Tevazu, eşeklere mahsustur!

Sevgili Yılmaz Özdil, iki yıl önce Diva’’da çalışırken ziyaretimize geldiğinde, İzmir’’deki ’“habercilik boşluğu’”na dikkat çekerek, ’“Diva’’da çok güzel işler, çok etkili röportajlar yapıyorsun. Ama sen İzmir’’deki en iyi habercilerden birisin. Bu özelliğini bence kullan. İnternet gazetesi kurun ve sonucu görün.’¶ Birkaç ayda İzmir’’in en çok tıklanan sitesi olmazsanız, ben de bu işi bilmiyorum’” deyip noktayı koymuştu.
O günlerde Diva bünyesinde internet haber sitesi oluşturma fikrini Pakize (Sükan) ile sık sık konuşup, nasıl yapabileceğimiz üzerine kafa patlatmıştık..
Yılmaz’’a yüzde yüz katılsam da, bu fikri hayata geçirmek, pek çok nedenden dolayı, orada mümkün olamadı.
Zaten birkaç ay sonra da Diva’’dan ayrıldım.
Nasıl bir hoşluktur ki; bundan bir hafta önce Diva’’nın sayfalarında İzmir’’in en etkin internet gazetesi Egedesonsöz olarak röportaj konuğuyduk.
Sevgili arkadaşım Gülengül Uslu’’nun ayda bir kez yaptığı Reyhan Sohbetleri’’nde Ümit Yaldız ve Fahrettin Dokak ile birlikte, ’“niçin İzmir’’de bir internet gazetesi oluşturmaya ihtiyaç duyduğumuzu, internet medyasının, yazılı basının durumunu, geleceğin bu mecrada olduğunu’”, uzun uzun konuştuk. (Gazetemizde bu röportajı okuyabilirsiniz.)
O sohbette benim de yüzde yüz katıldığım, Yılmaz Özdil’’in iki yıl önce dikkat çektiği habercilik konusunda, Ümit’’in şöyle bir anlatımı oldu:
’“Biz İzmir’’de ciddi bir habercilik eksikliği olduğunu düşünüyoruz. Gazeteciliğin bağımsızlık sorunu var. Ben 10 yıl emek verdiğim sektörden neden kopma noktasına geldiysem, insanlar da o gelinen noktada kopup gidiyor. İstediği haberi, istediği kıvamda veremiyor. İşin bir de ekonomik boyutu var. Çalışan mutsuz. ’“Hiç olmazsa kendi koşullarımızda mutsuz olalım’” dedik. Birisi bize istediğimiz koşulları ve özgürlük alanımızı sağlamıyorsa, biz kendi özgürlük alanımızı yaratıp elimizdekilerle mutlu olalım diye düşündük. Üstelik bu sektörün çok gelişeceğine inanıyoruz.’”
İzmir’’de ’‘çeşitli politik nedenlerle’’ ciddi bir habercilik eksikliği olduğunu, yayın hayatımıza başladıktan iki ay sonra çok somut bir gelişmeyle, Türkiye’’nin gündemine verdiğimiz iki özel haberle, herkese gösterdiğimize inanıyorum.
Haberlerden biri, Sağlık Bakanlığı’’nın, kullanım süresi dolduğu öne sürülen kızamıkçık aşılarını hamile kadınlara uygulamasıyla, 60 kadını kürtaja zorlayan skandaldı.
Diğeri de, günlerdir ulusal basında yer alan, Boğaz Köprüsü’’nden atlayarak hayatına son veren Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Doç. Dr. Dicle Koğacıoğlu’’nun veda mektubuydu.
60 kadını kürtaja zorlayan skandalı ve Dicle Hoca’’nın son mektubunu, Türkiye gündemine taşıyan Hürriyet.com.tr oldu. İki haberi egedesonsöz.com’’a link vererek ana manşetine taşıyan, Türkiye’’nin en çok tıklanan sitesi Hürriyet com.tr, diğer haber sitelerinin de haberi görmesine ve manşetlerine taşımalarına yol açtı. Kimi internet sitesi, haberin mahreci olarak Egedensonsöz’’ü gösterip link verirken, az da olsa kimi site de haberin üzerine ya kendi ajansının imzasını attı, ya da mahreç bile göstermeye gerek duymadı.
