Bu hafta sonu Formula 1 heyecanı kardeş ülke Azerbaycan'da yaşanacak. Azerbaycan Grand Prix'i, Monaco'dan sonra şehir içinde yapılan ikinci yarış... Ancak Monaco'nunki gibi dar sokaklar tüneller arasında, pilotların; 'Acaba ne zaman bariyerlere ya da öndeki araca girerim?' diye ecel terleri dökmesine, kelle koltukta gitmesine gerek yok.
Azerbaycan pistinde hem tarihi, hem beceriyi, hem de 300 km.'nin üzerine çıkılabilen üç düzlüğü ile yarış heyecanını yaşayabilmek, hem pilotlar, hem de fanlar için olası. Yarışseverler bu heyecanı yaşarken ülkede yine prestijini ikiye, üçe katlayack. Turizm potansiyelini zirveye yükseltecek ve kendini dış dünyaya tanıtma fırsatını bulacak.
Azerbaycan'dan önceki yarış ise Kanada'da gerçekleşmişti. Yarışın yapıldığı Gilles Villeneuve Pisti, Montreal'de Expo Fuarı için 1977'de suni olarak yapılmış, Notre Dame Adası üzerinde yer alan, yapay bir doğa harikası. 4,420 km uzunluğunda 70 turluk bir mücadalenini yaşandığı Gilles Villeneuve Pisti (97 Dünya Şampiyonu Jack Villeneuve'ün babası - 1982'de Belçika'da sıralama turlarında öldü) 1976'da düzenlenen Yaz Olimpiyatları'na da ev sahipliği yapmış bir yer.
Bizim yüzümüze gözümüze bulaştırdığımız ve 'Bedava biletliler de dahil kimse gelmiyor. 500 seyirci için değmez' diyerek, Azerbaycan'a teslim ettiğimiz dünyanın en prestijli organizasyonu için biraz 'ah vah' edelim istedim. Üçüncü izdüşümde...
Efendim, anımsayanlar vardır mutlaka... İstanbul Park, 'İstanbul' a yapılırken, İzmir spor kamuoyundan ve kanaat önderlerinden bir kesim bunun İzmir'e yapılması için bir hayli çaba harcamış ve yaygara koparmıştı. (Biz de bir gazeteci olarak bu savaşımın içinde yer almıştık) Ama o zaman İzmir'e 'oturun oturduğunuz yerde sizin gücünüz yetmez. Biz bunu İstanbul'da hallederiz' denmiş ve devlet ve ticaret-sanayi desteği ile proje 'Bizans'a mal edilmişti.
Ama malum zihniyet, (500 milyon dolara mal olan Olimpiyat Stadı gibi) sadece yarış günleri değil, her dönem yaşayan, kente yeni bir marka değeri ekleyecek ve özgünlük taşıyacak bir proje yerine kuru otlar arasında, yarışların dışında bir beton yığınından öteye gidemeyecek bir tesis inşa etmişti. 'Her şeyin bedeli var' diyerek giriş astronomik ücretlere endekslenince organizasyon ilgi görmemiş. Üstüne üstlük diplomatik alanda gösteremediğimiz efeliği, yarış pistinde taslayıp KKTC Cumhurbaşkanı'na ödül verdirince F1 yönetimi ile ipleri koparıvermiştik.
2005 yılında yarış takvimine alınan ve saat yönünün tersine akışı ve 14 virajdan oluşan ve pilotlara ayrı bir heyecan verdiği söylenen 5 bin 338 metrelik, 150 bin seyirci kapasiteli pistte ilk zaferi McLaren Mercedes'in Finlandiyalı pilotu Kimi Raikkonen tatmıştı. Ardından 2006, 2007 ve 2008 yıllarında Brezilyalı pilot Felipe Massa, Ferrari ile 3 şampiyonluk kazanırken, 2009'da İngiliz Jenson Button, 2010'da ise McLaren Mercedes'le İngiliz sürücü Lewis Hamilton'ın damalı bayrağı önce görmüş, Formula 1 Türkiye Grand Prix'sinin son şampiyonu ise 2011 yılında Red Bull takımıyla şimdi kırmızılar adına yarışan Alman pilot Sebastian Vettel olmuştu. Pist efsane Schumacher'e ise hiç yaramamıştı.
