, bir ortaklık duygusu ve dayanışması oluşturmaktır. Tipik bir Osmanlı bakiyesi olan Ortadoğu bölgesinde, ulus devlet kurmak çok zor. Çünkü bölge bazında bir ulus geleneği yok. Türkiye Cumhuriyeti de bu nedenlerle ulus inşa etme projesi idi. Ancak Suriye ve Irak gibi bölgelerde, sosyo kültürel yapı oldukça parçalıdır.
Sadece çok etnili ve dinli değil, aynı zamanda aşiret düzeni egemen olduğu için, üst kimlik üretmenin ciddi zorlukları bulunmaktadır.
Nitekim Araplar, Kürtler, Süryaniler gibi ana gruplar genellikle etnik ve dinsel ideolojiler ile ayırt ediliyor.
Arapların çoğu Sünni, daha azı ise Alevi. Buna rağmen Arap kimliği bunları bir arada tutabilir mi? İmkansız.
PYD ve HTŞ'nin temsil ettiği kitleler Sünni müslüman. Peki Sünnilik üzerinden Araplar ve Kürtler, bir ortaklık dayanışması üretebilir mi? Mümkün değil.
Bunların ötesinde Suriye'de rejimi yıkma kararı veren aktörlerin, burada oluşturmak istedikleri devlet yapısı, hak ve özgürlükler temelli bir hedefe dönük olmaktan çok, ABD ve İsrail'in, bölgeyi şekillendirme amaçlarına yönelik olacaktır.
Şeriatçı veya Kürt devleti, ulus devlet özelliği taşımaktan ziyade, uydu devlet olacaktır. Ve bölgedeki petrol ve su kaynaklarının yönetiminde hami devletlere göre hareket edeceklerdir.
Ancak sosyal ve siyasi projeler her zaman, mühendislik hamlelerinin her bakımdan istenilen sonuçlar vereceği anlamına gelmez.