Sonuç ne olursa olsun, biz amacımıza ulaştık. Hem skandalı, hem de yürekleri burkan Dicle Hoca’’nın veda notunu, henüz iki aylık bir internet gazetesi olarak, ’“Türkiye geneline İzmir’’den taşımış’” olduk.
İzmir’’deki habercilik eksikliğine/zafiyetine gelince’…
Türkiye’’nin gündemine taşıdığımız sağlık skandalı, aslında bir haftalık haber ve başta Yeni Asır olmak üzere, pek çok gazetede ’“görülemeyecek’” biçimde yer almıştı. Oysa, Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) İzmir Şubesi, Türk Tabipler Birliği Pratisyen Hekimler Kolu ve Pratisyen Hekimlik Derneği ile ortak bir basın toplantısı düzenleyerek sağlık skandalını anlatmış, toplantıya katılan ulusal ve yerel basının muhabirleri de bu açıklamayı haber merkezlerine taşımıştı.
Bence Sağlık Bakanı’’nı (veya müşteşarını) yerinden etmesi gereken bu önemli haber, gazete yöneticileri tarafından ya bilerek (sağlık bakanını/AKP’’yi rahatsız etmemek adına) ya da haberin haber olduğunun farkına varılamadığı için, ertesi gün yazılı basında iç sayfalarda köşede kıyıda, tek sütunluk bir açıklama olarak kalmıştı.
Ta ki, arkadaşımız Zekiye İleri haberi görüp hazırlayarak, egedesonsöz’’ün manşetine taşıyıncaya kadar’…
İzmir’’deki yerel basında habercilik zafiyetinin bir başka örneği de, bir haftadır ulusal medyanın gündeminde olan Dicle Hoca’’nın intihar haberi oldu. Boğaz Köprüsü’’nden atlayan Dicle Hoca’’nın İzmirli ve tanınmış bir aileye sahip olduğuyla ilgili haberleri sanırım gözden kaçıran yerel basın, günlerdir bu genç kadının silik fotoğrafının ve birkaç bilgi kırıntısının etrafında döndü durdu.
Bu haberde de kahramanımız Zekiye’’ydi.
Önce Sabancı Üniversitesi sitesine girmek gibi ’‘basit’’ bir işi yaparak, Dicle Hoca’’nın gülen/net fotoğraflarına; ardından da aileye yakın isimleri bularak, ulusal basında sözü edilen ama ortada olmayan veda notuna ulaştı’…
Dicle Hoca’’nın veda mektubunu ve yeni/net fotoğraflarını sitemizden önce yine Hürriyet.com.tr alıp (elbette link vererek) yayınladı, ardından haber, Milliyet.com başta olmak üzere onlarca internet sitesinde, milyonlarca okura ulaştı.
Bir zamanlar, ’“İzmir’’den magazin dergisi mi yapılırmış’” diyenlere ’“Diva’” ile yanıt veren ekipte yer almıştım; şimdi de ’“İzmir’’den internet gazeteciliği mi yapılırmış’” diyenleri egedesonsöz ekibi ile mahcup(!) ediyoruz’…
Göz önündeki iki haberi ulusal gündeme taşımak, başından beri savunduğumuz, ’“İzmir’’de yerel gazeteciliğe dinamizm getireceğiz’” hedefine doğru yürüdüğümüzün en somut kanıtıdır.
Ümit, Fahrettin, Zekiye, Bülent, Hakan, Yusuf, Fırat, Cem, Eray, Melike, Emine Abla, Engin ve ben, bir ekibiz. Hem de’… Birbirini çok seven, birbirine çok güvenen, işin hakkını veren çok iyi bir ekibiz.
Ve inanın daha yolun çok başındayız.
Bize, haberciliğimize, gazeteciliğimize güven duyup daha ilk günden bizi destekleyenlere, yardımlarıyla güç bulduğumuz meslektaşlarımıza ve nerede olursak olalım bizi bulan sadık okurlarımıza, (elbet yeni keşfedenlere de) binlerce kez teşekkür ediyoruz’…
Bizden ayrılmayın!
Not: Başlıktaki söz, eski patronum Sayın Dinç Bilgin’’e aittir. Birlikte çalıştığımız yıllarda bunu bize sık sık söylerdi.