Eskiyen biziz aslında…
O eskimiyor maşallah…
Üç gün (15 Mart) önce…
87 yaşına bastı, neşe içinde…
Bugün geçsin kamera karşısına…
Bırak dede rollerini…
Aslan gibi 'baba rolleri'nin bile üstesinden gelir…
Yaşama sevinci doruklarda…
Çok değil, bir yıl önce verdiği röportajda diyor ki:
'Sinemaya başladığımda büyük romancı ve sanatçıların kitaplarının, aşk filmi olarak geçen romanların sinemaya aktarılmasında aşağı yukarı hepsinde ben oynadım…'
***
Hayat arkadaşı Soley Hanım'la…
62 yıldır aynı yastığa baş koyuyor…
İki evladı da yanı başında…
Sevenlerine yakın olmak…
'Altın Çocuk' için hayat iksiri…
'Sevda'nın yaşı yok!' diyenler ne kadar haklı…
***
O ilk filmini çevirdiğinde…
Yeşilçam, siyah saçlı, buğday tenli, ince bıyıklı…
Yakışıklılardan geçilmiyordu…
Yeşilçam'ın babaları…
Erkenden O'nun biletini kesmeye kalktı…
O'nun için dediler ki:
'Türk Sineması'na ters gelir… Baksanıza saçı, kaşı sarışın, bıyığı bile yok…'
Ve, tabii ki…
Mahcup oldular…
Neden?
Çünkü…
O tarihlerde henüz emekleyen Yeşilçam…
Genç kızların aklını başından almayla namzet…
Kartpostallık bir 'delikanlı' kazanmıştı…
***
Allah vergisi sarışınlık…
Giritli anne ve Dramalı babadan…
Meşhur Haydarpaşa Lisesi'ni bitiriyor…
Tek hedefi var…
Babasının görevi nedeniyle Kayseri Hava Üssü'nde büyüdüğü için…
İlla ki…
Pilot olmak istiyor…
Gelgelelim, annesi izin vermiyor…
O da, n'apıyor?
Boynunu büküyor…
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi'ne kaydını yaptırıyor…
Aynı zamanda…
Yeşilköy Havalimanı'nda çalışmaya başlıyor…
Harbi çok yakışıklı…
Yönetmen Sırrı Gültekin'le tanışıyor, bi'vesileyle…
O sırada daha 21 yaşında…
'Ha'di kameranın karşısına…' diyorlar…
Sanki içinde 'uyuyan bir aktör' varmış gibi…
O yakışıklı sarışın…
İlk iki filminden sonra…
(Ham Meyve – 1957 / Kara Günlerim / Yaşayan Ölüler – 1957)
O günün Türkiye'sinde olay oluyor…
O kadar beğeniliyor ki…
Sakızların içinden bile O'nun fotoğrafı çıkıyor…
Kızlar biriktirsin diye...
***
Vay… Vay… Vay…
Demeye kalmadan…
Yeşilköy Havalimanı'ndaki …
Gencecik yer hizmetleri memuru…
İki yıl sonra…
Esmer güzeli Belgin Doruk'la 'Samanyolu'nu çeviriyor…
1950'li yılların sonu...
Yıkılıyor, ortalık…
Sarışın yakışıklıda büyük iş var…
Diğerleri gibi değil…
Yabancı dil biliyor…
Ata biniyor, voleybol oynuyor, yelken kullanıyor…
***
Vatandaş…
Belgin Doruk'la bu sarışın yakışıklıyı…
Acayip yakıştırıyor birbirine…
20'ye yakın sonu 'mutlu biten' film çekiyorlar birlikte…
***
Seyircinin O'na taktığı 'Altın Çocuk' unvanıyla…
Çok mutlu oluyor…
Hatta anılarını topladığı kitabına bile 'Altın Çocuk' adını koyuyor…
İşte o, kitaptan bir anı…
***
'Türkan Şoray, hizmetçi rolünü oynuyordu... Benim yanımda yemek servisi yaparken rol icabı masa altından elimi etekliğinin içine sokup bacağını çimdikleyecektim… Öyle bir çığlık attı ki, herkes şaşırdı… Meğerse ben fazla yukarı çıkmışım…'
***
62 yıldır aynı yastığa baş koyduğu eşi Soley Hanım'ın…
Hayatındaki tek aşkı olduğunu söylüyor…
Anılarında o bölüm bile var…
'Altın Çocuk' şöyle yazmış:
'Evlilik teklifini öğrencisi olduğumuz İstanbul Üniversitesi'nin bahçesinde büyük çınar ağacının gölgesindeki bankta yaptım... Nikah salonuna dostlarımızdan çoğu giremedi... Hayranlarım olan kadınlar nikah dairesini doldurmuşlardı… Herkes şaşkındı… İçlerinde ağlayanlar vardı... Bana hüzünle bakanlar bir de Belgin Doruk'a ihanet (!) ettiğimi düşünenler çoğunluktaydı…'
***
Yeşilçam'da 'star sistemi'ni…
Bu öykünün yakışıklı kahramanı ile…
Merhum 'benli güzel' Belgin Doruk başlattı…
Bu sistemde senaryoya bile gerek yoktu...
