Bugün Pazar...
Hiç bitmeyen sevgi ve saygıyla...
Atatürk'ü bu köşede anma ve hatırlama günü...
Bir kez daha...
Az bilinen yaşanmış bir öyküyü paylaşalım...
Bunu yaparken de...

'Bahai' imzasıyla Türk Dili ve Edebiyatı bilgini olarak iz bırakan…

20 yıl TBMM'de milletvekili olarak görev yapan…

Şair Veled Çelebi İzbudak'ı…

Saygıyla analım…

***

Atatürk'ün, tarih ve dil konularıyla…

Yakından ilgilendiği günlerdi…

Gazi Paşa, bu konularda çok hassastı…

Çankaya'daki toplantıların biri bitiyor, diğeri başlıyordu…

Atatürk…

Veled Çelebi İzbudak'ın 'din ve tasavvuf' konularında…

Sergilediği hizmetleri yakından izliyordu…

Böylesi bir araştırma toplantısında…

Veled Çelebi'ye döndü ve sordu:

'Söyler misiniz? Bir ülkeye ve millete Allah katından bir peygamber neden gönderilir?'

Veled Çelebi, hiç duraksamadı…

Cevap kafasında hazırdı:

'O ülke ve millet veya kavim bilinen ve benimsenen ilahi emirler, ahlak nizamı ve iman şartlarını tamamen inkar ve dünya için olumsuz örnek olursa, onları doğru yola sevk için Allah tarafından görevlendirilir... Bütün semavi kitapların birleştiği gerçek budur…'

Atatürk, derin bir nefes aldı…

Yüzündeki memnuniyet hatları çok belirgindi…

Sessiz, başıyla onayladı o cevabı…

Sonra, yüreğinden gelen duygularını sıraladı:

'Çok haklısınız... İşte bu nedenledir ki, yüce Tanrı Türk ülkelerine ve milletine, bir peygamber göndermek gereğini duymamıştır... Çünkü Türk milleti, İslamiyet'ten çok çok zaman önce vahdaniyet (Tek Tanrı) inancına sahipti ve hiç bir devirde ahlak yapısını bir peygambere muhtaç olacak kadar kaybetmedi... İnsanoğlunun yaptığı putlara da tapmadı...

Biliyorsunuz ki, biz Türkler, İslamiyeti vahdaniyet (Tek Tanrı) inancını getirdiği için kabul ettik ve onun dünyaya yayılmasını biz sağladık... Eğer Türkler Müslüman olmasaydı, İslamiyet, Musevilik gibi bölgesel bir din olarak kalırdı…'

Atatürk, özenle seçtiği kelimelere vurgu yaparak…

Samimi düşüncelerini sıralamaya devam etti:

'İslam Dünyası'na bu gerçeği anlatmak gerekir… Araplar topraklarında üç semavi din peygamberinin gelmesiyle övünürler ve üstünlük iddia ederler… Bizi de böyle bir nasipten mahrum olduğumuz için küçümserler... Aslında bizim ahlak ve insanlık benliğimizi hiç bir devirde bir peygambere muhtaç olacak kadar kaybetmemiş olmamızın ilahi takdir ve tasdikidir... Çünkü hangi peygamberin nerede insanlara doğru yolu göstereceği Tanrı'nın takdiridir…'

Atatürk, adeta din dersi verir gibiydi…

Sözlerini…

Muhteşem bir tavsiye ile noktaladı:

'Bu gerçekleri görebilmiş din adamlarımızın milletimize bunları anlatarak o topraklarda aradıklarının asıl ilham ve güç kaynağının kendi vatanı olduğunu, karşıdakilerin atalarının ayıbını kapatmak için uydurduklarına inanmalarını sağlamaları asıl görevleridir…'

***

Bitiriyoruz…

Neyle?

Türkiye'nin 15'inci Diyanet İşleri Başkanı…

Mehmet Nuri Yılmaz'ın sözleriyle:

'Atatürk-Din ilişkisi, ülkemizde sürekli tartışılagelmiş konulardan biridir... Belirtmek gerekir ki, Atatürk din bahsinde en fazla haksızlığa uğramış bir şahsiyettir…'

Nokta…

Sonsöz: 'Din insanların gıdasıdır… Dinsiz adam boş bir eve benzer… İnsana hüzün verir… Mutlaka bir şeye inanacağız… Bu dinlerin en sonuncusu elbette en mükemmeldir… İslam dini, hepsinden üstündür… / Gazi Mustafa Kemal Atatürk…'