Şehirdeki kaç kişi farkında bilmiyorum ama İzmir'de Balçova Belediyesi'nin ev sahipliğinde Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği'nin düzenlediği bir sempozyum devam ediyor. CHP Lideri Kılıçdaroğlu da, 60'ya yakın panelistin katılımıyla düzenlenen 'Eğitimde Adaleti ve Geleceği Düşünmek Sempozyumu'nun açılış konuşmasını yaptı.
Sempozyumda müthiş konuşmacılar var ve Türkiye'deki eğitimin geleceği tartışılıyor. Genel Başkanı dinleyen profesyonel politikacı CHP'liler salonu Kemal Bey ile beraber terkettiler ama dinleyiciler inanılmaz bilgilerle donanıyor.
Ben de sempozyumdan nasibime düşeni aldım. Köy Enstitüleri ile özdeşleşmiş bir kimlik olan Hasan Ali Yücel'in fi tarihinde yazılmış 'Kültürlü Adam' adlı yazısından haberdar oldum. Bir nefeste okudum, yardımcımdan bu yazıyı Word dokümanına çevirmesini rica ettim. İşte yazıldıktan78 sene sonra 'Terbiyeli Adam, kültürlü adam'… İlk üç Milli Eğitim Bakanı gibi o da İzmir Milletvekili olan Hasan Ali Yücel'e saygıyla…
***
Terbiyeli adam, akıllı adam, marifetli adam, ilim ve irfan sahibi adam, fazıl ve kemal eshabından adam, dirayetli adam gibi tabirlere eskiden beri alışmışızdır. Bunlardan kastedilen manalar devirlere göre değişmiş, fakat kelimeler aşağı yukarı aynı şekilde kalmıştır. Medeni dünya ile münasebetimizin gerçekleşmeye başladığı bu çağlarda yeni bir tabir daha ortaya çıkmış bulunuyor. Her yeni söz gibi bu tabiri de pek çok kimseler kendi anlayışlarına göre izah ediyorlar. O halde biz de kendimize soralım:
Kültürlü adam kime derler? Anlaşılması ve anlatılması güç olan mürekkep mefhumları tarif etmek için en pratik yol, iltibasa en çok müsait olan tarafları silerek o mefhumların kendilerini meydana çıkarmaktır. Bunu yapmak için kimlerin kültürlü adam zannedildiği halde hakikatte bu vasfı almaya layık olmadıklarını söylemekten başlayalım.
Ayaklı Kütüphaneler… Şarkta ve Garpta öyle bir tip insan vardır ki bunların belli vasıfları çok bilişleridir. Bizde ayaklı kütüphane, Garpta ansiklopedik adam dedikleri bu zümre mensupları hiçbir noktada derinleşmeden ve bilgilerini iç ve dış hayatlarına katmadan dimağlarında bir otel müşterisi gibi saklarlar. Esaslı bir araştırma hamlesini doğuracak hayati bir meseleleri yoktur. Gelişigüzel öğrenmişlerdir; gelişigüzel yaşarlar. Her telden çalan bu adamları sakın kültürlü adam sanmayınız.
Sadece bilgi ile de olmaz… Bundan başka bir de sözüm yabana ihtisas sahibi dedikleri yine muayyen bir sahada malumatlı, hatta başarılı sayılacak tipler vardır. Mesela bir kimyagerdir. Canlı cansız maddelerin terkibini, istihsal suretlerini, miyarlarını, bütün girdi çıktılarını bilir. Fakat bu bilgi mevzuunun dışında her ne varsa duygularını onlara tamamıyla kapamış bir haldedirler. Gazete okumaz, umumî mevzulara taalluk eden hiçbir kitabı ellerine almaz, kimya ehemmiyetinde ilim olamayacağına inanmış ve kendilerini sadece ona vermiştirler. Böyle bir insan en ince noktalarına varıncaya kadar bildiği canlı cansız maddelerin, kendi yaşadığı devir içinde oynadığı iktisadi, rolleri, bunun milletler hayatına tesir şekil ve derecelerini, yakın ve uzak istikballerde, kendisinin yaptığı veya başkalarından öğrendiği yeni keşiflerin milletler hayatı üstünde ne gibi değişmeler yapacağını bilmesine imkan yoktur. O, muvazi duvarlar arasında yürütülen bir esir gibi nereden gelip nereye gittiğinden habersizdir. Böylesinin bilgisi bir noktada ne kadar derin olursa olsun kendisine kültürlü adam diyemeyiz.
***
Bilgisi sığ, fakat geniş; bilgisi bir noktada ihtisaslaşmış, derin fakat dar bu iki tip adamı hayalinizde şimdi anlatacağım şekilde birleştirdiğiniz zaman kültürlü adam tipini bulabilirsiniz. Kültürlü adam, kendi hayatının muhtelif merhalelerinde edindiği bilgiler, tecrübeler ve intihalardan istifade ederek hayatın her safhasına zekasının iğnesini, çiçekler üstünde dolaşan arılar gibi batırabilmek kudretini kazanmış adamdır. Onun kafasında bilgiler, pasif bir fotoğraf camına çarpan hayaller değildir. Elde ettiği malumat, herhangi bir hayat vazifesini işleten bir muharriktir. Binlerce nebatın Latince isimlerini hafızlar gibi sûre, sûre kafasında saklamaz. Tabiatın bu canlı yaratıklarını o büyük bütünün kendi gibi bir parçası olarak mütalea eder. Onun nasıl yaşadığını anlamak için çırpınan tecessüsünü doyurmak üzere kütüphanesinde, laboratuvarında ve nihayet dışarıdaki tabiat üstünde daimi bir araştırma ihtiyacıyla çalışır durur.