Onların…
El ele tutuşup yürümeleri…
Ormanda koşmaları…
Kayıkta kürek çekmeleri…
Mum ışığında yemek yiyip dans etmeleri…
Seyirciye yetiyordu…
Sonra gelsin hıçkırıklı sahneler…
***
O yıllarda…
Yakışıklı da olsa aktörlerin işi pek kolay değil…
'Altın Çocuk'…
Bakmasını bilen bir artist olmak zorundaydı…
Başka unvanları da var, mesela…
Yıllarca hep…
'Kadınlara aşkı öğreten adam' diye tanındı ve alkışlandı…
***
James Bond vari filmler bile yaptı…
'Şafak Bekçileri' hala çevrildiği yılın lezzetiyle seyrediliyor…
Tuttuğunu koparan bir aktör…
Emeğini sokağa attırmıyor…
Sol içerikli diye sansüre takılan 'Kızgın Delikanlı' filmini…
Dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'i ziyaret ederek kurtarıyor…
Yine sansüre takılan 'Şafak Bekçileri'ni…
O günlerin Hava Kuvvetleri Komutanı İrfan Tansel'in kapısını bizzat çalarak sinemalarda gösterilmesini sağlıyor…
Üstelik…
Bu iş, O'nun görevi değil…
Ama, o meslek aşkı var ya; o meslek aşkı…
***
Göksel Arsoy…
Rahmetli Belgin Doruk'la kucak dolusu film çevirince…
Kadın seyirciler…
O'na…
'Aşkı öğreten adam…' demeye başladılar…
***
Şimdi içinizden şöyle geçirebilirsiniz…
Yeşilçam'daki seks furyası yaşanırken…
O yakışıklı aktör ne yaptı?
Amcası ünlü bestekar Yesari Asım'dan aylarca ders aldı…
Sahneye öyle bir geçiş yaptı ki…
İzleyenler şaşkına döndü…
Sanki sahnede 40 yıllık bir assolist vardı…
Zeki Müren bile O'nu dinlemeye geliyordu…
15 yıl gazinolarda kaldı…
Yeşilçam'dan gazinolara geçenlerin hiç biri…
'Altın Çocuk' kadar sükse yapamadı…
***
İlk kez yabancı ülkelerde 'ortak yapım' film çekti…
İki evladı, Gökhan Arsoy ve Aşkım Sağıroğlu ile büyük gurur duyuyor…
Son filmi 'Unutulmayanlar'ı 17 yıl önce çekti…
Sonra…
'Ha'di bana müsaade…' dedi…
***
Ve, şahane bir itiraf…
O aşk filmleri için Göksel Arsoy diyor ki:
'Bir filmdeki başrol oynayan erkek ve kadının birbirine aşık olacaklarsa mutlaka yakışmaları lazım… O yıllarda öyle bir hale geldik ki, çok enteresandır; senaryoya gerek kalmıyordu… Biz Belgin'le sandala binelim, ben kürek çekeyim, ona bakayım, onunla mum ışığında yemek yiyelim, kalkalım dans edelim, ben ona şiirler söyleyeyim, bu halkın çok hoşuna gidiyordu. Halk kendini bizim yerimize koyup çok mutlu oluyordu…'
***
Bitiriyoruz…
Göksel Arsoy, bu ülkenin 'Altın Çocuk' dediği tek yıldızdır!
Bileğinin hakkıyla kazanmıştır aldığı o unvanı…
Hiç değişmedi…
Hiç yanlış yapmadı…
Hiç abartmadı…
Hiç sporla uğraşmaktan vazgeçmedi…
Hiç başrol paylaştığı kadın oyuncu ile 'senli-benli' olmadı…
Altın gibiydi gerçekten…
Ve hala öyle…
Nokta…
Hamiş: Göksel Arsoy, çevirdiği filmlerin biletleri bir ay önceden satışa çıkarılan tek aktör olarak tarihe geçmiştir…
Sonsöz: 'Dediler ki, gözden ırak olan gönülden de ırak olur… Dedim ki, gönle giren, gözden ırak olsa ne olur? / Hz. Mevlana…'