Tek tek ışıklar sönüyor

Bir öykünün düşündürdükleri… Bu günlerde okuduğum, dostum, edebiyat hocası, meslektaşım ama hocadan öte edebiyatçı, yazarVanessaGiraud'nun yazdığı, yüreğime dokunan öykünün adı; yukarıdaki 'Tek Tek Işıklar Sönüyor'… Öykü, ardı arkasına dizdiği özenle seçilmiş şiirsel sözcüklerle, Alzheimer'dan kaybettiği annesinden esinlendiği, hepimize tanıdık bir yaşam öyküsü, yaşam döngüsü. Gençlik, emek verilen bir hayat, çocuklar, yaşlılık, kayıplar, hastalıklar ve en sonda ölümden önce gelen yalnızlık… Yaşamın sonunda sönen ışıklar yani…

(VanessaGiraud)

Öykü tamamen annesi üzerine kurulmuş değil ama kendi ailesinden ve özellikle annesinden yansımaları da içeriyor. Annesinin gençliği, gençliklerinde çok sevdiği eşiyle birlikte alıp emekle tamir ettikleri ev, emekle yarattıkları bahçe, emekle büyüttükleri ve hayatı öğrettikleri çocuklarıyla, onların evden ayrılması, eşin ölümü, yaşlandıkça giderek yalnızlaşması, hastalanması, kısaca herkesin, her ailenin yaşadığı, izlediği yaşam döngüsü…

Öykünün başlığı da, düşüp hastaneye kaldırılan annesinin yanındaki ağabeyine bir hemşirenin söylediği söz, 'tek tek ışıklar sönüyor'… Bu cümle ne kadar çok şeyi anlatıyor. Her sönen ışık sevdiğimiz birinin kaybı, anlamlı bir ilişkinin kaybı, her sönen ışık evden ayrılan bir çocuğumuz, onun boşalan odası, kolilere kaldırılan eşyaları, her sönen ışık sevdiklerimizin başını hastanede beklememiz, yani hüzün…

Hepimize tanıdık, bilindik bu öyküler edebiyatla güzel sözcüklere dönüşünce bir anlam kazanıyor, bu sözcüklere de ilham kaynağı olan aslında yaşanan o anlamlı ve yakın ilişkiler, sevgi bağı, gidenin arkasından duyulan özlem. Bu sevgi bağı yaşanmayınca, kurulamayınca, anlamlı ilişkiler de kurulamıyor ve güzel sözcüklere ilham kaynağı da olamıyor. Sevgi bağı da emekle, özveriyle kuruluyor, bencilce kendi hayatını yaşayanlar bu bağı kuramıyor…

ÇOCUKLARINIZA EMEK VERİN, İHMAL ETMEYİN

Yani, ne ekersek onu biçiyoruz bu hayatta. Bebeğimiz küçükken ve gece ağladığında kalkıp, kucağımıza alıp baktığımız bebekle, verdiğimiz emekle, onu kucağımıza oturtup taradığımız saçıyla, onu giydirirken, uyuturken, masal okurken yani emekle kuruyoruz bu sevgi bağını. Bu işleri bir bakıcıya devredip, çocuklarıyla ilgilenmeyen, onları ihmal eden anneler ise hiçbir zaman kuramıyor o anlamlı sevgi bağını…

Emekle tamir edilmiş bir ev, emekle düzenlenmiş bir bahçe, emekle büyütülmüş çocuklar, kısacası her şey 'emek'le anlam kazanıyor. 'Ben bencilce gezip dolaşayım, çocuk ortalarda bakımsız büyüsün ama beni sevsin'le olmuyor o bağ. Tersine, emekle o bağ kurulmuşsa, yaşam bitse de, o emek çocuğunun yazdığı öyküde yine hayat buluyor. Vanessa belki farkında olarak, belki farkında olmadan kendi annesiyle olan emeğe bağlı, o hassas sevgi bağını anlatmış öyküsünde…

Ne mutlu böyle yaşayanlara, emek verip, çocuğuyla sevgi bağını kurup, yaşamları bitse bile anımsananlara, tekrar hayat bulanlara. Emekle kurulmuş bir sevgi bağı oluştuysa, arada yakın ilişkilerde her zaman he ailede yaşanan çatışmalar olsa bile, bu çatışmalar geçici oluyor ve asıl kalıcı olan sevgi bağı hiçbir zaman kopmuyor, her zaman tamir oluyor. O zaman gençlere verilecek en iyi öneri 'Çocuklarınıza emek verin, onlar küçükken onlara zaman ayırın, onları yok, önemsiz, anlamaz saymayın, ihmal etmeyin'…

Vanessa'nın Pangyrus'ta yayınlanan güzel öyküsünün tamamına bu linkten ulaşabilirsiniz:

https://www.pangyrus.com/fiction/one-by-one-the-lights-go-out/?fbclid=IwAR0G6Orly3_J8ii89Ya84LVeeNFF5PHnBqrdHqnlrq8rQMpk1kARS3buAwU_aem_AaUbYGUHRSEs4g9QrxTn17guqL2l4iiO7hzHeMP9pI5vGm6ejz5lE9MhJY3wlOUg_So