İkibinli yılların başı… Anneler gününe yaklaştığımız güzel bir Mayıs günü…
Kızlarağası Hanı arka kapısından çıktım… Elimdeki adresle Yemişçiler Çarşısı'nda olduğu söylenen bir sahafı arıyorum…
Karşı kaldırımda bir dükkanın önünde, alt alta üst üste duran eski eşyalarla karşılaşıyorum…
Sahibi ile yaşadığı yıllar bitmiş lakin işi bitmemiş; toz içinde kalmış, boynu bükük objelerin her biri…
Evinden yurdundan ayrılmış bir mahzunlukla, nereden nereye geldiklerini birbirlerine anlatır gibi duruyorlardı yan yana…
Bana soracağım adresi unutturan, ceviz çerçeveli ağrandizman bir fotoğraf ilişiyor gözüme..
Nutkum tutuluyor
Orta yaşlı bir çiftin ikinci evliliklerinde çektirdikleri her ayrıntısı ile hatırladığım, Hamza Rüstem damgalı bir nikah fotoğrafı çıkıyor karşıma…
Büyük bir şaşkınlık içinde bağırıyorum… 'Ama bu benim büyük halam!… '
Ve, kendimi tutamıyorum, ağlıyorum.
Beni sakinleştirmeye çalışan dükkan sahibinin hiçbir söylediğini anlamadan…
Gözlerimi bir lahza fotoğraftan ayırmadan çocukluk günlerime gidiyorum.
***
Mithatpaşa Caddesi'nde ilerleyen troleybüste hangi durağa geldiğimizi haber veren biletçinin sesi geliyor kulaklarıma… 'Karantinaaa'
Köşk Sineması karşısındaki merdivenleri çıkmaya başlıyorum büyüklerimin elini tutarak.
Ve…
Merdivenlerin bitiminde sağdaki ikiz evlerden birine yaklaşıyorum sevinç içinde koşturarak…
Önünde küçük bir balkonu olan kapının, kadın eli şeklindeki tokmağına asılıyorum hızlı hızlı…
Yeşil yağlıboyalı demir kapının kuzuluk penceresi açık…
Tam karşıki duvarda asılı duran bu fotoğraf karşılıyor önce bizi…
Üzerinde kruvaze yakalı yünlü elbisesi, kulağında gül küpeleri ile büyük hala…
Ve yanında…
Onurlu yaşamını, mesleki başarılarını omuzlarındaki apoletlerde taşıyan üniformalı eşi...
Mis gibi yemek kokuları geliyor içerden… Kapının tokmağına heyecanla vuruyorum bir daha…
Bükülmüş beli ile yavaş yavaş yürüyerek büyük halam çıkıp geliyor, arka odaların birinden…
'Hoşgeldiiiniiz, sefalar getirdiniz' diyor, kendine has kahkahası ile… 'Anaa ne iyi ettiniz de geldiniz'
Her zamanki o sevinç kaplıyor içimi mobilyaları hiç değişmeyen, o mis kokulu baş odaya geçerken…
Çünkü… Biliyorum üzüm desenli bardaklarda, kabarmış baloncukları ile buz gibi gazoz gelecek az sonra… Yanında da yemeğe doyamadığım içi kaymaklı bisküvi…
***
Dükkan sahibinin verdiği iskemlenin üzerinde, gözümü fotoğraftan ayırmadan o güzel anılardan kurtulmaya ve kendime gelmeye çalışıyorum…
'Kimin işine yarar bu fotoğraf, neden burada?' diye soruyorum.
'Hamza Rüstem damgası için' diyor dükkan sahibi…
'Peki nasıl geldi bu fotoğraf buraya?' diyorum…
'Evin içindeki eşyaları toptan aldık' şeklinde bir cevapla karşılaşıyorum…
'Anladım' diyorum… 'Anladım…'
'Anıları toptan aldınız, ona buna perakende satıyorsunuz…'
Bütün işlerimi bırakarak gözlerim yaşlı eve dönüyorum
Bir ümit diyerek… Eski telefon defterimin sayfaları arasında bulduğum bir ev telefonunu çeviriyorum
O güzel resimdeki o güzel kadının ikinci evliliğinden olan oğlu, çocukluğumdaki ağabey çıkıyor karşıma.
'Anneler gününde annene bir hediye vermek istemez misin?' diyorum…
Ne demek istediğimi anlamıyor… Şaşırıyor…
Karşılıklı ağlaşarak konuşuyoruz , sakince anlatıyorum durumu..
Ve.. O resmin neden orada olduğunu anlıyorum anlattıklarından…
Ve o gün, annemin her bir eşyasına ömrüm oldukça sahip çıkmaya söz veriyorum kendi kendime…
Ve o ibret dolu günün gecesinde… Bu şiir dökülüp geliyor yüreğimin derinlerden, bir yerlerden… Annemle hasbıhale dalıyorum.
ANNEME…
Bir demet çiçekle yanına gelsem
Halini hatırını sual eylesem,
Boynuna sarılıp elini öpsem
Bunca yıl olanı anlatsam anne...
Bu gece seninle hasbıhal etsek
Anlatırken dizinde uyusam anne
Dizinde gördüğüm rüyamı yorsan
Sabaha seninle uyansam anne...
Yaklaşırken yavaşça mevsimler güze
Sözlerin bir bir yerini buldu da anne
Artık aklım eriyor kabuğa, öze
Usum eğriyi, doğruyu seçiyor anne...
Dünya karışık, değerler yitik
Kardeş kardeşe düşman şimdi ne yazık
Sevgi yozlaştı, aşklar sancılı
Aşık da maşuk da yalancı, anne...
Hiç olmasa derdin ah! bu savaşlar
Hani İzmir'di ya? En güzel diyar
Acep bulan oldu mu, ana gibi yar?
Kalbin gibi yaralı o diyar anne...
Ayrılık vakti geldi, söyle ne çare?
Çocuklar seslendi bir baksam anne
Gücüm yettiğince koşturabilsem
Ben de senin gibi yaşlansam anne.
***
Hatıralarımda saklanmış bu anımı da… Bu köşede kayıt altına alarak…
Ve… 'Yaşanan her gün, ana yürekli kadınların günüdür' diyerek…
Emekleri boşa gitmemiş / gitmeyecek tüm kadınlarımızın…
Ve hayallerimizde yaşattığımız annelerimizin anneler gününü tekrar yürekten kutluyorum…