Ne güzel söylemiş Divan şairi Fuzuli, yüzyıllar öncesinden…
'Dost bi-vefa, felek bi-rahm devran bi-sükun;
Dert çok, hem-dert yok, düşman kavi, tali zebun…'
Günümüz Türkçesi ile…
'Dost vefasız, felek merhametsiz, dünya karışık…
Dert çok, dert ortağı yok, düşman güçlü, talihim aciz…'
***
Divan edebiyatının bu ünlü gazelinin manasını hayatın içinde gözlemlediğimiz bu zor zamanlardan geçerken…
Nedense… Vefa ve dost kavramlarını daha bir derinlemesine irdeler olduğumu hissettim...
Bir önceki yazıma konu ettiğim 'anıları toptan yok olmuş' o eski İzmir evine bir bayram gününde gitmek geldi içimden…
Omuzlarındaki mesleki apoletlerini gururla taşıyan evin reisi 'Oooo azizim' hitabı ile babacığımı nasıl da güzel karşılardı…
Memleketin her acısına şahitlik etmiş, güngörmüş devran sürmüş bu iki eski dost yerlerine oturup da sıra hal hatır sorma faslına geldiğinde ise…
Nedense… Fuzuli'nin Dost Gazelindeki, dostluğun önemine vurgu yapan bu muhteşem satırlar dökülüverirdi dillerinden…
Söylenen sözlerden o yaşlarımda hiçbir şey anlamazdım doğrusu…
Senkronize bir şekilde, birinin başladığı sözlere bir diğeri eşlik ederek okunan bu dörtlüğün ardından…
Mutlaka bir başka söz dizesi kaplayıverirdi odanın her köşesini…
'(*)Mihneti kendine zevk etmektedir alemde hüner…
Gam u şadi-i felek böyle gelmiş böyle gider.'
'Dünyada en büyük hüner üzüntüyü kederi kendine zevk etmektir.
Çünkü feleğin üzüntüsü de sevinci de gelir gider.'
Ve bu minvaldeki muhabbetlerin ardından, büyük bir ciddiyetle memleket ahvalini konuşmaya gelirdi sıra…
***
Pencerenin önünde oturduğum sandalyede, sokaktan gelip geçenleri seyre dalarken…
Birbiri ardı sıra söylenen, anlamını bilmediğim bu bir sürü sözden çok ama pek çok sıkılırdım.
***
Meğer ki, kıymeti çok büyük bir rahle-i tedrisat günleri imiş o günler… Bilemezdim.
Zaman içinde karşılaştığım eski terim ve deyimlerin manasını merak etmeye başladığım yıllara erişip de…
Adalet, edep, dürüstlük, vefa gibi erdemler içeren bu beyitleri daha bir anladığım yaşlara geldiğimden beri…
Çocukluk yıllarımda müslüman kesimin oturduğu muhitlerdeki o güzelim İzmir evlerinin en önemli dekorlarından olan…
Hat sanatı ile atlas kumaş üzerine çizilerek ipekle ya da ipek kozası ile işlenmiş varak çerçeveli o güzelim levhalar gelir gözlerimin önüne...
Bazılarının Divan Edebiyatı nazım türlerinden olan…
(**)naat ve (***)münacat denilen bu güzel dizeleri…
Ve… Klasik Türk Edebiyatı'nın güçlü isimlerinden; Ziya Paşa, Nedim, Şinasi gibi dönem şairlerinin ve fikir adamlarının aklımda kalan bu dörtlüklerini hasbelkader mırıldanmaya çalışır dururum…
Evimize gelen misafirlerle ya da misafir olduğumuz evlerde duvarları süsleyen bu levhaların okunmasını ve manalarının üzerine yapılan mütalaaları hatırlarım…
Lakin…
Bir ders niteliğindeki o güzel ve derin dost muhabbetlerinin kırıntılarıdır aklımda kalanlar.
Hülasa…
Bugün hala evimde ve belleğimde özenle sakladığım bu levhaların, topluma mesaj veren önemli görevleri olduğunu düşünürüm .
Ve bu duygularla, adeta bir zaman makinesinden geçer gibi…
Birbirinden farklı iç mimarileri ile çok ilgimi çeken; hısım, akraba ve komşu evlerine bir bir girip çıkarım…
Kıyısından kuşların su içtiği şırıl şırıl havuzlar, buz gibi yıkanmış taşlıklar, çiçekler içindeki iç avlular, hayat denilen salonlar, mis kokulu odalar…
Birbirinin muadili konsollar, aynalar, kuşlu mangallar… Kanepeler, koltuklar, dantelli maketler…
Duvarlara asılı, Arap harfleri ile Osmanlıca yazılmış bu levhaları okuyup tercüme eden, bir öğretmen edasındaki ev sahibi büyükler…
Ve bugün hala… İnsiyaki bir şekilde birbiri peşi sıra dilimden dökülüveren bu beyitler…
Yaşadığımız dünya haline ve memleket ahvaline dem vurur gibi…
Adeta resmigeçit yapıyorlardı zihnimin derinlerinde.
***
'Zulümkarlık dağıtır, berbat eder ülkeyi
Adalet, saadetle abad eder (geliştirir) ülkeyi.'
*
'Halkı rencîde eden alemde
Kendi rencîde olur son demde.'
*
'Zulm ile abad olanın sonu berbad olur.'
*
'İki genci mesut eden nedir sordum semavattan(gökyüzünden)
Meleklerden cevap aldım. Dediler ki: Muhabbettir. '
*
'Hak tecelli eyleyince her işi asan eder…
Halk eder esbabını
(sebeplerini) bir lahzada ihsan eder. '
Eski harfleri bilmeden, sadece kulak dolgunluğu ile zihnimde yer etmiş bu dörtlüklerin yer aldığı o nadide işlemelere duyduğum hayranlıkla…
Bu güzel eserleri kaleme alan o dönemin aydınlarının, düşünür ve şairlerinin derin düşünce gücünü aktaran bu beyitleri her hatırlayışımda…
Ülkemde sosyal, siyasal ve toplumsal alanda yaşanan her bir olumsuzluğu yüreğimde ince bir sızı gibi hissediyorum.
Bu noktada… Neden ve niçin sorularının hakim olduğu sonsuz bir düşünce ikliminde buluyorum kendimi…
Ve… Çocukluğumdan beri beni en çok etkileyen, şu güzel beyitin satırlarından çıkıp geliyor aradığım tüm cevaplar...
İnsaniyet dad-ı haktır (Allah vergisidir)… Her kula olmaz nasip…
Her ne kadar terbiye görse... Bed asıl, olmaz edip.
***
Hülasa…
Dünyada sükunete, ademoğlunda insaniyete, memlekette adalete ve dostta vefaya pek çok ihtiyaç duyduğumuz bu karmaşık dünya düzeninde…
Aklıma düşen bunca beyitin içinde, yaşadığımız şu zamanları en iyi anlatan…
'Adalet, saadetle abad eder ülkeyi.' dizelerini bir dua gibi terennüm ediyorum…
Ve… Tüm kalbimle; ülkemden adaletin, dost gönüllerden vefanın eksik olmamasını diliyorum.
(*) Üzüntü, sıkıntı...
(**) Peygamberlere yapılan övgü...
(***) Allah'a yapılan yakarış/dua...