Tarihsel bilgi, herkesi yanıltabilir ama bir Müslümanı yanıltamaz; daha doğrusu yanıltmamalı. Çünkü Müslüman 'bilgi'nin ne olduğunu ve aynı konudaki birçok bilginin öncelik sırasının nasıl olacağını bilir. Usul-metot ilimleri bu amaçla öğretilir. Bu ilimlerden biraz nasiplenmek yeterli olacaktır.
Usul-metot ilimlerine göre 'tarih' başlığı altında sunulan hiçbir bilgi 'iman'ın konusu olamaz. Kelam, akaid ve usul-u fıkıh bunu anlatır. Bu ilimlere göre tarihsel bir bilgiyi kabul etmek veya reddetmek, bir kişiyi ne Müslüman yapar ne de Müslümanlıktan çıkarır.
***
Tarihsel bir bilgiyi 'sahih-gerçek' sayıp buna dayanarak 'ibadet' de yapılamaz.
Daha açık söylemek gerekirse Kur'an, hadis, akıl yürütme(kıyas), icma (görüş birliği), örf, adet, gelenek, istihsan(bir şeyi güzel görmek), istishab(teamüller), önceki dinlerin ve toplumların kutsal kitapları ve şeriatları İslam hukukunda önem sırasına göre 'kaynak' sayılırlar. Tarihsel bir bilgi 'usul-metot' açısından bilgi değeri kazanamamışsa bunun İslam'da yeri yoktur.
Hadis diye rivayet edilenlerin binlercesi, 'fıkıh' veya 'usul' standartlarına göre rivayet edilmemişse bunlar da ibadetin ve hukukun kaynağı olamaz.
Akaid, fıkıh ve kelam için delil-kaynak olmayan bir bilgi, tarih ve antropolojide çok önemli olabilir. Çünkü tarih mitolojiyi ve efsaneleri bilgi kaynağı sayabilir.
***
Tarih ile İslamî bilimler arasındaki farkı göremeyen Müslüman, çok basit bilgilere ve rivayetlere kanarak kolayca kanlı bir örgüte sempati duyabilir, ona üye de olabilir. Bu uğurda ölmeyi şehitlik de sayabilir.
Bu nedenle metodik bilgiden yoksun bir Müslümanı, sıradan bir dergi bilgisi ve merdiven altı sohbetlerle ele geçirmek zor değildir.
İslam dünyasında yıllardan beri sorun yaratan kanlı ve kansız nice örgütün kullandığı bilgilerin 'değeri' nedir, İslamî ilimler açısından bir değer taşımakta mıdır, bunu araştıran ve sorgulayan var mıdır?!
Araştırıldığında görülecektir ki, örgütlerin kullandığı bilgiler birbirinin aynıdır; adeta nakarat gibi!
***
İslam klasikleri ya kasıtlı olarak eksik çevrilmekte ya da ana metinde olmayan tutarsız bilgiler eklenerek yayımlanmaktadır.
Özellikle 'Millet yanlış anlar!' diye metinden çıkarılan bilgilerden habersiz nice Müslüman, dar kalıplardan oluşan bağnaz bilgilerle ölüm tarlalarına doğru yönlendirilmektedir.
***
Tarih; siyasal, kültürel, ders almak için nasihat değeri taşıyabilir. Hatta eğlendirici öyküler için de önemli bir kaynak olabilir. Ama tarihe bakılarak ne iman edilir ne de ibadet yapılabilir.
Mustafa Kemal iyi bir insandı ve ülke için çok yararlı işler yaptı demek, bir Müslümanı ne dinden çıkarır ne de kafiri ve müşriki İslam'a kazandırır.
Aynı şekilde, II.Abdülhamit'e hak vermek, ne İslam'ın ne de imanın şartlarından biridir.
***
Nice zamandır yaşanan olaylar insanları öyle etkiledi ki, İslam'a bakışı ve Müslümanın önceliklerini bile değiştirebildi.
İslam; bilim dini olmasına rağmen cahillerin elinde ideolojik bir din olup çıktı.
