Tefessüh/ Çürümüşlük

Bugün size iki sanatçı hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum. Sonrasında sizlerden, yaşam kalitemizin, sosyal ilişkilerimizin, insanları değerlendirme ölçümüzün, kültür düzeyimizin ve gençlere örnek olma görevimizin hangi yöne gittiğine dair karar vermenizi rica edeceğim;
*İbrahim Tatlıses;
Şanlıurfa'da inşaatta çalışırken, sesinin güzelliği sayesinde İstanbul'a gelen ve meşhur olan, eğitimi olmayan bir sanatçı. Buraya kadar muhteşem bir başarı örneği. Normal eğitiminin yanında müzik eğitimi de almayan bu insan çok kısa zamanda paraya, şöhrete kavuşuyor…
Yaşam tarzı olarak, hareketli bir hayat yaşamayı tercih ediyor.
Özellikle 'Baba' denilen kişilerle ve yer altı alemiyle çok içli oluyor.
Belli başlı olayları şunlar;
*1990 da kokain operasyonu sanığı, 4 sene sonra beraat etti.
*1990 da Maksim Gazinosunda, ayağından kurşunlandı.
*1996 da Şanlıurfa da Ahmet Toptan'la tartıştı, yeğeni Fevzi Tatlı, adamı öldürdü.
*1998 de arabası kurşunlandı. Arabasını kurşunlattığı iddiasıyla, eski menajeri Hasan Bora'nın adamı Abdullah Uçmak(Son olayda kendisini vurduran diye suçlanan adam) kurşunlanarak yaralandı.
*1998 yılında Hasan Bora'nın müzik şirketi Oğlu Ahmet Tatlı ve adamları tarafından basıldı.
*2000 yılında iki adet ruhsatsız silah yüzünden gözaltına alındı.
*2002 de Derya Tuna bacağından vuruldu.
*2003 de Asena bacağından vuruldu.
*Sauna Çetesi üyeliğinden 18 yıl hapis istemi ile yargılandı.
*Barzani'nin desteği ile Kuzey Irak'ta, inşaat işi aldı, ortağı ile arası bozuldu.
*Abdullah Uçmak ve adamları tarafından, az rüşvet verdiği için Kalaşnikof otomatik tüfekle vuruldu. Olaya PKK'nın vurucu timi TAK adlı şebekenin de katıldığı Emniyet yetkililerince ifade edildi.
*Haziran ayında yapılacak genel seçimde, Şanlıurfa'dan AKP adayı olacağı belirtilen Tatlıses'in PKK tarafından 'Ya BDP'den ya da Bağımsız aday ol' şeklinde yönlendirilmeye çalışıldığı ve saldırının bu yüzden gerçekleştirildiği ileri sürüldü.
*20 yıllık hayat arkadaşı Derya Tuna ile, 11 yıllık sevgilisi Ayşegül Yıldız, hastane koridorlarında birbirlerine fah.şe diye bağırarak kavga ettiler.
*Doktorların dediğine göre sağlık durumu iyiye gidiyor…
*Sevim Tanürek; 1934 yılında doğan Türk Sanat Müziği Sanatçısı. 1950-1959 yılları arasında TRT Ankara Radyosunda çalıştı. Daha sonra TRT'den ayrılarak sahne çalışmalarında bulundu. Çok sayıda 45'lik plak doldurdu.
Türk Sanat Müziğinin ve sahnelerin hanımefendi sanatçısı. Sanat hayatı boyunca hiçbir kötü olayın içinde bulunmadı.
11 Mayıs 1998 günü İstanbul- Şişli'de kırmızı ışıkta durmayan bir araç tarafından, yaya geçidinde iken ezildi ve 5 gün sonra vefat etti. Sevim Tanürek'e çarpan ve ölümüne sebep olan kişi, o tarihte İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan
R. T. Erdoğan'ın oğlu Burak Erdoğan'dı. Kaza sonucu bir ölüm yaşanmasına rağmen, Burak bir gün dahi hapis yatmadı, gözaltına alınmadı ve mahkemeye bir kere bile çıkmadı. Derhal İngiltere'ye gönderildi. Adli Tıp Trafik İhtisas Dairesi Burak'a 'kusursuz' raporu verdi. Raporu veren dairenin başkanı, daha sonra Türkiye Deniz İşletmeleri Genel Müdür Yardımcılığı görevine getirildi. Rahmetli Sevim Tanürek ise, 8/8 kusurlu bulundu!...
Birinci kişinin 'Otomatik Tüfekle' vurulma olayı gerçekleştiği andan itibaren tüm televizyonlar, medya kuruluşları aralıksız 'İbo Show' oldu. Her kanalda, her gazetede bu olay vardı. Arkasından hastanedeki gösteriler başladı.
Önce Başbakan talimat verdi; 'Ne gerekiyorsa derhal yapın' dedi. Aynen 'hesaplar benden' diyen kabadayı tarzıyla!.. Sonra Başbakan Yardımcısı ve
Şivan Perver kod adlı Kürtçü-Bölücünün dostu Bülent Arınç hastaneye gitti ve Tıp Literatürüne girecek açıklamayı yaptı; 'Kendisini gördüm, uyuyordu, doktorlardan uyandırılmamasını rica ettim' dedi. Tüm Bakanlar, eski yeni siyasetçiler, sokakta görseler birbirlerinin boğazına sarılacak sanatçılar, Urfa'dan hemşerileri 'İbo'ya uzanan eller kırılsın' sloganıyla hastane bahçesini işgal ettiler.
