Türkiye, bir’den büyüktür...

Bu başlığı, slogan olarak muhalefete önermek istiyorum. Gerçi bir yazı başlığı olunca, sonuna “ama” diye bir ek de yapmak isterdim.

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Tayyip Erdoğan’ın bir süre öncesine kadar uluslararası toplantılarda ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nde yaptığı konuşmalarda sıkça, şu sloganı kullanıyordu. “Dünya Beş’ten büyüktür.”

Peki, kastedilen bu “beş” nedir? Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi daimi üyesi beş ülke. Bu ülkelerin, Konseyin aldığı kararları veto etme hakkı bulunmaktadır. Yani bu beş ülke, işine gelmediğinde dünyanın geri kalanını hiçe sayabilmektedir.

Şimdi bu modeli Türkiye siyasal rejimine uygulayalım. Türkiye siyasal rejimi, resmi olarak Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi olarak anılsa da, tam anlamıyla bir “Tek Adam” rejimidir. Dünya’daki demokratik ülkelerde bulunan “Başkanlık” sistemleri ile alakası sadece sandıktan ibarettir.

Çünkü bu rejim, denge ve denetleme kurumları olmayan ve yok edilen bir “Sultanizm”e dönüşmüştür. Böyle olunca da Meclis’te muhalefet partilerinin ve devleti, modern devlet kılan kurumlar ortadan kaldırılmıştır.

Kamuoyunda ne kadar destek alırsa alsın, muhalefete ait bir soru önergesi, Meclis’te her defasında ret edilmektedir. Öte yandan özerk olması gereken hiçbir kurum bu özelliğini koruyamamaktadır.

Başta mahkemeler olmak üzere, Merkez Bankası, üniversiteler ve diğer kamu kurumları olmak üzere hepsi, tek bir kişinin talimatı doğrultusunda hareket ediyor. Bu sadece güçlerin birliği değil aynı zamanda, kurumların çökmesi anlamına geliyor.

Kayyum atamalarına bir kişi karar veriyor, Ordu’daki “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” diye slogan atan genç subaylar hakkında tek kişi karar veriyor. Mahkeme başkanlarına, savcıların görev yerlerine, üniversite rektörlerine, Diyanet İşleri Başkanlığı’nın neler söylemesi gerektiğine hep, tek kişi karar veriyor.

PKK lideri Abdullah Öcalan’ın Meclis’te konuşması önerisini eleştiren Cübbeli Ahmet Hoca’ya ayar vermek ise, suç örgütü lideri olan Alaattin Çakıcı’ya düşüyor. Ama her ne kadar bu türden iktidar ortakları olsa da, nihayetinde hepsinin eylem ve kararları, tek adam sitemine göre işliyor.

Nasuh Mahriki’nin tutuklanması, gazeteciler hakkında soruşturma açılması, hepsi tek adamın, tek başına talimat vermese de, buna gerek olmadan, tek adam adına hareket eden iktidar aygıtları tarafından gerçekleşiyor.

Kayyumlara karşı çıkanlar, Sinan Ateş suikastı yargı sürecinin hukuki olmadığı itirazında bulunanlar, ülkenin çok önemli kaynak ve değerlerini üç beş yandaş holdinge doğrudan ihale edilmesini eleştirenler, genç teğmenlerin Ordu’dan ihraç edilmesini içine sindiremeyenler ve daha çok sayıda konuda ülkede kamuoyunun desteğini alan muhalefet, buradan yeni bir iktidar heyecanı yaratmakta zorlanıyor doğrusu.

İmamoğlu mu, Yavaş mı? CHP ile DEM yakınlaşmalı mı yoksa mesafe korunmalı mı? Keyfiliğe dayanan Tek Adam rejiminden kurtulup, yeni bir Tek Adam mı, yoksa güçlerin ayrılığını öne alan Parlamenter sistem mi?

Bunlarla meşgul edilen muhalefet, ne yazık ki, “Türkiye Bir’den Büyüktür” demek yerine, Türkiye’ye güç kaybettirmeye ve Tek Adam rejiminin ömrünü uzatma çabalarına katkı yapmaktadır.