Rize'nin Güneysu İlçesinin çok büyük bir derdi varmış.
İlçede büyük bir 'Çukur' , gece- gündüz pek çok kişinin düşüp yaralanmasına sebep oluyormuş. Bir keresinde ise çukura düşen yaşlı Temel'i maalesef kurtaramamışlar. Çukurdan kurtulmanın yollarını aramak için İlçe'nin aklı başında kişileri toplanıp iki karar almışlar. Fakat hangisini uygulayacakları konusunda anlaşmazlığa düşünce, içlerinden yetişen ve çok büyük Ulema olan Ankara'daki hemşerilerine gidip, onun hakemliğine razı olmuşlar;
'Ey Ulema Sultan, bizim çukuru bilirsin, o lanet çukur canımızı yakmaya devam ediyor, çare olsun diye iki karar aldık, sen hangisini dersen onu uygulayalım' demişler ve iki kararı bildirmişler;
1)Çukurun yanında bir ambulans devamlı olarak beklesin ve düşenleri hemen hastaneye yetiştirsin!..
2)Çukurun yanına yeni bir hastane kuralım, düşenleri yetiştirmemiz vakit almaz!..
Ulema Sultan; 'Kafanız hiç çalışmıyor, bu çukuru kapatın ve gidin hastanenin yanına yeni bir çukur açın, daha az masraflı olur' demiş!...
İlçede büyük bir 'Çukur' , gece- gündüz pek çok kişinin düşüp yaralanmasına sebep oluyormuş. Bir keresinde ise çukura düşen yaşlı Temel'i maalesef kurtaramamışlar. Çukurdan kurtulmanın yollarını aramak için İlçe'nin aklı başında kişileri toplanıp iki karar almışlar. Fakat hangisini uygulayacakları konusunda anlaşmazlığa düşünce, içlerinden yetişen ve çok büyük Ulema olan Ankara'daki hemşerilerine gidip, onun hakemliğine razı olmuşlar;
'Ey Ulema Sultan, bizim çukuru bilirsin, o lanet çukur canımızı yakmaya devam ediyor, çare olsun diye iki karar aldık, sen hangisini dersen onu uygulayalım' demişler ve iki kararı bildirmişler;
1)Çukurun yanında bir ambulans devamlı olarak beklesin ve düşenleri hemen hastaneye yetiştirsin!..
2)Çukurun yanına yeni bir hastane kuralım, düşenleri yetiştirmemiz vakit almaz!..
Ulema Sultan; 'Kafanız hiç çalışmıyor, bu çukuru kapatın ve gidin hastanenin yanına yeni bir çukur açın, daha az masraflı olur' demiş!...
Dünkü yazıma 'Panik Başladı' diye başlık attım. AKP'nin büyüsü bozulmaya başladığı andan itibaren Eşbaşkan Erdoğan sinir sistemini kontrol etmekte çok zorlanıyor. Dün, PKK saldırısı sonucu kontrolünü tekrar kaybeden Eşbaşkan Erdoğan, öyle şeyler söyledi ki, insanın acaba ben rüya mı görüyorum, yoksa Türkiye Başbakanı gerçekten bu sözleri söylüyor mu, diye sorası geliyor!..
CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu kendisinin statükocu olarak suçlanması üzerine 'Statükocunun Allahı Ankara'da' diye bir söz söyledi.
Bu sözün, günlük dilde kullanılan bir deyim olduğunu, ve Kılıçdaroğlu'nun bu deyimi Allaha şirk koşmak amacıyla söylemediğini, ilkokul öğrencileri dahi bilirler. Fakat ülkenin birliği ve huzurundan birinci derecede sorumlu olan Eşbaşkan Erdoğan bu sözleri çarpıtıp öyle şeyler söyledi ki, adeta ülke birliğine bomba attı!..
'Biliyorsunuz kendisi Alevi kökenlidir' dedi, 'Allah'a nasıl dil uzatıyorsunuz' dedi, 'Allah zaman ve mekandan münezzehtir, bu sözler Allaha şirk-ortak koşmaktır' dedi.
Bu sözlerin bir Siyasi Parti Genel Başkanı tarafından söylenmesi suçtur. Size bu suçtan mahkum olan biri hakkında verilen yargı kararını sunuyorum:
'TCK 312/2 Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan, üç yıla kadar hapis ve üçbin liradan onikibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır.'
Bu suçtan mahkum olan vecezası Yargıtay tarafından onaylanan kişi T.C Başbakanı Erdoğan'dır!...
Demek ki aradan geçen bunca zamana rağmen, anlayış hiç değişmemiş….
Bu sözün, günlük dilde kullanılan bir deyim olduğunu, ve Kılıçdaroğlu'nun bu deyimi Allaha şirk koşmak amacıyla söylemediğini, ilkokul öğrencileri dahi bilirler. Fakat ülkenin birliği ve huzurundan birinci derecede sorumlu olan Eşbaşkan Erdoğan bu sözleri çarpıtıp öyle şeyler söyledi ki, adeta ülke birliğine bomba attı!..
'Biliyorsunuz kendisi Alevi kökenlidir' dedi, 'Allah'a nasıl dil uzatıyorsunuz' dedi, 'Allah zaman ve mekandan münezzehtir, bu sözler Allaha şirk-ortak koşmaktır' dedi.