Kur'an'ın, üzerinde görüş birliğine varılan nice ibadet ve ahlaka ilişkin ayeti var. Bunları yaşamayan yabancı yapım neo-Müslümanlar, İslam'ın bütün değerleri istismar ederek kolaylıkla siyasi bir mücadele başlatabiliyor. Nice Müslümanı da hırslarının peşinden sürükleyebiliyor.
Bilmeyi, üretmeyi, yaratmayı ve ahlakı değil de; 'siyasi zaferi' İslam'ın ilk şartı gibi sunabiliyor.
İslamî ilimlere göre değeri olmayan nice rivayet kırıntısı, ne yazık ki Müslüman gençleri kolayca terörize edebiliyor ve masum insanların ölüm fermanlarını yazdırabiliyor.
Hz.Muhammed hakkında hiçbir bilgisi olmayan nice genç, merdiven altı sohbetlerle Peygamber adına! ölebilecek hale getirilebiliyor.
***
Şimdi soruyorum;
130.000 din görevlisi, binlerce İlahiyatçı akademisyen, yüz bini aşkın Kur'an Kursu ve Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni… bu örgütlerin serpiştirdiği akla, mantığa, dine, imana, ahlaka, vatana ve millete zararlı bilgilerle nasıl mücadele ediyor?
Bilen, duyan, merak eden var mı?
Hükümetler; vatandaşları ve Müslümanları bu zararlı bilgilerden ve örgütlerden korumak için hangi stratejileri uyguluyor?
80 milyonluk bir ülkede en az 70 yıldır Müslümanlar arasında serpiştirilen bilgiler neden hep aynı? Anlatanlar değişiyor… Örgütün ismi değişiyor ancak kaynaklar, bilgiler ve sloganlar değişmiyor!
Birbirinin aynı; adeta nakarat gibi!
Okunan ayetler ise çarpıtılarak sanki hadisleri ve tarihsel olayları hatta sloganları onaylıyormuş gibi tercüme ediliyor ve yorumlanıyor!
Bu sloganları bir doktora tezinde toplamak ve insanların anlayabileceği şekilde halka sunmak mümkün.
Bir doktora tezi dediğime bakmayın; bu konular o kadar hassas ki, en az 100 doktora tezinin yapılması gerekir.
1945'ten bu yana tercüme yoluyla ithal edilen sayısız kitap ve derginin inşa ettiği fikirler yığınının izlerini silmek… Yetişmekte olan yeni kuşakları bu zararlı bilgilerin etkilerinden korumak kolay olmayacaktır.
Söz konusu doktora tezlerini yabancı dillere çevirip insanlığın yararına da sunmak gerekir.
Çünkü yabancı yayınlar sadece Türk insanını zehirlemiyor; alem-i İslam'da aktif olan bütün akımların fikirleri aynı! Örgütlerin isimleri değişse de kullandıkları bilgilerin hepsi aynı!
Neden halkı Müslüman olan devletlerin yetkilileri bir araya gelip söz konusu nakaratlarla ortak mücadele etmiyor?!
Küresel veya bölgesel bir gücün İslam'ın 1400 yıllık geçmişi ile alay eder gibi hazırladığı kitaplar, nasıl oluyor da Alem-i İslam'da yüzlerce örgütün anayasası olabiliyor?!
İlmi bırakıp cehaleti neyin karşılığında satın aldık; bu zavallılığın bir açıklaması yok mu?!
***
Küresel ve bölgesel güçlerin, Müslümanlar arasında serpiştirdikleri sloganları söküp atmak; yerine bilim, üretim, yaratıcılık ve ahlakı yerleştirmek gerekir.
35 - 40 yıldır bu örgütlerin önemli kısmının yayın organlarını, kitaplarını, sloganlarını… kaynaklarıyla öğrenme fırsatım oldu.
Okudum… Dinledim… Bir o kadar da tartıştım.
Bulunduğum çevrede sesimin yettiği kadar her yaştan insanı uyardım! Bir süre sonra yanına uğranılmaması, konuşulmaması, panelleri ve açık oturumları… izlenmemesi gereken itikadı bozuk, zındık, kafir bir kişi ilan edildim.
Canları sağ olsun!