'… Parasız yatılı başka bir şeydir Doğu'da. Ben görmüştüm, Diyarbakır'da anneler çocuklarını alıp getirip yalvarırlar; 'Benimkini de alın okula!', ağlarlar. Çünkü, karnı doysun diye. Bu bahtsız topraktan kurtulsun, adam olsun diye. Gelecek kış veremden, sonraki yaz sarılıktan ölmesin diye. Çocuklar giderler. Parasızlıktan ailelerini aylarca görmeye gelemezler. Evlerine döndüklerinde fiyaka yapmak için mahallede birazcık okul formasıyla gezerler. Okulda dayağın en beterini yeseler de, geceleri korkup altlarına etseler de, annelerini çok özleseler de ağızlarını açıp tek bir kelime etmezler. Çünkü onlar, bu toprakların 'şanslı' çocukları olduklarını bilirler. Başka 'kurtulma' şansları yoktur, sonbahar gelince tıpış tıpış yeniden okula giderler. Ayakkabılarının önleri açılsa da aylarca bunu kimseye söyleyemezler. İncecik enselerinden bir ağır hayat geçer, hiç ses etmezler. Oralarda çocuklar müthiş erken büyürler. Kocaman gözlerinde büyük adamların efkarını gezdirirler. Buralardakiler bunu pek bilmezler.
Sonra takım elbiseli bir salak işini düzgün yapmadığı için, bir domuz müteahhit Allah'ın belası malzemeden çaldığı için, aç gözlünün teki ihaleden komisyon aldığı için, ağzı salyalı herifler 'Bir şey olmaz yahu!' diyerek, gülerek bir takım kağıtlara atılmaması gereken imzaları attığı için ve daha bin türlü rezillik olduğu için, bir gece, ansızın, bu çocuklar işte, bu yoksul ve akıllı çocuklar, ölüverirler. Bir de canım kardeşim, sokaklarda 'Silaha değil eğitime bütçe' diye bağıranları döverler.
Elleriyle okulun demir parmaklıklarına yapışmış kadınların dudakları kıpırdıyor, bilinen bütün dualar geceden beri nafile tekrar ediliyor. Adamlar terle karışık kahır yaşlarıyla yüzlerini yakıyor. Sedyelerde sessiz çocuklar ambulanslara dolduruluyor. O kadar sessiz çocuklar ki bunlar, belki de hiçbiri yaşamıyor. Kocaman gözlü, ince enseli çocuklar, bugün parasız yatılıdan ölü olarak dağılıyor...'
*
8 yıl önce… Orada bir kuran kursu vardı uzakta. Herkesin görüp kimsenin bilmediği bir sır, 17 kız çocuğunun ölümüyle ifşa oldu. Konya'nın 2 bin 500 nüfuslu kuş uçmaz kervan geçmez bir beldesinde faaliyet gösteren dört Kur'an kursundan biri, Ağustos 2008'de patladı. LPG tankından sızan gaz nedeniyle patlayan bina, kağıt üzerinde 'öğrenci yurdu' ama 'yatılı kız Kuran kursu olarak' faaliyet gösteriyordu. 'Süleymancı' olduğu için müftülük denetiminden kurtulan binada ölenlerin en küçüğü henüz 10 yaşındaydı.
Konya'da 17 kız çocuğuna mezar olan 'Kuran kursunda patlama' olayında tam bir skandallar zinciri yaşandı. Diyanet'in resmi Kuran kursuna 100 metre uzaklıkta bulunan ve 'kız Kuran kursu' olarak faaliyet gösteren bina, resmi kayıtlarda 'erkek öğrenci yurdu' olarak görünüyordu. Yurt olarak göründüğü için Diyanet Kuran kursu denetimi yapmamış. İlçe Müftüsü 'denetleniyor' sanılmasın diye 'Süleymancılara bağlı faaliyet gösterdiğini duydum' dediği yurdun kapısından içeri girmemişti. Öyle diyorlardı.