Bu sözlerin bir Siyasi Parti Genel Başkanı tarafından söylenmesi suçtur. Size bu suçtan mahkum olan biri hakkında verilen yargı kararını sunuyorum:
'TCK 312/2 Halkı, sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik eden kimse bir yıldan, üç yıla kadar hapis ve üçbin liradan onikibin liraya kadar ağır para cezasıyla cezalandırılır. Bu tahrik umumun emniyeti için tehlikeli olabilecek bir şekilde yapıldığı takdirde faile verilecek ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır.'
Bu suçtan mahkum olan vecezası Yargıtay tarafından onaylanan kişi T.C Başbakanı Erdoğan'dır!...
Demek ki aradan geçen bunca zamana rağmen, anlayış hiç değişmemiş….
Eşbaşkan Erdoğan, bir polisimizin PKK tarafından şehit edilmesi olayını çarpıtarak gene mağdur rolü oynamaya çalıştı. Çok kere kullandığı;
'Biz bu yola çıkarken Menderes gibi, kefenimizi giydik de çıktık' dedi.
Tam üfür üfür ipe diz, denilecek cinsten bir laf.
Bir kere, rahmetli Menderes'in kefeninin cebi yoktu. Menderes Başbakan olduğunda atalarından kalan 38.000 dekar arazisi vardı. Askeri Darbe ile Başbakanlıktan alındığında sadece 3.000 dekar arazisi kalmıştı. Darbe Mahkemesi dahi, ne Menderes'i, ne çocuklarını , ne de yakınlarını sebepsiz zenginleştiniz, haksız mal edindiniz, diye suçlayamadı!..
Sonra kefeni giyip hangi yola çıkıyorsunuz? Demokrasi ile kefenin ne alakası var. Geçti o günler artık. Mağduru oynama rolünü artık Türk Milleti yutmuyor.
Siz kızınızı 150 polisle tiyatroya göndereceksiniz, oğullarınız ve eşiniz koruma ordularıyla gezecek, Başbakanlık emrine verilen 'Örtülü Ödeneği' bütçeden ayrılan hakkınızın tam 1698 kat fazlasını harcayacaksınız ve 'Bakın bana saldırıyorlar' diye mağdur pozuna bürüneceksiniz!.. Yemezler…
'Biz bu yola çıkarken Menderes gibi, kefenimizi giydik de çıktık' dedi.
Tam üfür üfür ipe diz, denilecek cinsten bir laf.
Bir kere, rahmetli Menderes'in kefeninin cebi yoktu. Menderes Başbakan olduğunda atalarından kalan 38.000 dekar arazisi vardı. Askeri Darbe ile Başbakanlıktan alındığında sadece 3.000 dekar arazisi kalmıştı. Darbe Mahkemesi dahi, ne Menderes'i, ne çocuklarını , ne de yakınlarını sebepsiz zenginleştiniz, haksız mal edindiniz, diye suçlayamadı!..
Sonra kefeni giyip hangi yola çıkıyorsunuz? Demokrasi ile kefenin ne alakası var. Geçti o günler artık. Mağduru oynama rolünü artık Türk Milleti yutmuyor.
Siz kızınızı 150 polisle tiyatroya göndereceksiniz, oğullarınız ve eşiniz koruma ordularıyla gezecek, Başbakanlık emrine verilen 'Örtülü Ödeneği' bütçeden ayrılan hakkınızın tam 1698 kat fazlasını harcayacaksınız ve 'Bakın bana saldırıyorlar' diye mağdur pozuna bürüneceksiniz!.. Yemezler…
Polisimizi şehir merkezinde ölünceye kadar dövüp, öldü diye yol kenarına atacaklar, Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk'ün heykellerine Öcalan posteri ve PKK bayrağı asacaklar sizin sesiniz çıkmayacak, PKK Karadeniz bölgemizde çekinmeden eylem koyacak, askerimizi, polisimizi öldürecek görmezden duymazdan geleceksiniz, sonra sizin bulunduğunuz yerden 250 km uzaklıkta boş otobüse saldıracaklar, 'Aman yetişin, kefenimi getirin, bana saldırıyorlar' diyeceksiniz. Geçiniz, Sayın Eşbaşkan geçiniz. Siz PKK lideri Öcalan ile yapılan görüşme zabıtlarını Türk Milletine bir anlatıverin de görelim bakalım, mağdur edilen siz misiniz , yoksa Türk Milleti mi?...
Yazıyı bağlayalım; Türk Milletinin yazının başındaki fıkrada olduğu gibi
'İnci saçan, cin fikirlilere' hiç ihtiyacı yoktur. Bu ülkeyi yönetecek kişi Türkiye'yi karşılıksız sevsin, etnik kökeni, inancı, fikri ne olursa olsun 74 Milyon insanımızı bir ve beraber tutsun, uzmanlarla çalışmayı içine sindirsin, bilmediğini kabul edip öğrenmeye açık olsun, bunlar yeter. Bunları bilmeyip de Ulemalık taslayanların, ulemalıkları kendilerinde kalsın…
'İnci saçan, cin fikirlilere' hiç ihtiyacı yoktur. Bu ülkeyi yönetecek kişi Türkiye'yi karşılıksız sevsin, etnik kökeni, inancı, fikri ne olursa olsun 74 Milyon insanımızı bir ve beraber tutsun, uzmanlarla çalışmayı içine sindirsin, bilmediğini kabul edip öğrenmeye açık olsun, bunlar yeter. Bunları bilmeyip de Ulemalık taslayanların, ulemalıkları kendilerinde kalsın…