***
Kültürlü adam, umumî bilgisinin temelleri üstüne çıktığı ihtisas binasının kulesinden dört bir tarafa baktığı zaman, zekasına yabancı olmayan bu hadisat mahşeri içerisinde şaşırıp kalmaz. Kendine ait olanları daha anlayışlı bir meleke ile seçip tetkik sahasının içine ayırabilir.
Son yarım asırdan beri eskiden riyazi ve edip, şimdi fenci ve edebiyatçı diye orta öğretim çağlarında gençlerimizin böyle iki istidat zümresine ayrılması, irfan hayatımız için çok zararlı olmuş ve hakikaten kültürlü adamların az yetişmelerinde bu ayrılık, en önemli sebeplerden birini teşkil etmiştir, idadinin son sınıflarında iken kurulan liselerde okuduğumuz zamanlar, bizim aramızda da bu sakat görüş hakimdi. Edebiyat derslerinin en muvaffak talebelerinden olduğumuz halde benimle beraber iki arkadaşın fen şubesine geçmemiz o zaman tuhaf görülmüştü. Bu iki arkadaşımın biri bugün çocuk hastanesinin dahiliye mütehassıslığını başarıyla yapan doktor Rasim diğeri dimağ operatörü olarak Bakırköy birdirhanesinde mesleğinde mühim bir mevki kazanmış olan doktor Hami'dir.
Misal olarak adlarını zikretmekle iftihar duyduğum bu iki değerli ilim adamının talebelik zamanlarını şimdi hatırıma getiriyorum da tarih, edebiyat ve felsefe gibi derslerde o devirdeki çalışmalarının ve muvaffak olmalarının bugünkü mesleklerinde tesadüf ettikleri güçlükleri yenmekte nasıl büyük bir yardım kaynağı olduğunu açıkça görüyorum.
Umumî kültür esaslarını gençlere verme vesilesiyle mükellef olan liselerimizin kuvvetli olması için çok daha emekli çalışmalara ihtiyaç olduğunu söylemeye hacet yoktur. Burada belirtmek istediğim nokta, şimdiye kadar müsbet ilim terbiyesi almamış edebiyatçılar, klasik kültürden mahrum fencilerin tek cepheli görüşlerinden kurtarılmalarıdır.
Medeniyet tarihi, içtimaiyat, metedoloji gibi mevzuları az veya çok öğrenmekte ilerde fenne veya edebiyata intisap etmenin ne tesiri vardır? İlerde riyaziyeci olacak bir genç devlet içtimaî müessesenin nasıl bir varlık olduğunu bilmemeli mi? Yahut bir edebiyat müdekkiki namzedi, diğer ilimler arasında kendi şubesinin nasıl bir mevkii olduğunu öğreten tatbiki mantık bilgilerinden el çekmeli mi?
Bütün bu görüşlerimi, İstanbul Üniversitesinin, aralarında yüksek Alman fen adamları da bulunan müspet ilimler profesörlerimizin bu mevzudaki bir raporlarından çıkardığım şu sözlerle tevsik edeceğim: 'Üniversitede tahsil için muayyen bir ihtisas bilgisi icabetmez. Fakat talebenin umumî olmak üzere bir formasyon seviyesine yükselmiş olmaları lazımdır. Bilfarz jeoloji profesörü talebenin jeoloji üzerinde yüksek bilgisine kıymet vermez. Her şeyden evvel fikri olgunluğuna ve kavrama kabiliyetine ehemmiyet verir ki bunlar muhtelif suretlerde ancak mekteplerde temin olunabilir. Riyaziye tahsili için pek az riyaziye öğrenmiş olan, fakat gramer üzerinde esaslı bilgileri bulunan ve metodik bir mektep tahsili gören talebe daha çok kabiliyetlidir. AImanya'da riyaziye ve tabiî ilimler zümrelerinin tahsili için gerek jimnazyum (2 yıllık meslek yüksek okulu gibi düşünün), gerek yüksek ihtisas mektebi olan oberrealşule'den mezun talebe aynı suretle kabul edilmektedir. Halbuki bu mekteplerin tahsilleri birbirinden tamamıyla farklıdır. Jimnazyum mezunlarının daha az ihtisas bilgileri olmakla beraber eski lisanlara kuvvetle vukufları ve daha iyi bir şekilde fikrî yetişmeleri vardır.'
Klasik kültürün ne kadar ehemmiyeti olduğunu bu sözlerle belirtenlerin hakiki ilim adamları ve fen mensupları bulundukların okuyucularımın unutmamalarını rica ederim. Sahiden kültürlü adam, bu fikirleri söyleyenler gibi olur. HASAN ALİ YÜCEL