Seyyar satıcılar akın ettiler, önemli bir sağlık kuruluşu olan hastanenin bahçesine çadırlar kuruldu, canlı yayın araçları getirildi. (Dünya bu arada Nükleer sızıntı, tusunami faciasını ve ölen on binlerce insanı konuşuyordu)
İki gün sonra, İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü, sanatçıyı ziyaret ettiler ve kendilerine el salladığı için çok duygulandıklarını söylediler!...
Sonra şu açıklamayı yaptılar;
' İbrahim Bey'i yüzümüz ak olarak ziyaret etmek istediğimiz için, suçluları yakalayıp da geldik, bu yüzden iki gün sonra geliyoruz, bizi yanlış anlamayın!..'
Elbette ki bir sanatçının, bir Türk vatandaşının, bir insanın silahlı saldırıya uğrayıp yaralanması bizi de üzer. Ama el insaf, sanki Türkiye'yi uçurumdan kurtaran milli bir kahraman saldırıya uğramış!..
Adamın yaşam tarzının kalitesi belli, arkadaşları belli, işi belli. Emniyetin resmi kayıtlarına intikal eden olaylardan bazılarını yazdım, adam vurdurma var, vurulmak var, dükkan basmak var, beraber olduğu kadınları vurdurmak var. Adam bizzat kendisi vurulacağını biliyor ve Savcılığa şikayetçi oluyor. Ne bekleniyordu ki?
Su testisi su yolunda kırılırmış.
Şimdi siz cahil ve genç yaşta bir delikanlı olsanız, İbo'ya özenmezsiniz de kime özenirsiniz, kime benzemek istersiniz? Ciddi TV Kanalları, kendilerine ankorman dedirten yılların habercileri bile 45 dakikalık haber bültenlerinin 30 dakikalarını bu olaya ayırdılar, hem de günlerce…
Araştırmacı gazetecilere bir görev veriyorum; Amerika Başkanı Kennedy suikastını araştırsınlar, Amerikan Televizyonları, Kennedy öldürüldüğünden itibaren 3 gün içinde, bizimkilerin İbo'ya ayırdıkları kadar zamanı Kennedy için ayırdılar mı, ayırmadılar mı?..
İbrahim Tatlıses'i vuranları yakalamak için tüm imkanlarını seferber eden, 30 ayrı ekip kuran Emniyet teşkilatının bağlı olduğu İçişleri Bakanlığı, aynı hassasiyeti, Hakkari'de görev yapan Polisimizi, yüzlerce kişi tarafından öldüresiye dövüp yol kenarına atan aşağılıkları bulmak için gösteremez mi? Polislerin kabahati meşhur olmamaları mıdır, yoksa Başbakan'ın partisinden aday olmayı düşünmemeleri midir?
Dün; Diyarbakır'da, İstanbul'da Nevruz kutlamaları bahane edilerek, bebek katilinin posterleri taşındı, PKK paçavraları taşındı, Türk Bayrakları, Türk Parası yakıldı ve isyan provası yapıldı. Açılım mucidi AKP Hükümeti bunları görmedi…
Türkiye'de bu aziz vatan için canını veren binlerce kahramanın yakınlarının; Bacağını, gözünü feda eden binlerce gazilerimizin ve yakınlarının ve kendi halinde nafakasını temin etmek için çalışan milyonların bu 'Yalaka' yayınlar ve siyasetçilerin insanın içini bulandıran ikiyüzlü davranışları için neler düşündüğünü tahmin edebiliyor musunuz? Reytinginiz batsın…
Şimdi gelelim yazının başında ki paragrafa;
Bilimin, Tecrübenin, Gerçek Sanatın ve Sanatçının itibarının olmadığı,
Saygının, sevginin, yardımlaşmanın, dostluğun esamesinin okunmadığı,
Çağdaş yaşamın, kültürümüzün, gelenek ve göreneklerimizin unutulmaya yüz tuttuğu,
Milli Kurumlarımızın ve değerlerimizin her gün örselendiği,
Kutsal dinimizin bir ticaret ve siyaset malzemesi yapıldığı,
Göz göre göre çevre katliamına bizzat hükümet tarafından yol verildiği,
Bazı siyasetçilerin kabadayı tavırlarıyla, Polat Alemdar figürünün
'kafasına sıkarım' davranışıyla, gençlerin idolü oldukları,
Devlet protokolündeki 'Sıkmabaşlı Bayanların' Türk Kadınının temsilcisi olduğu,
TBMM de, iki veya üç hanımlı 50 kadar milletvekili olan ve İslam Cumhuriyeti tipi bir idareyi isteyen partiye, çağdaş görünümlü kadınların aday adayı olmak için müracaat ettikleri, karmakarışık ve sıkıntılı günlerden geçiyoruz.
Hangi yöne gittiğimize lütfen sizler karar verin.
Benim bu duruma verebileceğim tek ad var; Tefessüh yani kokuşmuşluk…
Sayın Sevim Tanürek'i, rahmet ve saygıyla anıyorum..
Sağlık ve başarı dileklerimle 21 Mart 2011
Not;26 Mart Cumartesi günkü yürüyüşümüze 5 gün kaldı. Lütfen hepimiz çevremizi uyarmaya ve yürüyüşe katılıma davete devam edelim.
26 Mart Saat 13.30 da, İzmir-Kıbrısşehitleri Caddesi Tansaş önünde buluşacağız.
Adil ve doğru yargılanma, özgürlük, hukuk devleti ve gerçek demokrasi için yürüyeceğiz. Şanlı Türk Bayraklarınızı da getirin, alem İzmir'i bir kez daha görsün…