MEB Teftiş Kurulu 'Yurt olarak göründüğü için denetim yetkisi ilçelerde bulunuyor' diyerek topu Taşkent İlçe Milli Eğitim'e atarken, Diyanet açıklaması da 'Burada Kuran öğretimi yapılması 'Kuran kursu' olduğu anlamına gelmiyor ve Diyanet denetim yapamaz' olmuştu.
Bugüne kadar yedi bilirkişi heyetin rapor hazırladığı, her birinde sanıkların kusurlarının farklı ele alındığı, kusurlu sayısının her raporda azaldığı… tutuklu hiç kimsenin bulunmadığı dava sekiz yıldır bitmedi, hala sürüyor.
*
Tam bir yıl önce 1 Aralık 2015… Karaağaç köyündeki kaçak bir yatılı kuran kursunda, elektrikli ısıtıcı yüzünden yangın çıktı. Beşi çığlıklar içinde diri diri yanarak, altı çocuk can verdi. Kursta sekiz ile 16 yaşları arasında 50'den fazla öğrenci eğitim alırken, 20 öğrenci yatılı kalıyordu. Yangının nedeni, kaloriferler yetersiz kaldığında açılan bir elektrikli ısıtıcıydı.
Çocuklar kavruldu. CHP Ankara Milletvekili Murat Emir'in, facianın ardından Kur'an kursları ve yurtların Meclis tarafından incelenmesi için verdiği araştırma önergesi işleme bile konulmadı. Hapiste olan bir sorumlu ya da istifa eden bir yetkili? Yok.
*
Ve dün…
Adana'nın Aladağ ilçesinde 'Süleymancılar' cemaatine ait öğrenci yurdunda çıkan yangında, 10'lu yaşlarında 10 öğrenci, bir eğitmen ve dört yaşında bir çocuk yanarak can verdi. Hükümet yurdun denetlendiğini savunsa da, yerleri halı kaplı, üst kat ve çatı katı tamamen ahşap bina 'özel öğrenci yurtları yönetmeliği'ne aykırıydı.
Dün akşam facianın duyulduğu saatlerde kül olan yurdun önünde kızını arayan bir baba, hem ağlıyor, hem 'Burası Süleymancıların yurdu. Devlet yurdunu yıktılar, çocuklarımızı buraya yerleştirdiler' diyerek isyanını dile getiriyordu.
Devlet yurtları… 2003 Bingöl depremi ve Bingöl'de depremin en vurucu olduğu yeri, 200'ü aşkın küçük öğrencinin, felakete uykuda yakalandığı Çeltiksuyu Yatılı İlköğretim Okulu'nu belli ki hatırlamıyordu o da, pek çoğumuz gibi...
167 kişinin hayatını kaybettiği depremde, devletin parasız yatılı okulundan 84 ölü çocuk çıkmıştı. Bingöl depreminde en çok can kaybının olduğu Çeltiksuyu YİBO'yu yapan firma sabıkalıydı. Bayındırlık ve İskan Bakanlığı ile Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından 1 yıl süreyle cezalandırılmış olmasına rağmen, okulu yapmak cezalı firmaya kısmet(!) olmuştu.
Yazının girişindeki… Ece Temelkuran'ın 2 Mayıs 2003'te Milliyet Gazetesi'nde yer alan 'Bingöl Çocukları', devlet parasız yatılı okulunda, çöken kolonların altında can veren çocukları anlatıyordu.
Bugün yine…
'Televizyon açık. İnsanın karnına bir bıçak giriyor sanki, dönüyor içeride. 'Acısı içime aktı' derler ya, işte tam öyle...'
Daha öncekiler gibi. Bundan önce ölenler gibi…
Yanan, kavrulan bütün bu yoksul çocukların üzeri 'Takdiri İlahi' toprağıyla örtülür yine. Adı kah Bingöl olur, kah Konya, bazen Karaağaç, bazen Adana…
Biz seyretmeyi sürdürdükçe, doğrulmayıp 'yazgı' diye kabul ettikçe, bu yazı hep yazılır… Kocaman gözlü, ince enseli çocuklar, Kur'an kurslarından, parasız yatılılardan ölü olarak dağılır…