Türkiye Grand Prix'in takvimden çıkarılmasının gerekçesi olarak, eski patron Bernie Ecclestone'un 13.5 milyon dolar olan yarış bedelini 2012 yılından itibaren 26 milyon dolara yükseltmesi gösterilmişti.
Şimdi 'tamamen duygusal' nedenlerden ötürü bu dev organizasyona veda ettiğimizi söyleyebilir miyiz? Yoksa 200 milyon dolar yatırımla Türkiye'ye kazandırılan ve 'İzmir'e de yar edilmeyen' F1'i Wesley Sneijder'in G.Saray'a 4 yıllık maliyeti kadar bir paraya kıyamadığımız için kaptırdığımızı mı sorgulamalıyız?
F1 otoriteleri Formula'da Ar-Ge için harcanan paranın dünyada uzay teknolojileri için harcanan parayı geçtiğini vurguluyor. Bu adamlar bu kadar parcayı harcadıkları için salak mı? Yoksa biz mi çok akıllıyız?
Bir yıl öncesi 400 milyon euro kar eden Ferrari 2017 cirosuunda 3.3 milyar euroyu hedefliyor. Bu paranın beşte biri F1'de AR-GE'ye feda ediliyor. Şirketin 60'tan fazla üniversite ile işbirliği ve kendi AR-GE kuruluşu dışında 800 şirketle AR-GE ortaklığı var.
Yarış pistleri ise işini bilenler için masraf kapısı yerine altın yumurtlayan tavuk... Değil 26 milyon doları çıkarmak, 200 milyon dolar gelir sağlamak bile mümkün.
Örneğin ünlü Silverstone, yarış pisti kimliğinden sıyrılıp bir teknopark ve inovasyon merkezine dönüşmüş... Kalkınma Ajansı, Yarışcılar Kulubü ve İnovasyon Merkezi ortaklığı ile kurulmuş. Şirketin yönetimi Türkiye'deki KOBİ'ler ve değişik kuruluşlara da metodoloji ve teknik destek veren bir inovasyon şirketine teslim edilmiş. Üniversiteler, şirketler, takımlar sivil toplum kuruluşları işin içinde. Bir çok etkinlik yapılıyor ve motor sporları sevdiriliyor. Pist bütün yıl açık kalıyor. Hem teknolojiye hizmet ediyor, hem de para kazandırıyor.
Formula 1 teknolojileri ise, otomotiv başta olmak üzere bilgi teknolojileri, nano teknoloji, aerodinamik, fren, vitesler, yakıt, lastik, hatta hız ve performansın ön planda olması itibarıyle uçaklar ve uzay araçlarına dahi AR-GE hizmeti sağlıyor.
Benim uçuk hayallerimden birinde de, hala Efes'in hemen yamacında oluşturulmuş, ileri de bir slikon vadisi ile desteklenmiş, yarışı izleyen 100 bine yakın yabancının yarışı seyretmeden önce hacı olabileceği, çevre otelleri, çarşıları, silme dolduran ve ülkemize teknoloji pompalayan, sadece yarış haftası değil 12 ay yaşayan bir İzmir Park yatıyor.
Ya da Montreal'deki gibi EXPO için inşa edilmiş İnciraltı Kıyıları'nda oluşturulmuş üzerine Gilles Villeneuve Pisti gbi bir pist yerleştirilmiş, 'Notre Dame Adası' misali, yemyeşil bir ada...
FIA 2018 takvimini açıklarken, Fransa ve Almanya takvime geri döndü. Malezya düştü. Fransa, Avusturya ve İngiltere peş peşe yapılacak. Rusya Eylül'de, Azerbaycan Nisan'da... Çin ve Singapur ise onay için beklemede... Yeni yönetimce savlananın aksine Türkiye yarış takviminde yok. Çin ve Singapur'un yerine girebilir miyiz? Şimdilik esamesi bile okunmuyor.
Bizi sırf ekran başında 700 milyon kişinin izlediği, bu dünyadan mahrum edenleri ve elindekini de kaptıranları ise önce İzmir, ardından da Türkiye adına Allah'a havale ediyorum.
Sevgilerimle...